Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FATMA ZEHRA ÖZDEMİR

Gazze Soykırımı, İsrail ve İptal Kültürü

Geçtiğimiz günlerde Adidas, Münih Olimpiyatları temalı reklamında birçok ünlü isme yer verdi. Filistin'e açık bir şekilde destek veren ve kendisi de Filistin asıllı olan Bella Hadid de Adidas'ın reklam yüzlerinden biriydi. Bunun üzerine İsrail, X üzerinden yaptığı bir açıklamayla Adidas'ı, Hadid'i ve hatta ailesini direkt olarak hedef alan bir açıklama yaptı. Açıklamada 1972 Münih Olimpiyatlarında Filistinlilerin 11 İsrailliyi öldürdüğü, Adidas'ın ise Filistin asıllı bir modeli reklam yüzü yapmayı tercih ettiği vurgulandı. Hadid için de "Antisemitizmi yayma, İsraillilere ve Yahudilere karşı şiddet çağrısında bulunma geçmişine sahip" ifadeleri kullanıldı. Ayrıca "O ve babası sık sık Yahudilere karşı kan iftiralarını ve Yahudi karşıtı komploları teşvik ediyor. Adidas, yorumunuz var mı?" denildi. Buna karşılık olarak Adidas, özür dileyerek Hadid'i reklam kampanyasından geri çekti. Yaşanan bu olay ise İsrail'in popüler kültür üzerindeki hakimiyetinin bir kez daha gündeme getirdi.

Holokost Endüstrisi'nin İki Temel Çarkı: Antisemitizm ve İptal Kültürü

Peki İsrail, bu gibi markalar ve popüler kültür figürleri üzerindeki gücünü ve söz konusu gücü kullanabilme cesaretini nereden alıyor? Bu soruya verilebilecek en kapsamlı yanıtlardan biri ise "Holokost Endüstrisi". Kendisi de Yahudi kökenli olan akademisyen Norman Finkelstein'ın kullandığı bu kavram, Yahudilerin Holokost ile yaşadığı acıların İsrail tarafından sömürülerek maddi ve manevi kazanım aracına dönüştürüldüğünü ifade ediyor. Yine bu kavram, İsrail devletinin Holokost tecrübesi üzerinden bütün Batı dünyasında bir suçluluk hissi oluşturarak ve Batı dünyasını kendine borçlu konuma getirerek elde ettiği gücü anlatıyor. Bu sayede elde ettiği kazanımların yanı sıra İsrail söz konusu duyguları aynı zamanda bir tür dokunulmazlık zırhı olarak kullanıyor. Böylece İsrail, gerçekleştirdiği eylemlerin meşruiyetine yönelik en ufak bir eleştiri ve sorgulamayı dahi geçmişi hatırlatarak susturabiliyor. Batı ise bu suçluluk psikolojisiyle İsrail'in tüm katliamlarına, insan hakları ihlaline ve hatta soykırıma dahi itiraz edemiyor, aksine destekliyor.

Öte yandan "endüstri" kavramı, bu sömürünün sürekliliğini ve sistematikliğini vurgulaması bakımından da önemli. Nitekim öyle sistematik bir işleyişi söz konusu ki akademi, iş, sanat, spor ve daha birçok alanda güçlü bir etki alanına ulaşmış durumda. Bu işleyişin büyüklüğü ve gücü, 7 Ekim olayları ve Gazze soykırımı ile çok daha görünür ve daha önce bundan rahatsızlık duymayanların bile artık göz ardı edemeyeceği bir hal aldı. Zira dünyanın gözü önünde yaşanan soykırıma karşı, İsrail'in teşvik ve baskılarıyla Batı dünyası uzun süre sessiz kaldı ve hatta çoğu zaman bu soykırımı ve katliamı meşrulaştırma girişimlerinde bulundu. Bu süreçte soykırıma itiraz eden, eleştiren ve hatta İsrail'i savunmayan veya yeteri kadar savunmamakla suçlanan kişiler, Holokost Endüstrisinin ürünü olan Siyonist lobiler aracılığıyla bir tür linçe ve baskıya maruz bırakıldı.

