atv'de yayınlanan Kuruluş Osman'ın yeni sezonu merakla bekleniyordu. Geçen çarşamba günü fenomen dizi 28. bölümüyle yeni sezona merhaba dedi. Sezon açılışında;
Osman Bey, obaya yapılan baskının intikamını İnegöl Tekfuru'ndan savaş meydanında aldı.
Çarşamba akşamı herkes Burak Özçivit ve Cüneyt Arkın'ı bir araya getiren açılış sahnesinden itibaren diziye kilitlendi.
Ve Kuruluş Osman yeni sezonun ilk bölümüyle reytinglerin yine zirvesine oturdu, tüm kategorilerde birincilikle çarşambanın en çok izlenen yapımı oldu.
Dizideki meydan savaşı sahnesi de haftaya damgasını vurdu. Sosyal medyayı en çok konuşturan ise Burak Özçivit'in aksiyon sahnelerindeki başarısıydı.
Riva'daki Kuruluş Osman'ın setinde Osman Gazi'yi canlandıran Burak Özçivit ile bir araya geldik.
Özçivit, Kuruluş Osman macerasını, oğlu Karan ve eşi Fahriye Evcen ile ilişkisini, kuruluş yıllarındaki Osmanlı'yla nasıl tanıştığını SABAH Pazar'a anlattı.
- Osman karakteri için yoğun bir tempoda çalıştınız. Dizi başlamadan önce haftanın altı günü çalışıp kılıç, at binme ve aksiyon eğitimleri almışsınız. Nasıl bir süreçti?
- Eski bir süreçti diyebilirim (Gülüşmeler). İki sene oldu. Biz projeyi konuştuktan sonra yaklaşık bir sene hazırlandık. Hazırlık sürecini iyi geçirseniz bile, bir projeye girmek, ona adapte olmak başka konular. Sadece fiziksel olarak değil, mental olarak da hazırlandık. Geçen sene de tamamen çekim süreci ile geçti. Şu an daha farklı şeyler hissediyorum.
- Haftanın altı günü!
- Evet! Fakat dizi öyle bir şey ki çok uzun süre setteyiz. Çok uzun süre bununla iç içe yaşıyorsunuz.
O setin ritmi o kadar farklı ki. İstediğiniz çalışmayı yapın ama karakter de, iş de tamamen sahada gelişiyor.
Kamera kayıttayken o tecrübelerle yürüyoruz. O yüzden istediğiniz ön hazırlığı yapın, sahaya çıkmak çok farklı. Her gün yeni bir deneyim, her gün üstüne koyuyorsunuz. Bir sene hazırlandım ama sadece fiziksel anlamda oluyor. Oynamaya başlıyorsun, kendini izliyorsun. Ne yapmışım? Ne çıkmış? Bu olmamış, tekrar tartıyorsun, bir daha çıkıyorsun. Günden güne, günden güne. Bu sene benim için daha farklı. Bazı şeyler kendinden gelmeye başlıyor. Proje büyük, sorumluluklar çok ağır. Hani derler ya ruhun bedenden hızlı gidiyor, yavaşla da bir yetişsin.
Aslında o oldu. Geçen sene ben bayağı hızlıydım, daha ağırdan aldım. Şimdi yetişti. O yüzden bu sene hem fiziksel anlamda hem mental anlamda daha iyi hissediyorum.
- Derslere halen devam ediyor musunuz peki? Nasıl motivasyon sağladınız?
- Geçen sezonu bitirdikten sonra, bir, bir buçuk ay ara verdim. Dinlenmek istedim. Bütün kemiklerim, eklemlerim ağrıyordu. Son beş bölümümüz gerçekten çok ağırdı. Pandemide de çekimlere devam eden tek diziydik ve senaryo finale doğru ağırlaştı, aksiyonlar arttı. Sadece aksiyonlar değil dram anlamında da ağır şeyler oynuyoruz. Ona göre ezberimiz var. Sezon bittiğinde ben sadece duracağım dedim.
Aslında bu demin bahsettiğim konuya bağlandı galiba, ben durunca rol yetişti bana. Ruhuma yetişti.
- Dururken neler yaptınız?
- Karan'laydım. Sadece onlarla birlikteydim.
Ailemle, sevdiklerimle. O kadar iyi geldi ki. Yani tempoya girdiğinde anlamıyorsun ne yaptığını. İş yetişecek. Bitti. Zaten işkolik bir adamım, işe âşık bir adamım.
