AK Parti, Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşları tarafından 14 Ağustos 2001 tarihinde kurulmuştur. Kurulduktan kısa bir süre sonra, 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimlerde yüzde 34,2 oranında oy alarak ezici bir farkla seçimi kazanmıştır. Sonuçlar, önemli bir gerçeğin ifşası niteliğindedir. Anadolu bir ihtilal yapmış; sessiz ve pasif bir devrim gerçekleşmiştir. Bu başarının ardından tam on dokuz yıl geçmiştir. Yirminci yılın içerisindeyiz ve AK Parti hala iktidarda. Kurucusu Erdoğan'ın liderliğinde hâkim parti olarak ülkeyi yönetmeye devam etmektedir. Bu yirmi yıllık süreç içerisinde AK Parti, başarılı icraatlar yapmış ve reform niteliğindeki değişiklikleri hayat geçirmiştir. Dış politikadan ekonomiye, sağlıktan ulaşıma kadar birçok alanda tam bir dönüşüm yaşanmıştır. Bu dönüşüm ve değişim iradesinin bir sonucu olarak 3 Kasım 2002 tarihinde yüzde 34,2 oy alan AK Parti, 22 Temmuz 2007'de yüzde 46,5; 12 Haziran 2011'de yüzde 49,8; 7 Haziran 2015'de yüzde 40,8; 1 Kasım 2015'de yüzde 49,5 ve son olarak 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan Türkiye genel seçimlerinde yüzde 42,5 oranında oy almıştır. Yine farklı tarihlerde yapılan yerel seçimlerde de aynı başarı tablosu ortaya çıkmış; Türkiye'nin birçok şehri AK Partili idarecilerin idaresine bırakılmıştır. Bu başarının mimarı, şüphesiz Erdoğan'dır, onun vizyoner liderlik tarzıdır.
Erdoğan'ın ilk seçim başarısının üzerinden on dokuz yıl gibi uzun bir zaman geçmiştir, yirminci yılın içerisindeyiz. Ancak geçen yıllar ne AK Parti'nin hâkim parti olma vasfını zayıflatmış ne de Erdoğan'ın toplumsal ve siyasal güvenilirliğini zedelemiştir. Erdoğan'a olan toplumsal destek ve güvenilirlik etrafında konsolidasyon oluşmuş durumdadır. Bu gerçekliği, sadece son genel veya yerel seçim sonuçları söylememektedir; aynı zamanda farklı kamuoyu araştırma şirketleri tarafından yapılan saha çalışmaları da aynı gerçekliği ayan beyan göstermektedir. Aralık ayı içinde Genar Araştırma Şirketi tarafından yapılan saha çalışmasına göre seçmenin yüzde 38'i; Optimar'a göre yüzde 39'u; Asal'a göre yüzde 35'i desteğini devam ettirmektedir. AK Parti'nin kendi yapmış olduğu kamuoyu yoklamasına göre de durum pek farklı değildir; seçmeninin yüzde 40'ı AK Parti ile olan bağını devam ettirmektedir.
Erdoğan Liderliğinin Toplumsal Desteği
Erdoğan'ın liderliğine olan destek için de durum benzerdir. Yine farklı kamuoyu şirketleri tarafından yapılan yoklamalara göre toplum Erdoğan'a oldukça yüksek bir oranda güvenmektedir ve ibreler Erdoğan'a dönüktür. Erdoğan'a güvenenlerin ve Türkiye'nin toplumsal, ekonomik ve siyasal sorunlarını Erdoğan'ın çözebileceğine inananların oranı, yüzde 40 ile 50 bandı arasındadır. Bu sonuçlar, toplumsal teveccühün ve siyasal eğilimin, AK Parti'ye ve Erdoğan'a dönük olduğunu göstermektir. Peki, aradan geçen onca zamana ve atlatılan onca badireye rağmen toplum, neden hala AK Parti'nin yanında pozisyon almaya ve Erdoğan'ı desteklemeye devam etmektedir? Toplum, neden Erdoğan'ı başarılı bulmaktadır? Erdoğan, neden kazanmaktadır?
