Uluslararası barış ve güvenliğin korunması için İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra, 24 Ekim 1945'de kurulan Birleşmiş Milletler'in (BM) küresel barış ve güvenliğin korunmasından birinci derecede sorumlu ve yetkili organı Güvenlik Konseyidir. Ancak Konsey, kuruluşundan bu yana olduğu gibi İsrail'in 7 Ekim 2023'de başlayan Gazze saldırılarına dair de hemen hemen hiçbir karar alamamış, İsrail'e karşı yine özellikle ABD'nin kullandığı vetolar nedeni ile yetersiz kalmıştır.
Güney Afrika, 29 Aralık 2023 günü İsrail'in Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme ("Soykırım Sözleşmesi") kapsamındaki yükümlülüklerini Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere karşı ihlal ettiği iddiasıyla Uluslararası Adalet Divanı'na başvuruda bulunmuştu. Başvuruda Filistin halkının Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki haklarına daha fazla ciddi ve telafisi mümkün olmayan zarar gelmesini önlemek ve İsrail'in Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlamak amacıyla geçici tedbir içeren bir kararın alınmasını da talep etmişti.
Bu talep karşısından Divan, Güney Afrika'nın önleyici tedbir talebine dair kararını, başvurunun yapılmasından yaklaşık 4 hafta sonra, 26 Ocak 2024 tarihinde açıkladı. Divan kararında açıkça bütün saldırıların durdurulmasını talep etmemekle birlikte, bir anlamda sivillere ve sivil yerleşim yerlerine yapılan saldırıların tamamen durdurulmasının sağlanması anlamına gelecek tedbirler öngörmüştü.
Söz konusu karara rağmen İsrail, gerçekleştirdiği saldırılar ile Gazze'de sivilleri öldürmeye devam ediyor. Kararın alınmasından bu yana yaklaşık iki aylık bir dönemde yüzlerce sivil daha İsrail'in saldırılarında hayatını kaybetmiş çok sayıda sivil de yaralanmıştır.
Saldırıların ilk haftalarından bu yana BM Güvenlik Konseyi'nden bir ateşkes kararı bekleyen uluslararası kamuoyu her defasında hayal kırıklığı yaşamıştır. İsrail'in en yakın müttefiki ABD, ateşkes talep eden üç karar tasarısını daha önce veto etmişti. Bunlardan en sonuncusu, 20 Şubat'ta 13 konsey üyesi ve bir çekimser kişi tarafından desteklenen Arap destekli bir karar tasarısı olmuştur. İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasına endekslenen her karar tasarısı ise 22 Mart 2024'te Çin ve Rusya onayından geçememişti.
Nihayetinde Gazze'ye saldırıların 171. gününde, Güvenlik Konseyi bu defa Ramazan ayı için tüm tarafların saygı duyması gereken ve derhal ateşkes talep eden, kalıcı, sürdürülebilir bir ateşkese yol açabilecek 2728 sayılı kararı kabul etti. 15 üyeli Konsey'de ABD'nin çekimser oyunun dışında 14 olumlu oy ile kabul edilen karar, ateşkes meselesi dışında da önemli hususlar içermektedir.
Karar ilk paragrafında öncelikle tüm tarafların, uluslararası insancıl hukuk ve uluslararası insan hakları hukuku da dahil olmak üzere uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine uymalarını talep etmektedir. Bu bağlamda sivillere ve sivil unsurlara yönelik tüm saldırıların yanı sıra sivillere yönelik tüm şiddet ve düşmanlıkların ve her türlü terör eyleminin kınandığını belirtmektedir. Ayrıca Gazze Şeridi'ndeki felaket niteliğindeki insani durumla ilgili derin endişe duyulduğuna da vurgu yapmaktadır. Bütün bu tespitlerin esas muhatabı şüphesiz ki İsrail'dir.
Güvenlik Konseyi kararında Mısır, Katar ve ABD'nin çatışmaların durdurulması, rehinelerin serbest bırakılması, insani yardımın sağlanması ve dağıtımına yönelik diplomatik çabalarının da desteklendiğini belirtmektedir.