- Mehmet Bozdağ da çok ince eleyip sık dokuyan bir yapımcı.
- Mehmet Bey projeye dışarıdan baktığı için, bizi daha farklı aydınlatıyor. Hep istişare halindeyiz. Nasıl oldu, senaryo nasıl? Başarılı bir iş varsa tek başına olmaz. Egoyla yürüyemezsin. İyi bir ekip lazım. Önemli olan fizik olarak her zaman hazır ol, beyin olarak hazır ol. Fiziki sakatlıkların çoğu kafanın dolu olmasıyla ilgili. Yani kafan doluysa sakatlanmaya daha açıksın. Hele atın üstündeyken, at affetmez. At hisseder çünkü.
BENİM DE GÖNÜLLERİ FETHETMEM GEREK
- Daha önce de dönem projelerinde yer almıştınız. Bu tarz projeleri seviyor musunuz? Kuruluş Osman için nasıl bir araştırma sürecine girdiniz?
- Dönem yaptığınızda mutlaka bir tarihi karaktere, bir gerçekliğe değiniyorsunuz. Osman Gazi karakterinin sorumluluğu o kadar büyük ki. Mehmet Bey ile üstünde çok konuştuk. Mehmet Bey'in hayalini anlamam lazım, çok istişare ettik bu konu üstüne.
Neticede Osman Gazi'yi canlandırıyorum ama bu bir dizi. Benim orada duygusal tarafını da anlatmam lazım, oranın aynası benim. Bu devirde baba oğluna bir iş bıraksa çocuk onu devam ettiremiyor. Siz bir hayal kuruyorsunuz, o öyle bir hayal ki 600 sene boyunca kimse onu deviremiyor. Öyle bir sistem kuracaksın ki hangi jenerasyon gelirse gelsin kuşaklar boyu o devam edecek. Bu nasıl bir kafa yapısı, bunu anlamak lazım. Felsefe de çok önemli. Asarak keserek bir yere gelemezsin. Sadece toprak fethedemezsin, gönülleri nasıl fethedeceksin? Osman Gazi gönülleri fethetmiş, benim de gönül fethetmem lazım Burak olarak. Kolay bir şey değil. Bir bağ kurmak lazım.
- Dönemle ilgili sizi en çok etkileyen nedir?
- Duygusu, benimle örtüşür mü ve ben buna ne katabilirim? Osman Gazi olarak söylüyorsan beni en çok hayalleri etkiledi. Çınar rüyası. Bu rüyanın, bu mesajın manevi tarafını da iyi okumak lazım. O rüya öyle bir rüya ki ve Şeyh Edebali öyle bir yorumluyor ki... "Bu topraklar senin olacak" diyor ve zaten Osman Gazi'nin hayaliyle örtüşüyor.
- O meşhur rüyanın yer aldığı bölümde gerçekten muhteşem bir oyunculuk sergilediniz. En yüksek reytingi aldığınız bölümlerden biri. Demek ki dediğiniz şeyi yapabildiniz, o duyguyu verebildiniz seyirciye. Tebrik ediyorum.
- Bu öyle bir ekip işi ki. Hazırlanıyorsun, hazırlanıyorsun ve çıkıyorsun sahneye. O duyguyu yakalaman ve çekmen lazım. Ekip olarak hazır olmak şu:
Ben hazırım dediğimde kayıttayız. O an aldın aldın, alamadın tekrar o duyguyu yakalayabilmek için çok zaman harcıyoruz. Bizim işimiz anlarda. Duygu, bir andır zaten. O anı yakaladık, kenara koyduk. Böyle olunca işte eve rahat gidiyorsun. Yakalayamadın kaçtı, o zaman evin yolu bitmiyor işte.
- Çekimlerde en zorlandığınız sahne hangisiydi?
- Rüya sahnesinden sonraki bölümler ciddi zordu.
Birinci bölümde bir çamur sahnesi çektik, bir hafta sürdü. Bir hafta boyunca çamura yattım. Yanda dere akıyor, ekimde çekmiştik, su çivi gibi. Çamura yattım, iki dakika geçti başladım titremeye. Kalkıyorum yemek arasında çamurlu çamurlu yemek yiyorum.
Sonra tekrar çamura yatıyorum. Epey zordu.
ARTIK BU İŞLERİ SADECE TÜRKİYE İÇİN YAPMIYORUZ
- Kuruluş Osman kariyerinizde nasıl bir önem taşıyor?