Bu linç ve baskıda ise iki önemli enstrümanın rol oynadığını söylemek mümkün. Bunların ilki "anti-semitizm" iddiası. Zira İsrail kendisini eleştiren, suçlayan ve bunların hiçbirini yapmasa dahi onaylamadığı davranışlarda bulunan (Adidas reklamı örneğinde olduğu gibi) kişi, kurum veya kuruluşları anti-semitist olmakla suçladı. Bu anlamda anti-siyonizm ile anti-semitizm arasındaki fark da oldukça bilinçli bir şekilde eritildi. Öte yandan bunu direkt olarak politik araçlar üzerinden değil; destek verdiği lobiler üzerinden gerçekleştirdi. Bir başka deyişle İsrail'i kınayan bir bildiriye imza atan akademisyenler, yine akademinin önde gelen isimleri tarafından anti-semitist olmakla suçlandı. Bu durum suçlamaların etkisini ve itibarını da artıran hususlardan biri oldu. Holokost'tan itibaren yaşadığı borçluluk ve suçluluk hissinin de bir sonucu olarak, Batı dünyasında (özellikle kendi benzerleri tarafından) anti-semitist olarak anılma ihtimali, birçok kişi ve kurum için başlı başına kaçınılan bir durumu ifade etmekte.

İkinci önemli enstrüman ise son günlerde sıklıkla duyduğumuz "iptal kültürü" olmaya başladı. Sanat, spor, iş, akademi vb. camiasında yer alan kişilerin İsrail'e karşı yükselttiği sesler; bu kişilerin kariyerlerinde çeşitli yaptırımlara maruz kalmasıyla nihayete erdi. Bu yaptırımların en önemlisi ise (Bella Hadid örneğinde olduğu gibi) başladıkları veya sözleştikleri işlerin iptal edilmesi oldu. Bunu sektörel linç ve mobbing takip etti. Bu duruma sayısı artırılabilecek yüzlerce örnek bulmak mümkün. Örneğin spor dünyasında Anwar El Ghazi, Filistin'e destek veren açıklaması sebebiyle Alman Spor Kulübü Mainz tarafından süresiz kadro dışı bırakıldı. Yine sanat dünyasının önemli dergilerinden biri olarak kabul edilen Artforum'da ateşkes çağrısı yapan bildirinin yayımlanması sonucunda dergi editörü David Valesco'nun işine son verildi. Benzer şekilde 7 Ekim sonrası İsrail katliamının ilk aylarında, aralarında tanınmış birçok ismin de yer aldığı bir grup ünlü, ABD Başkanı Joe Biden'a ateşkes sağlanması talebiyle bir mektup yazdı. Ancak mektupta imzası bulunan isimler, akabinde yoğun bir şekilde işten çıkarma tehditleri ve benzeri tepkilerle karşılaştıklarını söyledi.

İşleyen Çarkın Dişlisini Kırmak

Ne yazık ki bahsi geçen anti-semitizm iddiaları, linç ve iptal kültürü kişisel kariyerini önceleyen birçok kişi için caydırıcı olmaya devam ediyor. Öte yandan bu durum sadece Filistin lehine açıklama yapanlara değil; İsrail'i savunmayıp sessiz kalanlara da uygulanıyor. Böylelikle İsrail, geniş fan kitlelerine sahip popüler kültür figürleri tarafından açık bir şekilde savunulup soykırım eylemi de meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

Bu noktada belirtmek gerekir ki kişisel veya mesleki gerekçelerle İsrail'in istediği yönde söylem oluşturanlar, İsrail'in gücünü ve bu gücün caydırıcılık etkisini daha da artırmakta. Bir başka deyişle İsrail, aykırı sesleri sindirmeye devam ettikçe kişi ve kurumlar üzerindeki etkisi de artıyor. Dolayısıyla kişisel veya kurumsal bir itiraz ve meydan okuma yükselmedikçe bu gücün artarak devam edeceğini de söylemek mümkün. Dolayısıyla İsrail'in "Holokost Endüstrisi" ile sistematik bir şekilde işlettiği bu çarkın dişlisini kırabilmenin yegane yollarından biri, dik bir karşı duruş sergilemek olacaktır. Bu karşı duruş İsrail'e ve gerçekleştirdiği katliama karşı kimi zaman bireysel kimi zaman toplumsal meydan okumaları beraberinde getirecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA