Türkiye, 1970'lerden bu yana terörle mücadele ediyor. Bu mücadelede zaman zaman sıkıyönetim, olağanüstü hal ve darbe dönemlerine geldiği için sorunlu dönemler oldu. Söz konusu durum terörle mücadeleye uzun dönemde moral zararlar verdi. Türkiye sivilleştikçe ve demokratik hukuk devleti standartlarını yükselttikçe, terörle mücadele perspektifi ve standartları da olumlu yönde etkilendi. Bu gelişmeler terörle mücadeleye ülke içinde ve dışındaki desteği artırdığı gibi terörle mücadelenin etkinliğini de artırdı.
Terör, silahlı propaganda mantığına dayanır. Terör örgütü silahlı eylem, silahlı propaganda ve asimetrik mücadeleye güvenlik kuvvetlerine, devlete hata yaptırarak bunu suistimal etmeye çalışır. Bu genel mantık içinde PKK'nın Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki büyük dönüşüm içerisinde ve eski toplumsal yapının çöküşü sürecinde, kadın ve modernleşme süreci üzerinde siyasi şiddetle bir propaganda alanı yakaladığı görülüyor. Bu bilhassa Batı kamuoyu tarafından satın alınan bir argüman olduğundan PKK terör örgütü, kadın ve çocukları şiddet ve propagandayla devşirme ve kullanma yolunda ciddi bir imkan yakalamıştı. Bunu bilhassa Suriye iç savaşında PKK'nın Suriye kolu PYD'nin etrafındaki uluslararası propaganda kampanyasına Batı ülkelerinin istihbarat ve medyasının verdiği destekte çok net olarak gördük.
Türkiye'nin içerideki büyük reform süreciyle demokratikleşme, hukuk devleti standartlarının yükselmesi ve kamu yönetiminin etkinleşmesi, istihbarat ve güvenlik alanındaki sivilleşme ve etkinliğinin artması terörle mücadele alanında da karşılık buldu. Son 10 yıl terör örgütü PKK başta olmak üzere FETÖ ve DEAŞ'ın arkalarındaki muazzam uluslararası desteklere rağmen ağır yenilgiler yaşadıkları bir dönem oldu. Bilhassa PKK, Türkiye'deki 40 yıllık alt yapısını ve örgüt kapasitesini kaybetti. Böylece halkın üzerinde zor ve propaganda ile kurulan etki ortadan kalktı. Halk, terör örgütü PKK'nın tasallutu dışında sivil, yani medeni bir alan yakaladı. Bu durum farklı görüş ve çeşitliği gün yüzüne çıkardı. Söz konusu iklim içerisinde PKK terör örgütüne karşı medeni sesler de ortaya çıkmaya başladı.
Bu seslerin içinde en etkilisi çocukları ve kardeşleri HDP'nin propaganda ve lojistik çarkıyla terör örgütü tarafından dağa kaçırılan anneler, ablalar ve kız kardeşler oldu… Kara propaganda ve kaba kuvvetle PKK terör örgütüne katılan kız ve erkek çocuklar çok kısa süre içinde örgütün kaba ve karanlık yüzünü fark ederek eski hayatlarını ve örgütten kurtulacakları yeni hayatlarını düşünen, onların umudunu besleyen ve onları örgüt dışındaki dünyaya bağlayan anneleri, ablaları ve kız kardeşleri oluyordu. Bu sessiz çağrıyı fark eden anneler, ablalar ve kız kardeşler büyük bir vicdan hareketiyle PKK'nın elindeki çocuklarını kurtarmak için bir anda korku duvarını yıkarak meydanlara çıktılar.
22 Ağustos 2019 HDP Diyarbakır il binası önünde Hacire Akar'ın (Hacire Anne) korku duvarının yıkıldığını gösteren sembolik eylemiyle HDP camlarını kırması ve çocuğunu geri istemesiyle yeni bir kapı açıldı. Aslında çözüm sürecinde de anne ve ailelerin benzer bir eyleminin olduğu hatırlanırsa, annelerin ve ailelerin terörden rahatsızlığını bir tarihi olduğu da hatırlanacaktır. Hacire Anne'nin sesi bir anda büyüdü ve Diyarbakır Anneleri adı altında önce Diyarbakır'da sonra Van, Muş, Hakkari ve Şırnak'ta tutulan "evlat nöbetleri"ne döndü. Maide Aktaş'ın Almanya'nın başkenti Berlin'deki eylemiyle Diyarbakır Anneleri artık "Diyarbakir Mothers" olarak uluslararası medyada yer aldı. Böylece Diyarbakır Anneleri mahalliden milliye, milliden milletlerarası alana büyüyen bir markaya dönüştü. Annelerin çığlığı bütün toplumda karşılık buldu, bütün aileler ve toplumun vicdanlı kesimleri annelerin seslerini duydular. Annelerin sesinin örgütün elindeki çocuklara da ulaşması ve çocukların örgütten kaçarak ailelerine ve vatanlarına dönmeleriyle beraber Diyarbakır Anneleri artık bütün dünyanın dikkatini çeken bir eyleme dönüştü.