- Çok büyük yere sahip. Bir kere sadece sorumluluk olarak bile baktığında çok başka. Bir de artık bu işleri sadece Türkiye için yapmıyoruz. Gerçekten dünya çapında. İşte Cannes'a gittik en son. Diğer işlerimde de hep gittim gördüm ama bu tarz büyük çaplı işlerin gücü çok farklı. Osman'ın yeri bende çok farklı.
- Dizi dünyada çok ses getirdi. Yurtdışında satıldı, Venedik TV Ödülleri'nde en iyi dizi seçildi. Bu başarıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Türkiye'de ödülleri alabilirsin ama yurtdışındakiler niye ödül versin? Çok ödül odaklı bir oyuncu değilim. Kayıttan sonra mutluysam ben ödülümü almışımdır. Burada Türkiye'yi de işin içine koymak lazım. Ülke olarak baktığında dışardan böyle ödül almak çok güzel. Kim alırsa alsın helal olsun.
- Dizide Kur'an-ı Kerim okuduğun sahne çok dikkat çekmişti. Güzel telaffuz etmek için yedi ay eğitim aldığınız söylendi. Doğru mu?
- Tabii ki üzerine çok çalıştım. Kolay bir şey değil, telaffuzları çok zor. Zor bir sahneydi. Bayağı emek harcadık, uğraştık. İyi olsun diye çok titiz davrandık ekip olarak.
DÜNYADA TEK BİR TÜRK KALSA BİLE SORUN DEĞİL, BİZ TEKRAR DÜZE ÇIKMASINI BİLİRİZ
- Dizide de çok güzel işliyorsunuz. Atalarımız varolabilmek, zor coğrafyada düşmanlara karşı ayakta durabilmek için canla başla mücadele etmiş. Aslında şimdi de Türkiye olarak dünyaya karşı varlığımızı sürdürebilmek için benzer bir mücadele içindeyiz. Siz ülkemizin bu mücadelesi için neler söylemek istersiniz?
- Sadece bu dönem değil, Türkler kaç devlet kurmuşlar, her dönem bu sorunları yaşamışlar. O yüzden genetiğimizde bununla başa çıkma gücüne sahibiz. Dünyada tek bir Türk kalsa bile, hiç sorun değil, biz tekrar düze çıkmasını biliriz. Bu özgüven bile yetiyor aslında. Sorunlar bitmeyecek, öyle bakmak lazım. Etrafına, coğrafyaya baktığında dünyanın en kritik noktasındayız. Buna alışığız ülke olarak. Türk olarak buna alışkınız, üstesinden gelmesini de biliriz.
CÜNEYT ARKIN "BEN BÖYLE AT BİNEN GÖRMEDİM" DEDİ
- Cüneyt Arkın'ın diziye katılması sizi nasıl etkiledi?
- Cüneyt Ağabey'le çok iyi anlaşıyoruz. Ben Malkoçoğlu'nu oynamıştım, o da oynamış, şimdi karşılıklı oynuyoruz.
Geçen gün atla ilgili bir muhabbetimiz oldu. Onun karşısında da ata binmek iş yani. İlk tanıtımda atla geliyorum, şaha kaldırıyorum karşısında. "Cüneyt Ağabey senin karşında böyle şeyler yapıyorum ama..." dedim, o da "Yok yok güzel, maşallah. Ben böyle at binen görmedim" dedi. (Gülüşmeler).
- Kostümlerle at üzerinde sahneler çekiyorsunuz. Zorlandığınız oluyor mu? Üzerinizdekiler kaç kilo?
- Kışlık kıyafetlerimiz bayağı ağır. Kürkler de giyiyorum.
Aksiyonlarda burgu yapıp kılıcı salladığım sahneler var, onu yazlık kıyafetle çok rahat yapıyordum. Kışlığı bir verdiler, bir de zırh verdiler. Uyum sağladım. At üstünde de zor olabiliyor ama benim atım biraz farklı tabii. Mehmet Bey'le en baştan konuştuğumuz bir şeydi. Farklı bir at bulmamız lazım. Ben oynamalıyım, atım oynamalı. Benim atım bir karakter.
- Cüneyt Arkın atı görünce hemen fark etti tabii.
- Görür görmez. O anlamayacak da kim anlayacak.
ONLAR ÖNCE GÖNÜLLERİ FETHEDİYORLARDI
-Bu dizi sizin Osmanlı'ya yani tarihimize bakışınızı nasıl etkiledi? Kuruluş aşamasında yaşanan mücadelede sizde nasıl bir duygu uyandırdı?