Karar'ın esas kısmında Ramazan ayı boyunca tüm tarafların saygı duyacağı ve kalıcı, sürdürülebilir bir ateşkes sağlayacak şekilde derhal bir ateşkesin talep edildiği vurgulanmaktadır. Bunun yanı sıra tüm rehinelerin derhal ve koşulsuz serbest bırakılması ve tıbbi ve diğer insani ihtiyaçların karşılanması için insani erişimin sağlanması talep edilmekte. Öte yandan özellikle İsrail'in muhatap olacağı şekilde gözaltına alınan tüm kişilerin ilgili uluslararası hukuk kurallarında belirtilen yükümlülüklere uygun muamele görmesinin sağlanması da talep edilmektedir. Zira İsrail sadece Batı Şeria'da saldırıların başından bu yana 7,500'den fazla kişiyi gözaltına almış durumdadır.
Yine İsrail'in muhatap olduğu açık olan bir başka husus, Gazze Şeridi'nin tamamında insani yardımın akışının genişletilmesi ve sivillerin korunmasının güçlendirilmesi yönünde acil bir ihtiyaç bulunduğu tespitidir. Karar, uluslararası insancıl hukukun bir gereği olan insani yardım sağlamanın önündeki tüm engellerin kaldırılmasına dair daha önceki kararlarındaki (2712 (2023) ve 2720 (2023) sayılı kararlar) talebini bu kararında da yinelemiştir.
Karara tepkiler farklıklar göstermektedir. Öncelikle Güvenlik Konseyi, saldırıların başından bu yana ilk defa İsrail'in Gazze'ye yönelik gerçekleştirdiği ve soykırım düzeyine ulaştığı ifade edilen saldırılarının durdurulmasına dair bir karar almış oldu. Memnuniyet verici bu gelişme İsrail ile ABD'nin, İsrail'in saldırılarının düzeyi ve süresi anlamında çok radikal olmasa da farklı düşündüklerine işaret etmektedir. İşte bu husustan hareketle, Cezayir delegesinin de belirttiği gibi, uzun zamandır beklenen bu kararın kabul edilmesi "sonunda Güvenlik Konseyi sorumluluğunu üstleniyor" anlamına geliyor şeklinde yorumlanabilir.
Ancak iki husus dikkat çekmektedir. Öncelikle uluslararası hukuku ve daha önceki BM kararlarını sistematik bir şekilde ihlal eden İsrail, bu kez de yine aynı şekilde davranma eğilimi gösterebilecektir. Burada ABD'nin tutumu yine belirleyici olacaktır. Nitekim ipuçları ABD'nin, İsrail'in Refah şehrine saldırması dışında başka bir çözüm bulunması yönünde eğilim gösterdiğine işaret etmektedir. Dolayısı ile İsrail'in kısmi saldırılarını de devam ettirerek yine ihalelerine davam edeceğini ama artık büyük bir kıyım gerçekleştirmeye cesaret edemeyeceğini ifade etmek mümkündür.
İkinci olarak, ABD'nin karardan sonraki bazı açıklamaları ise kararın etkin uygulanması bağlamında endişeler yaratmaktadır. ABD delegesi Thomas-Greenfield, Hamas'ın kınanması yönündeki talepleri de dahil olmak üzere bazı önemli düzenlemelerin göz ardı edildiğini, İsrailli esirlerin serbest bırakılmasının kuşatma altındaki kıyı bölgesine giden insani yardım malzemesinde artışa yol açacağını belirterek rehinelerin serbest bırakılmasını insani yardımların artırılması ile ilişkilendirmiş oldu. Bu yanlış bakış açısı, en temel mesellerden birisi olan insan yardımın rehineler bağlamında bir nevi "şantaj" olarak kullanılması anlamına gelir. Bu bakış açısı hiçbir açıdan insani kabul edilmez. Oysa olması gereken şey, kararın hükümlerinin uygulanmasının da Konsey'in sorumluluğu altında olduğunu hatırlayarak bu yönde çalışılmasıdır.