Öncelikle Erdoğan'ı başarılı kılan temel unsur, tarz-ı siyasetidir. Bu siyaset tarzının kurucu unsuru, güçlü liderliktir. Lider; kendi takipçilerini motive edebilen, hedefleri uğruna mücadele edebilmeleri için esin kaynağı olabilen, grubun bütünlüğünü koruyabilen, belirli düzeyde otoriteyi sağlayabilen, kendine duyulan bağlılığı ve güveni duygusal bağ ile koruyabilen, topluluğun inançlarını temsil edebilen ve onların haklarını koruduğuna inandırandır. Lider merkezli bir siyaset biçiminin etkin olduğu Türkiye'de siyasi liderlik oldukça önem arz etmektedir. Demokrasinin bir gereği olarak farklı siyasi partilerin politika ürettiği bu ülkede siyaset, lider odaklıdır. Vizyonu ile lider; siyaset biçimini belirler, toplumu dönüştürür, demokratik kültürün yerleşmesine katkıda bulunur. Bu bağlamda Türkiye'nin kısa siyasi tarihi sürecinde güçlü politik liderler var olmuştur. Hatta Türk toplumunda politik liderler; siyasi partilerden, parti programlarından, partinin örgütlerinden daha etkili olmuştur. "Seçimi ideoloji değil lider kazanır" yargısı ile uyumlu olan durum, Erdoğan için fazlasıyla geçerlidir. CHP'den daha çok Atatürk'ün veya İnönü'nün, Demokrat Parti'den öte Adnan Menderes'in, Anavatan Partisi'nden öte Turgut Özal'ın, Doğru Yol Partisi'nden öte Süleyman Demirel'in veya AK Parti'den öte Erdoğan'ın bilinmesinin veya desteklenmesinin arka planında bu siyasal gerçeklik yatmaktadır. Bundan dolayı yer yer siyasi lider demokrasisi olarak da tanımlanan Türkiye'de de liderin düşünce ve anlam dünyası, siyasi geçmişi, stratejik amaçları veya üslubu oldukça önemli ve belirleyicidir. Son dönemde siyaset üzerinde Erdoğan'ın ağırlığı gittikçe artmakta; onun liderliği etrafında siyaset, toplum ve hatta ekonomi politikaları konsolide olmaktadır. Bu iktidar biçimi nasıl açıklanabilir?
Hem Karizma Hem Rasyonalite
Rudolf Sohm'dan ilhamla iktidarı "İnsanları itaat etmeye ve arzu etmedikleri şeyleri yapmaya zorlayabilme" gücü olarak tanımlayan sosyolog Max Weber'e göre üç otorite ve liderlik tipi bulunmaktadır. Geleneksel, yasal-rasyonel ve karizmatik otorite. Kadim zamanlardan gelen gelenek, görenek ve inanç ilkelerine dayanan geleneksel otoritenin aksine yasal-rasyonel otorite, mevcut yasalara ve anayasal ilkelere dayanmaktadır. Ancak Weber'in otorite tipolojisinde çarpıcı olan karizmatik otoriteye ve onun etkisine yapmış olduğu vurgudur. Karizmatik otoritenin ortak özelliği, insanların onlara olağanüstü kişisel özellikler taşıdıklarına inandıkları için itaat etmeleridir. Herhangi bir toplum veya siyasal sistem krize girdiği zaman ortaya karizmatik bir lider çıkar ve "neredeyse" tanrı tarafından kendisine bahşedilen toplumu büyüleme/etkileme gücü sayesinde kitleleri peşinden sürükler ve kendi otoritesini inşa eder. Şu hatırlatmayı da yapalım: Kökeninde Katolik teolojisi bulunan karizma sıfatını, yalnız kişilerin fiziki özellikleri, hitabetleri veya etkileme güçleri ile de sınırlamak doğru değildir.
1970'li yıllardan itibaren siyasetin içinde olan Erdoğan, karizmatik lider tipinin bariz bir örneğidir; tıpkı Adnan Menderes, tıpkı Turgut Özal, tıpkı Necmettin Erbakan gibi… 1990 yılından itibaren Türk siyaseti, ekonomisi ve sosyolojisi kriz ile karşı karşıya gelmeye başlamıştır. 1998 ve 2001 yıllarında iyice görünür olmaya başlayan ve ekonomik alanda ortaya çıkan kriz, Erdoğan'ı ön plana çıkarmaya başlamıştır. Erdoğan, siyasi tecrübesi ve liderlik tarzı ile siyasal alanda etkili olmaya ve bu alanı domine etmeye başlamıştır. Erdoğan'ın vizyonerliği ile konsolide olan karizmatik liderliği, onun yıldızının parlamasına ve daima kazanmasına zemin hazırlamıştır. Erdoğan'ın karizmatik gücünün ve siyasal tecrübesinin damıtılmasından ortaya çıkan reçete, Türk toplumunun kronikleşen sorunlarına çözüm olmaya başlamıştır.
Erdoğan, sadece karizmatik değil; aynı zamanda rasyonel bir liderdir. Daha ortaokul sıralarındayken siyasi eylemlerin içinde yer almaya başlayan Erdoğan, siyasetin ve sosyolojinin hamuru ile yoğrulmuştur. Hem siyaset eylemini öğrenmeye ve toplumun nabzını tutmaya hem de siyasal bir tasavvur geliştirmeye ve siyasi bir vizyona sahip olmaya başlamıştır. Bizatihi siyasetin içinde siyaseti öğrenmiştir. Türkiye'nin en zor dönemlerine tanıklık etmiştir. Darbeleri, muhtıraları, ekonomik krizleri ve toplumsal çatışmaları görmüş ve yaşamıştır. Bu bağlamda Erdoğan, karizmatik gücünü sosyolojinin nabzını tutarak desteklemekte ve karizmatik büyüyü rasyonel akıl ve durum ile bütünleştirmektedir. Erdoğan'ın şahsi tecrübeleri ve liderlik tarzı, AK Parti'nin tarz-ı siyasetinin oluşmasında, şekillenmesinde ve başarılı olmasında hiç şüphesiz etkili olmuştur.