- Oyuncular olarak hâlâ anlamaya çalışıyoruz. Çünkü dediğim gibi tek ayaklı bir şey değil. Biz bir devlet kuralım. Şu an bir şirket kursanız kuramıyorsunuz. O dönem o kadar kaosun içinde ne oldu da ayakta kalınabildi? Ne oldu da diğer insanlara rüştünüzü ispat ettiniz, ne oldu onları yanınıza alıp ayağa kalktınız? İnanılmaz bir şey. Osman Gazi, Bursa'yı kuşatıyor. Kuşatma uzun seneler sürüyor ama almıyor. Oğlu Orhan Gazi alsın diye. Hazırlık döneminde Bursa'ya gittiğimizde orada Halil İnalcık'ın anlatımlarıyla yapılan resimlerde Orhan Gazi'nin Bursa'ya girişi vardı. O kadar güzel ki. Gayrimüslimler, bütün Müslümanlar, herkes onların girişini bekliyor. Önemli olan bu. Bu insanları nasıl bir arada tutuyorsun? Bu silahla, güçle falan olmaz. Başka bir güç var. Buraları görünce zaten o kadar etkileniyorsun ki. Gönülleri fethediyorlarmış. Ben geldim senin yanındayım ama sen kal ve hayatını yaşamaya devam et. Bu karşı tarafa saygı duyma, empati. Günlük hayatta da kendimize alabileceğimiz o kadar çok şey var ki. O döneme baktığında inanılmaz bir altyapı var. Dönemin alimleri, bilgeleri. Yunus Emre, Şeyh Edebali... Osman Gazi bunlarla hep yoğrulmuş. Dediğim gibi hâlâ anlamaya çalışıyoruz.
SAĞLIK BAKANI FAHRET TİN KOCA SÜRECİ İYİ GÖTÜRDÜ
- Pandemi sürecindeki mücadelemizde de dünyaya örnek olduk. Siz ve eşiniz Sağlık Bakanlığı'nın evde kal kampanyasına destek olan sanatçılar arasındaydınız. Türkiye'nin bu kritik süreci yönetim anlayışını, sağlık sistemini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, kimsenin alışık olmadığı şekilde bir yaklaşımda bulundu. Bir kere genç odaklı ve çok sempatik olarak yaklaştı. Sosyal medyasını çok iyi kullandı, iletişiminin çok iyi olduğunu düşünüyorum. Bence Sağlık Bakanı olarak Fahrettin Koca, pandemi sürecini iyi götürdü. Avrupa'nın yaşadığı sıkıntıları hepimiz takip etmedik mi? İtalya'da pandeminin ilk dönemlerinde yaşananlar çok kötüydü.
SEYİRCİ BU YIL DAHA DENEYİMLİ BİR OSMAN GÖRECEK
- Tarihin akışını değiştiren Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş hikayesinde Osman Bey'i canlandırmak bir oyuncu olarak insana neler hissettiriyor?
- Bu sene daha iyi hissettiriyor. Sorumlulukları karşılamak kolay değil. İş sahaya çıkıp kendini ispatladıktan sonra bu sene daha da iyi ve rahat hissediyorum kendimi. Ressama "Sen şu resmi çizeceksin" dediğinde ne çizdirebilirsin? Onu bırakacaksın ki o istediğini yapacak. İster istemez ilk senenin bir zorluğu var, kolay değil. Herkes bir beklentiye giriyor.
Biz de aslında soğukkanlılıkla götürdük diyebilirim.
27 bölüm çektik, seyircideki karşılığını gördük. Ne vereceğini biliyorsun. O yüzden bu sene her anlamda daha rahatız. Bu sene Osman'ın gerçek çatışmasını göreceğiz.
Geçen seneki daha toy bir Osman'dı. Aslında bu seyircinin çok kabul edeceği bir şey değil.
Kolay değil seyirci için toy bir Osman. Çünkü o, güç görmek istiyor. Osman Gazi dediğinde, devletin kurucusu aklına geliyor.
- Direkt onu görmek istiyor.
- Tabii onu görmek istiyor. O toyluğun içinde bir ton yanlışları, hataları, fevriliği belki aşırılığı, her şey var. Bizimki de bir süreç. O yüzden seyirci "Hadi gücü görelim, devleti görelim" diyebilir ama öyle anlatamayız. Yavaş yavaş gelmemiz lazım. Bu sene "İşte aradığımız Osman" hissi yeni gelecek.
