Almanya'da 26 Eylül 2021'de gerçekleşen son Federal Meclis seçimleri sonucunda SPD, Yeşiller ve FDP arasında kurulan "trafik lambası" koalisyon hükümetinin Şansölyesi (Başbakanı) Olaf Scholz (SPD), 14 Mart 2022 Pazartesi günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ikili ilişkiler ve bölgesel meseleleri görüşmek üzere Ankara'ya ilk resmi ziyaretini gerçekleştirecektir. Şüphesiz görüşmelerin en önemli gündem maddesi Ukrayna savaşı olacaktır. Ayrıca ikili ilişkilerin ağırlıklı ekonomik boyutu ve bölgesel meselelerin istişaresinin gündemde olması da beklenmektedir.
Türkiye'den Dünyaya Güçlü Bir Arabuluculuk Mesajı
Geride bırakılan haftada Türkiye'nin ev sahipliğinde Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanları Lavrov ve Kuleba'nın ilk defa üst düzey formatta bir araya gelmesi, Türk diplomasisinin tesadüfî bir başarısı olmadığını göstermektedir. Türk dış politikasının bölgede askerî ve yumuşak gücü orantılı formasyonda devreye sokması, Almanya açısından barış perspektifini hayatta tutan bir can simidi olarak algılanmaktadır. Uluslararası sistem ve kurallara dayalı dünya düzeninin tuz buz olduğu son haftalarda Türkiye'nin aktif tarafsızlığı, çok taraflı denge arayışları bağlamında uluslararası kamuoyu tarafından kıymetli ve yapıcı bir girişim olarak algılanmaktadır. Bu bağlamda Montrö Boğazlar Sözleşmesinin aktif hale getirilmesi bu anlayışın bir tezahürüdür ve dünya kamuoyu tarafından takdirle karşılanmıştır.
Almanya'nın Jeostratejik Değişim Sinyalleri
Yeni Alman hükümeti de yirmi birinci yüzyıla damgasını vuracak yeni bir güç dengesine dayalı düzenin tek kutuplu ya da iki kutuplu olmayacağı kanaatine varmıştır. Dolayısıyla Şansölye Scholz yeni bir tür siyasi liderlik üstlenmiş, Almanya'nın uzun süredir sadece ihracata odaklanmak ve dünya çapında zorlu siyasi ve askeri anlaşmazlıklardan kaçınmak için "tarihi sebeplere" başvurma geleneğine son verilmesinin gerektiğini anlamıştır. Scholz'un hedefleri arasında "eski moda" kurallara dayalı dünya düzeninin krizi nedeniyle sistemsel değişim geçiren Almanya'yı uluslararası sahneye başarıyla taşıma gayretini müşahede etmekteyiz. Bu minvalde Şansölye Scholz tam bir enkaz haline dönüşmüş Alman ordusunun güçlendirilmesine yönelik devasa harcamaları göze almıştır. Bundan sonraki süreçte Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin hangi ölçüde ve ne zaman tamamlanmasına dair belirsizlik sürerken Batı ittifakı da hayata geçirilen yaptırımlarda daha da sertleşmeye gidileceği sinyallerini vermektedir.
Türkiye-Almanya Arasında Ukrayna Savaşı İstişare Mekanizması
Ukrayna savaşında Türkiye ve Almanya diplomasiyi ve arabuluculuğu önceleme gayreti içerisinde olacaktır. Özellikle insanî yardım bağlamında bir öncelik söz konusu olacaktır. Göreve geldikten hemen sonra Şansölye Scholz, bir önceki Şansölye Angela Merkel'in kuzeydoğu Alman zihniyetine bağlı kalacağını ve bu cephede pek bir şeyin değişmeyeceğini belirterek Merkel'in politikasına dair kendi yönetiminde de süreklilik sözünü vermiştir. Kuvvetle muhtemel Scholz, eski Şansölye Merkel'in Türkiye ile ilişkilere verdiği ehemmiyeti devam ettirecektir. Bundan sonraki süreçte hem Ukrayna savaşı bağlamında hem de farklı kriz bölgeleri ile ilgili meselelerde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Şansölye Scholz'un fiziki ve telefon diplomasisinin yoğunlaşması kuvvetle muhtemeldir.
İkili İlişkilerin Etkileşim Mekanizması
Türkiye ile Almanya arasındaki ikili ilişkilerde ise istikrarlı devamlılık sürdürülecektir zira devlet aklı bunu gerektirmektedir. Türk-Alman ilişkileri sadece tarihsel yakın iş birliği geleneğine sahip değildir. Aynı zamanda ekonomik, kültürel ve sosyal boyutları ile hayli karmaşık bir yapıya sahiptir ve karşılıklı bağımlılığı da beraberinde getirerek ikili ilişkilerin dinamiklerini şekillendirmektedir. Almanya'da Türkiye kökenli takriben 3 milyon insan yaşamaktadır. Bu kitle sosyo-kültürel, hukukî, siyasî ve ekonomik boyutları ile sadece toplumsal bir realite olmakla sınırlı kalmamakta aynı zamanda Alman toplumunun da entegre bir parçasıdır ve iki ülke arasında güçlü bir kader bağı oluşturmaktadır.
Bu temel faktörlerden ötürü ikili ilişkilerin etkileşim mekanizması hassas, bazen duygusal ve dönemsel krizlere de neden olma potansiyeline sahiptir. Yani her iki ülkenin ürettiği politikalar ikili ilişkileri mütemadiyen etkileme potansiyeline sahiptir. Bu etkileşim mekanizması geçmişte zaman zaman ikili ilişkilerin inişli-çıkışlı seyrini karşılıklı meydan okuma ve siyasi hesaplaşmalar ile belirlemekteydi.
Türkiye-AB Pozitif Gündemine Almanya'dan Destek
Özellikle Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde olumlu ajanda üzerinde kurgulanması önümüzdeki dönemlerde benzer kırılmaların önüne geçileceğine işaret etmektedir.
Türk-Alman ikili ilişkilerinin büyüyen Avrupa Birliği boyutu, ilişkileri daha da geniş bir zemine yayarak gündemi giderek daha fazla domine etmesi beklenebilir. Alman hükümetinin AB politikaları üzerinden Türkiye ile yakınlaşma sürecine destek verme eğiliminin yüksek olmasını da beraberinde getirebilir.
Şüphesiz, Türkiye'nin AB'ye katılım süreci, Türk-Alman ikili ilişkilerinde kritik bir faktördür. Ekonomik bir güç olarak Almanya, AB'nin Türkiye'ye yönelik politikasını şekillendirmede kilit bir aktördür. Türkiye'nin AB üyeliği yakın gelecekte masada olmasa da güvenlik ve savunma, göç, ekonomi ve iklim gibi alanlarda da AB ile Türkiye arasında yakın iş birliği ve diyalog ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte hem AB hem de Türkiye karşılıklı çıkarlar doğrultusunda iş birliği yapmaya mahkumdur.
Önümüzdeki ay ve yıllarda ikili ilişkilerde gündeme ağırlıklı olarak Avrupa konularının hâkim olması beklenebilir. Türkiye, ulusal çıkarlarını da göz önünde bulundurarak olumlu bir Avrupa gündemi izlemeye devam edecektir. Bu durum, Gümrük Birliği'nin modernizasyonu ve iklim değişikliğiyle mücadele gibi iş birliği fırsatları da doğuracaktır. Türkiye'nin AB ile ilişkileri sakin sularda seyrettiği sürece, yeni Alman hükümeti Türkiye-AB ilişkilerinin olumlu seyrini destekleyecektir.