Alman güvenlik kurumları ve siyasi karar alıcıların özellikle 11 Eylül terör saldırılarından sonra ulusal güvenlik kapsamında sözde radikal İslamcı yapılara karşı gereğinden fazla odaklanarak ırkçı aşırı sağ Nazi yapılanmaların ve revizyonist aşırı Alman milliyetçilerin Almanya'da filizlenip güç devşirmesine bazen göz yumarak ve bazen de hafife alarak alan açtığı gerçeğini anlamakta geç kalsa da bugünlerde devletin tüm imkanları ile bunlara karşı harekete geçtiği aşikar.
Aslında Alman devleti savunma refleksini uyarı mahiyetinde olan NSU cinayetlerinde kolluk kuvvetlerini daha kararlı ve etkin bir şekilde devreye sokmuş olsaydı Alman iç güvenliğine yönelik son yıllarda çığ gibi büyüyen ırkçı ve revizyonist tehdit bu kadar ürpertici olmazdı. Neden? Çünkü gelinen noktada marjinal Nazi yapılanmaları ve farklı aşırı milliyetçi revizyonist hareketlerin zamanla beraber hareket ederek eylemlerini koordineli ve görev dağılımı yöntemiyle icra etmelerinin önüne geçilebilirdi. Alman Federal Meclisi'nde güçlü bir Meclis grubu olan ırkçı ve revizyonist karışımı Almanya Alternatif Partisi (AFD) ile legal platformda siyaset yapan bir paydaşlarının olduğu gerçeği ayrıca endişeye mahal verecek bir durum.
Aşırı sağ (Nazi) ve milliyetçi revizyonist hareketlerin ideolojik saikler bağlamında birbirleriye birebir örtüşmesede İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan Almanya Federal Cumhuriyeti devletinin meşruiyetini red etmeleri müşterek bir zemin oluşturuyor. Bu hareketlerin Alman devletine karşı başlarda söylem düzleminde meydan okuması ise son yıllarda fiilen şiddet boyutuyla da kalkışmaya dönüştü. Bu hızlandırılmış dönüşümü tetikleyen sebep ise pandemi ile başlayan ve devamında Ukrayna savaşı ile derinleşen ekonomik krizin Alman toplumunda kutuplaşmayı derinleştirmesi ve devlete olan güvenin sarsılması oldu.
Örneğin, Almanya'da katı pandemi önlemlerine karşı düzenlenen protesto ve gösteriler her geçen gün daha da radikalleşti. Protesto gösterisi düzenleyenlerin içinde aşırı sağcılar, ezoterik gruplar ve aşı karşıtı radikal dinciler (çoğunluğu Protestan) gibi farklı gruplar yer aldı. Hatta koronaya karşı sert kısıtlamaların önünü açan Enfeksiyon Koruma Yasası'ndaki değişikliğe "Evet" oyu veren milletvekillerinin isimlerinin yer aldığı bir suikast listesini sosyal medya mecralarında paylaştılar. Ayrıca Nisan 2022 tarihinde Federal Sağlık Bakanı Lauterbach'ı derdest edip kaçırma planı son anda güvenlik birimleri tarafından engellendi.
Alman devletinin kurumları ve temsilcilerine yönelik düşmanca tavır ve şiddet kullanmayı göze alan hareketlerin arasında son yıllarda en fazla dikkat çeken grup ise kendilerini Alman İmparatorluğu Vatandaşı olarak tanımlayan "Reichsbürger" hareketi. Alman İç istihbaratının 2021 raporuna göre, 21 binden fazla kişinin yer aldığı grubun yüzde 5'ini aşırı sağcılar oluşturuyor. 2 bin 100 üyesinin şiddet kullanmaya hazır olduğu belirtiliyor. Üyelerden bazıları monarşi altındaki Alman İmparatorluğu fikrine bağlıyken, bazıları da Nazi taraftarı. "Reichsbürger" hareketi 1980'lerde yapılandı ve 2010'dan itibaren harekete geçti. 2015'ten 2017'nin ortalarına kadar hareketin üyeleri tarafından 10.500'den fazla suç işlendi. Son iki yıl içerisinde Almanya genelinde Federal hükümeti ve Alman devletini hedef alan protesto yürüyüşlerinin organizasyonunda ve yönlendirilmesinde etkin rol aldı.