OĞLUM SAYESİNDE ACELE ETMEMEYİ ÖĞRENDİM
- Oğlunuz Karan hayatınızda neyi değiştirdi?
- Her anlamda her şeyi değiştirdi. Acele etmemeyi öğretti. Her şey olsun, hadi olsun gözüyle bakan bir adamdım. Beni biraz durulttu. Hiçbir şey senin elinde değil. Onu görüyorsun. Hiçbir şeyi kontrol edemiyorsun. Biraz kontrolcü bir adamdım. Karan olduğu andan itibaren hissettim ki kontrol yok. İstediğin kadar kontrol etmeye çalış.
Kalp atışını ilk duyduğun an çok farklı. O kadar hızlı atıyor ki. Bizim gibi atmayınca, "Bu nasıl bir şey" diyorsun. "Kontrolü bırak senle alakalı bir şey yok burada" dedim. O gün aslında kontrolü kenara bırakıp biraz akışına bırakmayı deneyimledim diyebilirim. Böyle bir aydınlanma yaşadım yani.
- Pek çok kişi çocuğunun yüzünü uzun yıllar saklamayı tercih ediyor. Siz sekiz aylıkken fotoğrafını paylaşmaya başladınız.
Bu konuda bir kriteriniz var mı?
- İçimizden geldiği gibi hareket ediyoruz.
Ama nazara inanıyoruz, o yüzden biraz ilk etapta çok yayınlamak istemedik. Duygularımıza göre hareket etmeyi seviyoruz.
- Oğlunuz için şimdiden okul araştırmalarına başlamışsınız. Doğru mu?
- Fahriye onun araştırmasını çok iyi yapıyor.
Hazırlıklara başladı. Bir yaşında olmasına rağmen önden yapılıyormuş. Bizim dönemimizde öyle bir şey yoktu ama tabii çağ değişiyor, bu devir öyle bir devir.
ÜNLÜ BİR ÇİFTİZ AMA EVİN İÇİNDE BİR AİLEYİZ
- Eşinizle birbirinize romantik paylaşımlar yaptığınızı görüyoruz. Romantik biri misin, sürpriz yapmayı sever misin?
- Sürpriz yapmaya bayılırım. Her an her şeyi yapabilirim yani. O zaman bambaşka oluyor, hayat da güzel oluyor. Orada da içimden geldiği gibi hareket ediyorum. Fahriye de öyle. Onunla ilgili daha ne söyleyebilirim ki?
- Türkiye'nin en ünlü çiftlerindensiniz. Bu kadar göz önünde olmak ilişkinizi zorluyor mu?
- İkimiz de birbirimizi ve yaptığımız işi biliyoruz.
O yüzden hiç zorlayan bir şey yok. Birbirimizi tanıyoruz. Aile olmak böyle bir şey. Evet ünlü çiftiz ama evin içinde biz bir aileyiz. Aile olmak bunu gerektiriyor. Tabii işimiz, kimliğimiz o başka bir şey. Ama zaten bunu bilerek başladık. O yüzden hiç sorun yok. Birbirimizi iyi dengeliyoruz.
- Evde eşinize yardımcı mısınız? Salgın döneminde evde neler yaptınız?
-Yardım ederim. Aile olmak böyle bir şey.
Egosal davranmanın bir mantığı yok ki. Orada bir çiftsin. Ortada bir bebeğin var. Her anlamda birbirimize yardım ediyoruz.
- Mutfağa da gerektiğinde girdiniz yani?
- Bilmediğim için girmedim. Benim öyle şeylerim yok yaparım ama açıkçası Fahriye o kadar iyi ki, o yapsın da ben yiyeyim. Ben yanında dururum.
İÇİMDEKİ ATEŞTEN TAVİZ VERMEM
- İlk diziniz 2006'da.
14 yılda Burak Özçivit'in değişimini ve gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- 14 yıl mı olmuş?
- Evet, 2006.
- 14 yıl önceki heyecanım neyse, o hiç değişmedi. Sadece zaman geçtikçe ne yapacağını daha iyi biliyorsun.
- Ama sonuçta "Ben oldum" diyemiyorsun. 41 yıl geçse de diyemiyorsun.
- Yok, çünkü çağ değişiyor, dönem değişiyor, her şey değişiyor.
Fiziğin değişiyor, oynayacağın rol bile değişiyor. Ateş olmazsa bu işi yapamam zaten. İçimdeki ateşle, hissimle ilgili, taviz vermem yani.