BAAS partisi denen ve elbette bizim ulusalcıların ağzının suyunu akıtan diktatörlük on yılda 35 bin kişiyi idam etmiş. Bunlar resmi rakamlar, karanlık zindanların altındaki katlara girdikçe insanlık daha büyük bir vahşetle karşılaşıyor. Delirenler, çürüyenler. Zaman mefhumunu kaybedenler...
On binlerce kişinin akıbeti ise henüz meçhul.
***
Muhalif insancıkları attıkları Sednaya adında bir insan mezbahası kurmuşlar. NAZİ kamplarını mumla aratacak bir dehşet. İnsanları kazıklara oturtmuşlar, kafalarını kesmişler, organlarını satmışlar, parçalayıp üst üste yığmışlar. Yer kaplamasın diye preslerde ezip bir yerlere atmışlar. Aklın havsalanın almayacağı bir canavarlık hüküm sürmüş oralarda.
Bu vampirliğin en büyük kurbanı kadınlar. Rejimi eleştiren kadınlar toplu tecavüzlere maruz kalmış. Özellikle gencecik kız çocukları... Bir sürü babası belirsiz çocuk... Zindan müdürü ilk tecavüzcü, ardından...
Alevi kızlara daha da zalim davranmışlar, onları mezhebe ihanetle suçlayıp beter etmişler, mahvetmişler...
***
Cehennemin Diğer Adı isminde bir korku filmi anlatmıyorum burada, "Esad BAAS" diye bir gerçek var karşımızda. Hani o içine NAZİ kaçmış, kendini "çağdaş" olarak tanımlayan despotların sempati duyduğu adam var ya, o işte!
"Darbeci, Batıcı, Baskıcı" BAAS kafasıyla irtibatlı bir geçmişimiz de mevcut. Doğan Avcıoğlu bunların ağababası. 1960'larda bir tür BAAS rejiminin teorisini yapmışlar.
Avcıoğlu'nun, İlhan Selçuk'un yazarlık yaptığı Yön Dergisi'nde yayımlanan yazılar "Kemalist-Sosyalizm" anlayışını savunmuş. Mihri Belli'nin Milli Demokratik Devrimi'nin hedefi şuymuş: Asker-sivil aydın öncülüğünde önce darbe yapılacak, sonracığıma sosyalizme geçilecek. Bu safsatanın asıl gücü askerler. Sivillerin görevi, askerleri darbeye ikna etmek! Doğan Avcıoğlu'nun Devrim Dergisi daha bir net: Askerlere darbe yaptırmak için çeşitli kışkırtmalar, masumları hedef alan komplolar (faili meçhullermezhep kışkırtmaları) meşru görülecek. Türkiye'deki BAAS'çılar, Kemalizm'i yarım kalmış bir süreç olarak görmüşler...
Bugün Suriyelilerin zaferine dudak bükenlerin kökü budur işte. Sednaya mezaliminde finalini yapan karanlık bir ideoloji...
***
Bir gardırop nasyonalizmini kendilerine amentü yapan ve öz milletine silah çeken bütün darbeciler aynı lekeli soydandır. Bunlar daha düne kadar, Türkiye Cumhuriyeti kendisine adam gibi bir adamı başkan seçene kadar Batılı pinponlara sırnaşmış, ama 600 yıl aynı kimlik kartını taşıdığımız kardeş halkları aşağılamışlardır.
Biliyorsunuz, Esad cehenneminden kaçıp ülkemize sığınan Suriyelilere karşı en yıkıcı hıncı besleyenler yine onlardı. Ulusalcı zehirle beyni yıkanmış tayfayı saçma sapan bir ırk düşmanlığına iterek, içimizde kıvrılmış yatan o kara lekeyi büyütmek için kendilerini yırtanlardı onlar.
Ama Türkiye Cumhuriyeti halkı (çok şükür) bu naneyi yememiş, bu paslı ideoloji itibarsız kalmış, rezil olmuş, rüsva olmuştur...
***
Lafın özüne gelince: Eski Osmanlı topraklarında yeni bir kapı açılıyor. Bu kapıyı sağlam tutacak olanın "Türkiye Modeli ve Yeni Devlet Aklı" olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı? Arap coğrafyası bunu haykırıyor...
Uluslararası toplumun şaşkın ve de imrenen gözleri önünde gittikçe derinleşen bir demokrasinin tahkim edilmiş kalesinde olduğumuzu kabul etmeliyiz. Modern, Müslüman ve kuvvetli bir ülke. İç barışını inşa eden bir anayurt...
İslamcı geçmişten gelen kardeşlerimiz de durumun farkında. Demokrasinin kökü burada, bizde. Okur yazarlığımızı geliştirmeliyiz: Muhammedî Medine, ilk temsili demokrasi olarak tarihe geçti bile. Bunu artık idrak etmeliyiz.
Olanda hep bir hikmet vardır... Biliyorsunuz bu söz, derin düşünürlerden, bilge atalarımızdan bize mirastır...
***
Suriyeli Devrimciler analarının ak sütü kadar helal bir zafer kazandılar. Ama acılı ve yorgun bir ülke devraldılar. Şimdi çok sesli bir meclis zamanı.
Kendimizin de kıymetini bilelim. Osmanlının torunuyuz ve şahlanan bir cumhuriyetin de evlâdı...
Meraklısına:
Doğan Avcıoğlu meselesinde Oral Çalışlar-serbestiyet.com yazısından faydalandım.