Siyasi Tecrübenin Etkisi
Burada şunu da tekrar belirtmeliyiz: Erdoğan'ın başarılarını ve AK Parti'nin yükselişini, sadece "Tanrı'nın lütfu" olan karizmaya bağlamak da doğru değildir. Erdoğan'ın sadece karizmatik bir lider olmadığının önemli bir göstergesi de onun siyasi yolculuğu ve deneyimleridir. Erdoğan'ın siyasi hafızasını oluşturan ve ruhunu yoğuran unsurların başında Millî Görüş geleneği ve kimliği gelmektedir. Millî Görüş geleneği içinde siyaseti öğrenen ve o siyasi gelenekten beslenen Erdoğan, sadece Türkiye'nin askeri darbelerine, ekonomik türbülanslarına veya toplumsal çatışmalarına tanıklık etmemiştir; O aynı zamanda diğer siyasi partilerin açmazlarına, tükenişlerine ve yok oluşlarına da şahit olmuştur.
Hatırlayalım: Millî Görüş hareketi ekseninde siyaset üreten partiler, değişik gerekçelerle sistemin tasallutuna uğramış, baskılara maruz kalmış ve kapatılmıştır. Millî Görüş hareketinin siyasi yolculuğunu kısaca hatırlayalım; Öncelikle "Bağımsızlar Hareketi" olarak ortaya çıkan hareket, 26 Ocak 1970 tarihinde Milli Nizam Partisi'ni kurmuştur. Ancak kısa bir süre sonra "Laikliği ihlal ettiği" gerekçesiyle 20 Mayıs 1971 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştır. 11 Ekim 1972 tarihinde Erdoğan'ın da siyaseti ilk öğrendiği okul hükmünde olan Milli Selamet Partisi kurulmuştur. MSP de 12 Eylül 1980 darbesiyle kapatılmış ve 19 Temmuz 1983'te Refah Partisi olarak gün yüzüne çıkmıştır. O tarihte Erbakan siyasi yasaklıdır. Ancak yasağın 1987 yılında kalkmasıyla Refah Partisi'nin başına geçebilen Erbakan, 1996 yılında Refah-Yol Hükümeti'ni kurarak başbakan olmuştur. Refah Partisi de 16 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi tarafından tarihe gömülmüştür. Sonrasında Fazilet Partisi kurulmuş; ancak o da Millî Görüş partileri üzerinde Demokles'in Kılıcı gibi sallanan Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştır. Millî Görüş hareketi, tartışmalı olmakla birlikte şu anda Saadet Partisi ile yoluna devam etmektedir.
Erdoğan Liderliğinin Gücü
Erdoğan'ın tanıklığını yaptığı bu ve benzeri olaylar, Onun siyasal bilincinin ve tarz-ı siyasetinin oluşmasında kurucu bir etkiye sahip olmuştur. Belki de bundan dolayı Erdoğan, tarihin seyrini değiştiren lider gibi olmalıdır, olmak zorundadır. Erdoğan'ın siyaset tarzı ve liderliği her engellemede güçlü çıkmış, her badireyi atlatmayı başarmış, her kumpası çözmüştür. Bugün mahiyeti değişse de saldırılar devam etmektedir. Cunta girişimlerinin, kaos oluşturma hedeflerinin, bürokratik temelli darbe heveslerinin ve sokakları karıştırmak suretiyle siyasi sonuç alma çabalarının Erdoğan tarafından baypas edilmesi üzerine oyunların mahiyetinin değiştiği açık seçik ortadadır. Artık daha sofistike girişimlerle Erdoğan'ı alt etme teşebbüsü gözle görülebilecek kadar berraktır. Ekonomiye yönelik saldırılar veya doların dalgalanması, Erdoğan'ı ve liderliğini yaptığı AK Parti'yi milletin gözünden düşürme merhalesinin bir basamağı olarak okunmalıdır. Ancak her oyun ve kumpas, Erdoğan'ın vizyon, tecrübe ve çözüm odaklı mücadele siyasetiyle bertaraf edilmektedir. Döviz üzerinden oynanan oyunun ve fiyat istikrarını bozmaya dönük girişimlerin Erdoğan'ın bir konuşmasıyla bertaraf edildiğini gördük. Ülke ekonomik türbülanstan çıkmaya başladı. Mahiyet değiştirse de her saldırı Erdoğan'ı güçlendirmeye devam etmektedir.