Diyarbakır Annelerinin meydana çıkışıyla beraber PKK/HDP/DEM Parti'nin propaganda makinesi ve terör örgütü büyük bir çaresizlik yaşadı. Önce kaba kuvvet ve hakaretlerle, sonra da daha sofistike yöntemlerle, en sonunda da görmezden gelerek Diyarbakır Anneleri karşısında ne kadar kaba, nobran ve şiddete tapan bir yapı olduklarını ortaya koydular. Bilhassa Selahattin Demirtaş'ın Diyarbakır Annelerine karşı kullandığı saldırgan dil, tarihe mal oldu.
Diyarbakır Anneleri üzerine akademik çalışmalar yapan Doç. Dr. Adem Palabıyık'ın "Ebeveynlik Nöbetinden Evlat Nöbetine: Diyarbakır Anneleri Üzerine Sosyolojik Gözlemler" isimli makalesinin sonuç bölümünden yapacağımız bir iktibas meselenin sosyolojik boyutunu resmetmeye yetecektir.
"HDP il binasının tam önünde kurulan çadırda evlatlarının gelmesini bekleyen anne ve babalar üzerine yaptığımız çalışmamızın belki de en önemli sonuçları, anne ve baba kavramlarının toplumumuzda önemli bir yerinin olduğu; siyaset üstü niteliklere sahip olduğu ve geleneksel değerler içinde en çok üzerinde durulması gereken kavramların yine anne ve baba kavramları olduğudur. Çünkü her iki olgusal durum da karşılıksız bir ilişkiyi barındırmakta ve hiçbir şey talep etmemektedir. Günlerini çadır içinde geçiren, sürekli olarak diyalog halinde olan ve gelen bütün ziyaretçileri güler yüzle karşılayan anne ve babaların tek dilekleri evlatlarına kavuşmaktır. Yine yerinde görülmüştür ki, evlat nöbeti tamamen sivil bir süreçtir. Sahip olduğu bütün nitelikler sivildir, sadece kendilerini koruyan polislerin kamu ile irtibatı mevcuttur. Kendilerine yardımcı olan herkes sivil statüdedir. Böylece evlat nöbeti, siyasal bir bağlam barındırmakla birlikte toplumsal bir hareket olarak anılmaktadır. Anneliğin özellikle koruyucu bir çatı olarak kendisini yeniden inşa ettiği, yeni bir kimlik kazandığı ve salt cinsiyet açısından uzaklaşarak özellikle postmodern süreçte kendisini yeniden ürettiği bir alan olarak da karşımıza çıktığı Diyarbakır Anneleri örneklemi, modern dönemde sahip olunana kuramsal ve katı paradigmaları da parçalamıştır. Annelik artık sadece cinsiyete ait bir kavram değil gerektiğinde siyasal ve kamusal bir anlama da bürünebilmektedir. Bu tavır da Diyarbakır Annelerini farklı bir alan içine dahil etmeye ve alan savaşını sürdürmeye meyilli kılmıştır. HDP karşısında asıl güçlerini belirttiğimiz siyasal ve kamusal niteliklerinden alan Annelerin devlete güvendikleri, devlete sığındıkları ve devletten bekledikleri de aşikâr olarak ortadadır. En fazla rahatsız oldukları konu ise maruz kaldıkları iftiralardır. Devletten hiçbir şekilde para almadıklarını ama hak ettikleri yardımı aldıklarını ifade eden görüşmeciler, HDP'nin, bu iftira ile hiçbir başarı kazanamayacağını ifade etmişlerdir. Hiçbir HDP'li vekilin kendileri ile görüşmek için bir talepte bulunmadıklarını ifade eden görüşmeciler, HDP'yi PKK'dan farklı görmemektedirler."
Diyarbakır Anneleri eylemleriyle PKK'nın lojistik kolu gibi hareket eden bir partiyi çalışamaz ve nihayet seçimlere giremez hale getirmiştir. Diyarbakır Anneleri sadece örgüte katılan kendi evlatlarının kurtulmasını değil, yeni çocukların dağa kaçırılmasını da engelleyecek bir dikkat ve şuur meydana getirdi. Türkiye'deki bir kısım muhalefetin anlaşılmaz ilgisizliğine rağmen Diyarbakır Anneleri bölgeden Türkiye'ye, Türkiye'den Avrupa'nın göbeğine bir vicdan hareketi olarak terörden mağdur olanların sesini bütün dünyaya duyurmuş, terör örgütü PKK'nın propaganda çarkını bozmuş atipik bir medeni eylem olarak tarihe geçmiş bir başarıyla evlat nöbetine devam ediyor. Terör örgütü propaganda aracı olarak kullanmak istediği kadınlar ve annelerin inisiyatifiyle ağır bir yenilgi almış durumda… Diyarbakır Annelerinin, evlatları evlerine dönene ve "Diyarbakır şad akan"a kadar evlat nöbetlerine devam edecekleri anlaşılıyor.