ABD ve Avrupa yazılı ve görsel medyası, Türkiye'de seçim tarihi yaklaştıkça Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtı skandal kapak ve manşetlerin dozunu artırma hususunda iddialı ve istikrarlı bir tutum sergiliyor. Son dönemlerde küresel etkisi olan Amerikan Foreign Policy dergisi, The Wall Street Journal gazetesi, The Economist dergisi, Bloomberg yayın organı, Washington Post gazetesi ve son olarak da Alman STERN dergisi eksik, çarpıtılmış ve yalan haberlerle Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alarak, algı mühendisliği, itibarsızlaştırma, kara propaganda ve manipülasyon yapmayı gelenek haline getirmiş durumunda. Esasen bu durum özellikle Gezi kalkışmasından bu yana her seçim öncesi geleneksel bir şekilde tekrarlanmakta. Genelde kullanılan kapak görselleri saldırgan olmakla birlikte ilgili sayılarda yer alan haberlerin başlığı da korku iklimini kurgulama amacı taşımakta. Böylelikle okuyucularda manipülatif olarak olumsuz bir hissiyat oluşturulması hedefleniyor. Örneğin, geçmiş dönemlerde dergi kapaklarında kan damlayan ayyıldızlı bayrak veya füzelerin ortasında Cumhurbaşkanı Erdoğan görselinin tercih edilmesine maalesef şahit olunmuştu.
2013 yılının Haziran ayında yaşanan Taksim Gezi Parkı şiddet eylemleri esnasında iyice alevlenen Erdoğan karşıtı yaklaşım sonraki süreçte de benzer bir şekilde sürdürülmüştür. Örneğin, aynı yıl FETÖ'nün 17-25 Aralık darbe girişimi, 2014'teki Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Türkiye'nin PKK terörüyle mücadelesi ve 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişimi gibi birçok kritik süreç ve olayda de benzer bir genel yayın politikası tercih edilmiştir.
Türkiye'de seçimlere sayılı günler kala açıklanan bütün anketlerin AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yükseliş trendini teyit etmesi, Millet İttifakı yanı sıra Batı medyasını da hayal kırıklığına uğratmaktadır. Bununla birlikte ilgili Batılı medya çevrelerinin daha küstah ve şuursuzca saldırmaya sürüklendikleri gözlenmektedir. Genel olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alan haberlerin başlığı ve içeriği kara propaganda ve dezenformasyon niteliğine sahiptir. Bu yalan ve kara propaganda başlıklarından örneğin bazıları şu şekildedir: "Erdoğan iktidarda kalmak için savaşlar çıkarıyor", "Türk demokrasinin sonu", "Türkiye diktatörlüğün eşiğinde", "Kundakçı Erdoğan", "Erdoğan muhalefeti emrindeki yargı ile devre dışı bırakıyor", "Erdoğan genel seçimlere hile katıp tekrar iktidar olacak". Son olarak İngiliz menşeli uluslararası haber ajansı Reuters, düşmanlığını gizlemeyerek Türkiye editörü alım ilanında kara propaganda kategorisine yeni bir boyut katmıştır.
Batı medyası tarafından kasıtlı, yanıltıcı ve toplumu kışkırtıcı bu sıradanlaşmış dezenformasyon kampanyası ile yapılan haberlerde "tarafsızlık" ilkesi hiçe sayılıyor. Dolayısıyla bu tutum ile Batı medyasının hatalı ve aktivist ruhuyla düşmanca yaklaşımı iyice açığa çıkarken esasen Batılıların sömürgeci bakış açısı da bir nevi ifşa oluyor. Bu bakış açısı ayrıca Türk seçmeninin hür iradesini vesayet altına alma çabası olarak da karşımızda duruyor.
Batı medyası neden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alıyor?
Bu sorunun cevabını aslında Alman STERN dergisinin Cumhurbaşkanı Erdoğan kapaklı son sayısının hadsiz ifadelerle hazırlanmış haberinde buluyoruz. Nitekim STERN dergisi her ne kadar dezenformasyon çizgisini korumaya çalışsa da, bazen Türk kamuoyu açısından hakikatleri de ifade etmekten kaçamıyor. Buna göre "Türkiye Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Batı ve Putin'le müzakere ediyor, NATO'yu zayıflatıyor ve Suriye'de savaş açıyor. Büyük uluslararası sahneye oynuyor. Ukrayna'dan Suriye'ye kadar ipleri elinde tutuyor ve nüfuzunu kullanıyor."
Özellikle son cümlenin anlamı önemlidir zira Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde Türkiye artık bulunduğu bölgede Batı'nın karakol bekçiliğini bırakarak, savunma, güvenlik ve dış politika gibi meselelerde ülke çıkarlarından taviz vermeyen ve terörle mücadelede sınır ötesinde dahi geri adım atmayan bir konuma gelmiştir. Dolayısıyla Türkiye küresel güç projeksiyonuna sahip olan etkili bir bölgesel güç olarak gerekirse Batı'nın çıkarlarına karşı kuvvet çarpan konumuyla direnen bir ülke haline gelmiştir. Türkiye düşmanlıklarını Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden perdelemeye çalışan Batı basınının amacı ise artık kendi ayakları üzerinde duran ve gittikçe güçlenen Türkiye'nin yeniden Batı ittifakının edilgin ve işbirlikçi bir hizmetçisi konumuna dönmesini sağlamaktır.
Muhalifler ve Batı medyası
Batı medyasının özellikle Türkiye konusunda muhalif çevrelerin iddia ve söylemlerini sorgulamaksızın kabul etmesi maalesef kronik bir hâl almıştır. Bu yanlı, takıntılı ve kasıtlı hatalı habercilik medya ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır. Bilhassa Türkiye içerikli konularda tamamıyla inandırıcılığını kaybetmek üzere olduğuna işaret etmek gerekiyor. Batı medyasının Türkiye'nin siyasî sistemi ve sosyo-kültürel siyasî yapısını hem tam anlamıyla okuyamayışı hem de tarihsel ve güncel gelişmeleri de dar bir perspektiften ele alması maalesef yanlış –ve kasıtlı– değerlendirmelere neden olmaktadır. Bu sebeple Batı medyası –ve siyaseti– özellikle son 10 yıldır Türkiye'deki hemen hemen hiçbir gelişmeyi sağlıklı ve analitik bir şekilde okuyamamaktadır. Böylelikle muhalif söylem ve tercihlerinin de aktif olarak desteklenmesi yanı sıra gerçeklerden kopuk değerlendirmeler dünya kamuoyuna aktarılmaktadır. Oysa önyargı, manipülasyon ve hatta maalesef ayrıştırıcı tavrın olmaması doğru ve objektif haberciliğin temel ilkeleridir.