Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SONAT BAHAR

Dünya bilsin istedim

Daily Sabah Yazarı Tülay Demir Oktay, iki yıl boyunca Diyarbakır anneleri ve dağdan kurtarılan çocuklarıyla röportaj yaptı. Tüm bu röportajların içinden seçtiği bazı hikayeleri Türkçe, İngilizce ve Felemenkçe dillerinde Annemin Sesi ismiyle kitap haline getirdi

Tülay Demir Oktay, iki yıl önce annelerin eylemine ilişkin röportaj yapmak için Diyarbakır'a gitti ve her birinin hikayesinden çok etkilendi. İki yıl süresince defalarca Diyarbakır'a giden, aylarca kalıp anneler ve çocuklarıyla konuşan Demir, Turkuvaz Kitap'tan basılan Annemin Sesi kitabını hazırladı. Üç dilde basılan kitap, dünyaya burada yaşananları anlatmayı hedefliyor.



- Neden kitabınızın adı Annemin Sesi?
- Kitabın başlangıcında Ayşegül Biçer'in röportajı vardı, oğlu dağa kaçırılmış bu anne, "Evladımı sizden söke söke alacağım" diyordu. Kitap bitti, matbaaya gitmeden Ayşegül'ün oğlu Mustafa terör örgütünün elinden kaçmayı başardı ve geldi. Kitap bitmişti ama onunla da röportaj yapıp eklemek istedik. O röportajda kaçmaya karar verdiği zamanı anlatırken, "Televizyonda annemi gördüm, onun sesini duyduğumda kaçmaya karar verdim" dedi. Bu beni çok etkiledi ve kitabın adını Annemin Sesi koyduk.

- Mustafa ve annesi ne yapıyor şimdi?
- Ayşegül 30'lu yaşlarında olmasına rağmen, onu tanıdığımda o kadar yaşlı, bitmiş görünüyordu ki. Oğlu Mustafa gelene kadar geçen iki yıl hep böylediydi. Ama şimdi pırıl pırıl, 10 yıl gençleşmiş gibi. Mustafa vatani görevini yapıyor. Ama Ayşegül, "Ben çocuğuma kavuştum ama bırakmıyorum, diğer anneler de çocuklarına kavuşana kadar mücadeleye devam edeceğim" diyor.



- Diyarbakır anneleriyle ilgili bir kitap yazmak nereden aklınıza geldi?
- Ben eğitimci kökenliyim. Gençlerin yetenekleri konusuyla ilgileniyordum ve Hollanda'da bu işi yapıyordum. Türkiye'ye geldiğimde bir gazete için röportajlar yapmaya başladım. Sanatçılarla, iş insanlarıyla, herkesle röportajlar yapıyordum. 3 Eylül 2019'da oturma eylemi başladığında Diyarbakır anneleri konusu gündeme gelince, oraya gidip konuşmak istedim, insana merakımdan... Hacire Anne, HDP binası önünde oturuyordu. Evladına kavuştu, sarıldı. Gidip konuştum onlarla... Konuştukça, bunları herkesin bilmesi gerektiğine karar verdim. Avrupa'da yaşarken, ülkemizdeki teröre Avrupa'nın bakışının çok farklı olduğunu biliyordum, onlara olanları anlatmak için kitaplaştırdım bu sohbetleri.

- Bu kitap Türkiye'de bunu bilenlerin yanı sıra, duymak istemeyen Avrupa için de yazıldı yani...
- Kesinlikle, üç dilde basıldı, İngilizce, Türkçe ve Flemenkçe... Sadece annelerin hikayeleri yok, oradan kurtulan gençlerin hikayeleri çok önemli. Çünkü onlar yaşadıklarını da oradaki gerçeği de anlatıyor. Çok insanla konuştum ama 23 kişinin hikayesine indirgendi.



NECİBE ÇİFTÇİ'NİN HİKAYESİNİ UNUTAMAM!
"Necibe Çiftçi'nin hikayesi çok etkileyeciydi. Daha önce kaçırılan bir oğlu var bu annenin. Onlar bu üzültüyle yaşarken ve yastayken, tekrar geliyorlar... Sofrayı hazırladık, yemek yiyorduk, içeri örgüt girdi, oğlumu aldılar, ahırda infaz ettiler. Bunlar hep gözleri önünde yaşanıyor. Çok dramatik, o kadar çok şey yaşamışki o kadın, bedenen var ama ruhen yok. Bu sadece hikayelerin biri, aslında hepsinin hikayesi o kadar acı ki... Bu insanların yaşadıklarını tüm dünyanın bilmesi gerekiyor. O annelerin tek dayanağı devlet. Eskiden çocuğun kaçırıldıktan sonra sen de terörist ailesi olarak yaftalanıyordun. Tek başına mücadele ediyordun. Şimdi devlet arkalarında. Bu anneler de 40 yıl sonra cesaret bulup, 'Çocuklarımızı istiyoruz' diye haykırıyorlar."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA