31 Mart yaklaştıkça seçim gündemi de yoğunlaşıyor. Bu yoğunluğu artıran temel tetikleyici ise İstanbul'da yaşanan kritik rekabet. Zira İstanbul seçimleri, gerek sosyal gerekse geleneksel medyada Türkiye'nin geriye kalan tüm yerlerinin toplamından daha fazla konuşuluyor, tartışılıyor. Nitekim Murat Kurum ile Ekrem İmamoğlu arasındaki rekabet kritikleştikçe İstanbul'un gündemde edindiği yer daha da artıyor.
İstanbul konuşuldukça doğal olarak adaylar etrafında yürütülen tartışmalar, kampanyalar ve stratejiler de ön plana çıkıyor. Bu noktada mevcut büyükşehir belediye başkanı ve CHP adayı Ekrem İmamoğlu'nun kendini olumlu veya olumsuz bir şekilde, kamuoyunun gündeminde tutmak gibi ilginç bir stratejisi var. CHP ve İmamoğlu, sahip oldukları kaynakları ve medya gücünü neredeyse bu yönde seferber etmiş durumda.
Bu durumun temel sebebi ise özelde CHP, genelde muhalefetin popüler bir siyasi profil veya aktörden yoksun olması. İmamoğlu, 2019'da bu yöndeki açığı fark ederek güçlü bir organizasyon ve algı odaklı bir kampanya stratejisiyle ön plana çıktı. Ancak bu çıkış, İmamoğlu'nun duyguları ile zihni arasında yaşadığı gelgitleri de ister istemez gün yüzüne çıkardı.
Hırs ve Korku, İhtiras ve İhtiyat
"İmamoğlu Paradoksu" olarak adlandırılabilecek bu çelişkili durum, bir arada bulunması oldukça zor olan hırs ve ihtiras ile aşırı ihtiyat ve kaybetme korkusunu aynı zihin ve duygu dünyasında yaşayan bir psikoloji şeklinde özetlenebilir. Zira Ekrem İmamoğlu, duygusal anlamda aşırı hırslı ve ihtiraslı bir yapıya sahip. Bugün kendisini açıktan veya üstü örtülü olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile kıyaslamasının ve hatta Erdoğan'ı taklit etmesinin sebebi de bu: Yeni Erdoğan olma isteği. İmamoğlu, onun gibi sevilmek, kazanmak, oy almak, popüler olmak istiyor. Fakat algı ve reklam odaklı olması sebebiyle en azından şu an için, kötü bir taklit olmaktan öteye geçemiyor. Ancak bu kötü taklit, muhalif seçmenlere güçlü bir organizasyonla ve algı odaklı bir kampanyayla pazarlanıyor. Böylelikle muhalif seçmenlerin yıllardır peşinde koştuğu "kendi Erdoğan'ına sahip olma arzusu", İmamoğlu'nun hırsıyla buluşuyor.
Öte yandan İmamoğlu, duygusal anlamda hırslı ve ihtiraslı olduğu kadar aşırı bir ihtiyat ve kaybetme korkusuna da sahip. Zira içindeki hırs, beraberinde kaybetme korkusunu da getiriyor. Ortaya da sürekli çelişkilerle boğuşan bir psikoloji ve onun dışarıya yansımaları çıkıyor. Bunun en büyük göstergesi de aslında İmamoğlu'nun siyasi kariyeri. Bir makama geldikçe sahip olduğu hırs hemen bir sonraki basamağa çıkmak istiyor. İçinde büyüyen ihtirasla sürekli daha fazlasını istiyor. Ancak elde etmek istediği makam her ne ise onun ucuna kadar geldiği anda son adımı atmaya cüret edemiyor. Birilerinin iteklemesini bekliyor. İşte bunun temel sebebi, hırs ve ihtirası büyüklüğünde sahip olduğu kaybetme korkusu ve beraberinde gelen aşırı ihtiyatlılık hali. Kısaca İmamoğlu büyük şeyler kazandıkça içindeki kaybetme korkusu da aynı oranda büyüyor ve gelgitler artıyor.
İmamoğlu'nun Seçimleri
Bu paradoksal veya çelişkiler duruma en iyi örnek İmamoğlu'nun son üç seçimi olan 2019 yerel, 2023 cumhurbaşkanlığı ve yine 2023 CHP Genel Başkanlığı seçimleri. Biz hem dönemin haberleri hem de ekibinde yer alan isimlerin anlatılarından biliyoruz ki İmamoğlu, 2019 yerel seçimlerinde CHP'nin İstanbul adaylığı teklifi geldiğinde ortaya bir iddia koyarak karşılık vermedi. Daha çok tereddütler yaşadı ve ikna edilmeyi bekledi. Burada kendisini ikna eden isimler ise dönemin CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve tüm itirazlara rağmen İmamoğlu'nun adaylığında ısrar eden Kemal Kılıçdaroğlu'ydu. Bu isimlere belki beraber çalıştığı ekibi de eklenebilir. Dolayısıyla İmamoğlu, sanıldığı gibi oldukça iddialı bir biçimde aday olmak yerine Beylikdüzü'nde zor bir şekilde inşa ettiği "prensliğini" terk etmekten çekindi. Diğer bir ifadeyle kaybetme korkusu yaşadı ve ittirilmeyle aday oldu.
Benzer bir durum 2023 cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde de yaşandı. İmamoğlu, muhalefet seçmenleri nezdinde en popüler ve olası iki adaydan biri olmasına, seçmen talep ve desteğine ve hatta Meral Akşener gibi farklı bir partinin genel başkanının çağrı ve desteğine rağmen Cumhurbaşkanı adaylığına cüret edemedi. Çünkü Kılıçdaroğlu ve CHP'nin mevcut oligarşik yapısıyla mücadele etmeyi göze alamadı. Sonuç olarak da ihtiyat ve korku galip geldi ve "yardımcılık" ile yetindi.
İmamoğlu'nun 2023 seçimlerinde mağlup olmasının hemen ardından yaptığı "değişim" çıkışı da yine genel başkanlığa cüret edememesi ile sonuçlandı. Seçimlerin hemen ardından değişim çağrısı yapıp, parti içindeki oligarşik yapıyla mücadelenin zorlu olduğunu görünce yine tereddüt edip vazgeçti ve mevcut pozisyonunu korumayı daha kolay yol olarak kabul etti. Böylelikle asıl hırs ve ihtiras odağı olan 2028 cumhurbaşkanlığı seçimlerine İstanbul üzerinden gitmeyi önceledi. CHP Genel Başkanlığı, B planı olarak 31 Mart sonrasına bırakıldı. Diğer bir ifadeyle İmamoğlu'nun gözünde İstanbul, yalnızca kişisel ajandasına hizmet eden bir araç haline geldi. Zira İmamoğlu için nihai hedef 2028 seçimleri. Nitekim kazanırsa İstanbul, kaybederse CHP Genel Merkezi üzerinden bu yolu yürüyecek.
Sonuç itibariyle İmamoğlu'nun sahip olduğu çelişkili duygu durumu, sahip olduğu zıt duygular ve zihninde yaşanan çatışmalar doğal olarak psikolojisini de etkiliyor. Muhalefet veya CHP ise aktör yoksunluğu sebebiyle söz konusu psikolojinin dışarıya yansımalarını görmezden geliyor. Ancak bu görmezden gelme durumu sürdürülebilir değil. Çünkü "İmamoğlu Paradoksu" büyüdükçe algı ve kampanyanın da büyümesi gerekiyor. Fakat bu büyümenin de bir sınırı var ve İmamoğlu sınıra gün geçtikçe daha fazla yaklaşıyor.