17 Ocak günü Husiler, balistik füze ve insansız hava araçları aracılığıyla Birleşik Arap Emirlikleri'nde bulunan hedeflere saldırılar gerçekleştirdiler. Saldırılar sonucunda BAE'nin ulusal petrol şirketi ADNOC'un yerleşkesinin yakınında bulunan Musaffah sanayi bölgesinde bulunan petrol tankerlerinde ve Abu Dabi Uluslararası Havalimanı yakınlarındaki inşaat alanında yangınlar meydana geldi. Saldırıyı Husiler gerek siyasi temsilcileri ve gerekse de askeri sözcüleri aracılığıyla üstlendiler ve BAE liderliğini Yemen'e askeri, siyasi ve ekonomik olarak müdahil olmama konusunda uyardılar. Arap dünyasından saldırıyı kınayan açıklamaların gelmesinin ardından, BAE de saldırının cezasız kalmayacağını ifade etti ve üst düzey BAE'li yetkililer ABD'li yetkililer ile görüşmeler gerçekleştirdiler.
Yemen'de 2015 yılından bu yana Suudi Arabistan ile birlikte Arap Koalisyonu içerisinde faaliyet gösteren BAE, uzunca bir süre koalisyonun askeri yükünü yüklendikten sonra, Haziran 2019'da Yemen'den çekileceğini ifade etmiş ve Şubat 2020 itibarıyla da Yemen'den askeri kuvvetlerini çektiğini açıklamıştı. Hatta BAE Şubat 2021 itibarıyla, Yemen'deki askeri angajmanının devam ettiği dönemde işlevsel olarak kullanılan Eritre'nin Assab limanındaki askeri mühimmat ve araçları bölgeden geri çekmişti.
BAE'nin Yemen'den askeri olarak çekilmesi ile birlikte Suudi Arabistan askeri kapasite anlamında daha zayıflamış bir koalisyon ile başbaşa kalırken, Biden yönetiminin göreve gelmesi, Yemen'de dengeleri değiştirmişti. BAE'nin askeri desteğinin yokluğunda Suudi Arabistan Husiler karşısında ileriki dönemlerde ateşkes ilan etmek durumunda kalmış, Biden yönetimi Trump'ın Husileri terör örgütü ilan etme kararını geri çevirmiş ve Yemen'e Timothy Lenderking'i başkanın özel temsilcisi olarak atayarak, Yemen'deki savaşı bitirme politikasını izlemeye başlamıştı.
Fakat BAE, Yemen'den askeri olarak çekilmesine rağmen Yemen'in güneyi ve batı bölgelerinde faaliyet gösteren siyasi/askeri yapılanmalar olan Güney Geçiş Konseyi altındaki Hizam el-Emni ve Aden Halka Güçleri, ve Ortak Direniş Güçleri/Ulusal Direniş Güçleri bünyesindeki el-Weyat el-Amaliqa, Tihoma Direnişi, Cumhuriyet Muhafızları'na destek vermeye devam etmişti.
Husilerin Amaçları Nelerdir?
Husilerin Abu Dabi'deki hedeflere saldırı gerçekleştirmesinin ilk amacı, birkaç haftadır Marib ve Şebve'de devam eden askeri çatışmalarda BAE destekli kuvvetlerin Husileri yenilgiye uğratmış olmasıdır. Husilerin Şebve'yi kaybetmesi ve Marib'deki ilerleyişlerinin bir süreliğine de olsa geri çevrilmesi, BAE destekli kuvvetlerin öncül rol oynadığı askeri operasyonlar çerçevesinde gerçekleşmiştir.
Bu çerçevede Husiler, BAE'nin tekrardan Yemen'de askeri olarak aktif bir rol oynama ihtimalinin önüne geçmek amacıyla BAE topraklarına bir saldırı gerçekleştirerek gözdağı vermek istemektedir. Saldırıların ADNOC yerleşkesi yakınlarındaki alana ve Abu Dabi Uluslararası Havalimanı'nın yakınlarına gerçekleştirilmiş olması, BAE'nin enerji piyasalarındaki rolünü ve BAE'nin uluslararası prestijini hedef almaktadır. 2019 yılında Suudi Arabistan'ın Bıkayk ve Hırays beldelerinde bulunan petrol işleme tesislerine gerçekleştirilen saldırıların Suudi Arabistan'ın enerji arzı kapasitesine ve küresel enerji piyasalarına verdiği zarar göz önüne alınırsa, BAE'ye de bu tip bir gözdağının verilmek istendiği görülebilir.
Bunun yanında saldırılar, BAE'nin uluslararası standartlar açısından en güvenli ülkelerden birisi olduğuna yönelik söylemini zedeleyecek ve BAE'nin ekonomik kalkınma politikalarının temeli olan uluslararası piyasalar ile entegre olma ve dış yatırım çekme hedeflerini baltalayacaktır. Husi yetkililerinin "uluslararası yatırımcılar BAE'nin güvenli bir yer olduğunu düşünmesinler" minvalindeki açıklamarı da, Husilerin temel amacının istikrarsızlık, kaos ve güvensizlik üretimi olduğunu göstermektedir.
Husilerin BAE'ye saldırı gerçekleştirmesindeki ikinci bir amacın da Suudi Arabistan ile BAE arasında devam eden siyasi ve ekonomik nüfuz mücadelesinin genişletilmesi olduğu söylenebilir. Husiler temelde siyasi ve askeri eylemlerini söylem yoluyla meşrulaştırmak amacıyla Yemen'de bir Amerikan-Suudi-Siyonist işgali olduğunu belirtmektedirler. Bu anlamda askeri koalisyona etkin şekilde dahil olduğu dönemde BAE de bu üçlünün yanında yer almış olsa da Husilerin BAE topraklarına doğrudan saldırı gerçekleştirmesi son derece nadir görülen bir durum olmuştur. Saldırı sonrasında, "BAE'nin bu tip saldırılara dayanma eşiğinin Suudi Arabistan'dan az olduğu" minvalindeki Husi söylemleri, halihazırda rekabetçi bir ilişki biçimini benimsemiş Suud-BAE ilişkilerini daha olumsuz hale getirmeyi hedeflemektedir.
Saldırılar Sonrası Bölgesel Jeopolitik Nereye Evrilecek?
Husilerin BAE topraklarına yönelik gerçekleştirdiği saldırılar bölgesel jeopolitiği önemli oranda etkileyecektir. Temelde, Husiler ve BAE ilişkileri merkezli BAE'nin Yemen'deki politikaları, Suudi Arabistan-BAE-İran ilişkileri ve ABD-BAE ilişkilerinin saldırı sonrası konjonktürden etkilenmesi kuvvetle muhtemeldir.
Husiler ve BAE arasındaki mücadele, 2015 yılından itibaren BAE'nin Husilere karşı yürüttüğü askeri operasyonlar ve 2018 yılında Husilerin BAE'ye yönelik gerçekleştirdiğini iddia ettiği -fakat BAE tarafından kabul edilmeyen- saldırılar çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu anlamda, Haziran 2019 döneminin ardından Husiler-BAE ilişkileri açısından Ocak 2022'nin yeni bir dönemin başlangıcını simgeleyeceği ifade edilebilir. Fakat bu değişiklik, BAE'nin tekrardan Yemen'de çok geniş kapsamlı askeri operasyonlara, Husileri tamamen her koşulda hedef almaya ve ciddi bir yükün altına girilmesine kadar da gitmeyecektir. Bölgesel siyasi normalleşme ve ekonomik daralmadan yeni çıkılan durum, büyük ihtimalle BAE'nin bu denli bir değişikliğe gitmesine izin vermeyecektir.
Saldırının gerçekleştiği gün Husilerin müzakerecisi Muhammed Abdülselam'ın Tahran'da İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile görüşmesi, İran ve Husiler arasındaki muhtemel siyasi ve askeri istişarelere ilişkin de ipuçları verebilir. Fakat yine bölgesel normalleşme koşulları ve özellikle İran açısından nükleer müzakerelerin devam ettiği bir iklimde, bu saldırının askeri ve siyasi kapsamını aşması, aktörler açısından rasyonel bir durum olmayacaktır. Bunun yanında Suudi Arabistan ve İran arasında gerçekleştirilen bir dizi müzakerenin ardından karşılıklı elçiliklerin tekrar açılabileceğinin gündemde olduğu ve BAE ile İran arasındaki ticari ve siyasi temasların da yoğunlaştığı bir dönemde, İran'ın bu konuda -Husilere belirli oranda desteği yanında- ciddi askeri caydırıcılığı gerektiren cepheleşmeyi tercih etmeyeceği düşünülebilir.
Bunun yanında, BAE'nin son dönemlerde Rusya ve Çin ile siyasi ve askeri ilişkilerini artırması, Çin'in BAE'deki ticari, teknolojik ve askeri faaliyetleri ve BAE'nin F-35 anlaşmasını iptal tehdidi, ABD-BAE ilişkilerinde kısıtlı gerginliklerin yaşanmasına yol açmıştı. Fakat saldırılar sonrası BAE'nin ABD yetkilileri ile görüşmesi ve Biden'in "ABD Dışişleri Bakanlığı Husileri tekrardan terör örgütü ilan etmeyi değerlendirmektedir" ifadeleri, BAE'nin temel askeri ortağının ve güvenlik sağlayıcısının ABD olduğunu teyit etmektedir.
Sonuç olarak, Husilerin BAE'ye saldırısı Yemen'deki iç dinamiklerin halen bölgede istikrarsızlığı ciddi oranda artırabileceğini, enerji piyasalarını etkileyebileceğini ve bölgesel jeopolitik düzeni zedeleyici düzeyde olabileceğini göstermektedir. Bunun yanında, 7 yıldır devam eden savaş sonrası, Husilerin halen bölge ülkelerine balistik füze ve İHA saldırıları gerçekleştirmesi, Suudi Arabistan'ın başlattığı mücadelenin halen ciddi bir sonuca varamadığını göstermektedir.