Reichsbürger hareketine karşı Alman güvenlik birimleri tarafından 07.12.2022 tarihinde 11 federal eyalette eşzamanlı Almanya tarihinin en büyük operasyonu (Şafak Operasyonu) gerçekleştirildi. Operasyon kapsamında 3 binden fazla güvenlik görevlisi yer aldı ve 25 zanlı şahıs tutuklandı.
Federal Savcılığın iddianamesine göre Reichsbürger hareketi Kasım 2021'den itibaren darbe hazırlıklarına yoğunluk vermiş. Darbe hazırlığı kapsamında darbe sonrası konseyin yönetim şeklinin planlanması, ekipman temini, atış eğitimi, yeni üye alımı gibi faaliyetlerin olduğu öğrenildi.
İddianameye göre Reichsbürger hareketi Almanya'daki mevcut anayasal düzenini yıkarak, ana hatlarıyla oluşturulmuş kendi hükümet düzenlerini getirme hedefi peşinde olduğu tespit edilmiş. İnşa etmek istenilen devlet modeli ise anayasal monarşi altında üniter bir devletmiş. Federal Almanya'nın sınırlarını tanımıyorlarmış ve ülkeyi sözde ABD tahakkümü altında bir derin devletin yönettiğine inanıyorlarmış.
Şafak operasyonu kapsamında tutuklanan zanlılar arasında Alman ordusunun özel kuvvetleri KSK personeli de dahil eski askerlerin de yer aldığı kamuoyu ile paylaşıldı. Ayrıca, Federal Başsavcılığın yürüttüğü soruşturma kapsamında gözaltına alınanlar arasında, yargıç olarak görev yapan ve aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Partili (AfD) eski milletvekili Birgit Malsack-Winkemann ile örgütün lideri olduğu düşünülen iş adamı Heinrich XIII Prens Reuss da bulunuyor.
Reichsbürger hareketi yargılama sürecin sonunda kuvvetle muhtemel terör örgütü ilan edilecektir. Nitekim, devleti yıkmak, seçilmiş hükümeti devirmek ve bu hedefe ulaşmak için insan öldürmeyi göze almak ağır suç kapsamına girer.
Almanya'da darbe girişimi son yıllarda bir kaç defa gündeme geldi. 1) Telegram darbe girişimi olarak bilinen Almanya'da binlerce emekli askerin Telegram adlı mobil mesajlaşma uygulaması üzerinden biraraya gelerek, Berlin'de ayaklanma ve darbe planladıklarının ifşa olması, 2) Ağırlıklı askerlerden oluşan Hannibal Network Grubu'nun X tarihinde siyasi suikastler, iç savaş tetiklemesi ve nihayetinden ülke yönetimin ele geçirilmesi ve 3) Reichsbürger üye veya sempatizanı 400 kişi Alman Federal Meclis'i işgal girişiminde bulunmuş, lakin başarılı olmamıştı.
Son 2-3 yılda Almanya'da toplam 4 darbe girişiminde bulunulmuş ve Reichsbürger hareketinin her birinde direkt veya dolaylı yoldan dahil olduğu ifşa edilmiş. Aynı şekilde ordu ve polis teşkilat mensuplarının da darbe girişimlerinde isimleri geçiyor olması Alman ordusu ve güvenlik kurumlarının kılcal damarlarına devlet karşıtı radikal unsurların yerleşmiş olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor.
Alman Federal Hükümeti son günlerde yasa dışı aşırı sağ ve revizyonist hareketlerin üzerine gidilerek yasal çerçevede mücadele edip sonuç alınacağı temennisinde bulunarak, özellikle devlet kurumlarına sızmış olan demokrasi düşmanlarının memurluktan uzaklaştırılacağını vurguladı. Bazı güvenlik uzmanları Alman hükümetinin bu mücadelesinin başarıyla sonuçlanamayacağı hususunda şüphelerini beyan etmekte.
Reichsbürger hareketinin entelektüel çevrelerinde takdir edilen ünlü anayasa hukukçusu Carl Schmitt'in (Hitler rejiminde kariyerinin zirvesindeydi) meşhur bir sözü son zamanlarda dillendiriliyor: "Souverän ist, wer über den Ausnahmezustand entscheidet" (Olağanüstü hal kararını kim verirse, egemen olan odur).