Rölativite teorisine göre, yıldızların ve galaksilerin şu andaki hallerini değil, uzaklıkları ile doğru orantılı olaraktan geçmiş zamandaki durumlarını izlemekteyiz.
Yani, Güneş'in sekiz dakika önceki, Dünya'dan 100 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızın 100 yıl önceki, bize en yakın galaksi olan Andromeda'nın, 2 buçuk milyon yıl önceki halini temaşa ediyoruz.
***
Uzayda ne kadar uzağa gidersek, zamanda da o kadar geçmişe gidiyoruz. Faraza, bizden 700 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızdaki gözlemci gelişmiş teleskobu ile dünyaya baksa Osmanlı devletinin kuruluşunu, Bizans İmparatorluğu'nu...
60 ışık yılı uzaktaki başka uzaylı bir eleman 2. Dünya Savaşı'nı, 200 ışık yılı uzaklıktaki Fransız İhtilali'ni, 500 ışık yılı uzaklıktan bakan ise İstanbul'un Fethini, Fatih Sultan Mehmet'in atının üzerinde surlardan şehre girişini görecektir. Bu gördükleri de film değil tamamen gerçek görüntüler olacaktır.
Yanlış mı biliyorduk? Hani Fatih Sultan Mehmet ölmüştü! Demek ölü veya diri olmak, sadece zamanın izafi, göreceli algılanışından başka bir şey değil. Bu görüş bize geçmişte yaşanan hiçbir düşünce, hareket ve olayın kaybolmadığını, aslına, enerji dalgalarına dönüşerek holografik veri, data olarak evrende kaydedildiğini... Bu frekans dalgalarını deşifre edip, dönüştürebilecek gelişmişlikte cihazlar yapılabildiği taktirde bütün geçmişi yaşıyormuşçasına seyredip, izlemenin de mümkün olabileceğini göstermekte mi? Evet göstermekte...
Söz konusu bilgilerin kaybolmamasının nedeni ise olayları oluşturan düşünce ve fiillerin fotonlara, enerji parçacıklarına dönüşmesi ve bu fotonların ışık hızı ile hareket etmeleri dolayısı ile zamanlarının olmaması, yani algıladığımız zaman kavramının onların üzerinde hiçbir etkisinin bulunmamasıdır.
***
Binlerce yıl önce Pisagor ve talebeleri, fiziksel dünyada oluşan her aksiyon ve fikrin gökyüzünde kaydedilmekte olduğunu söyleyerek buna 'kâinatın hafızası' anlamında 'Akaşa' adını vermişler. Bu kavram kadim Hint düşüncesinde de geçer...
Bu anlamda Akaşa, bir tür arşivdir. O arşivde dünyanın tüm geçmişi kayıtlıdır. Akaşa'nın İslam literatüründeki adı muhafaza edilen, hiç kaybolmayan bilgi anlamına gelen 'Levhi Mahfuz' dur. Ve her an yazılmaya devam etmektedir.
Herkesin yapmış olduğu düşünce ve eylemlerin kaydedildiği bu kayıtların kıyametten sonra değerlendirileceği bütün dini kaynaklarda sıkça anlatılmaktadır.
Kur'an'da birçok ayet bu konuya yönelir.
"Kıyamet günü herkesin kendisine, karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter." İsra Suresi.
"Orada herkes önceden gönderdiği ameli bulur." "Onların işledikleri her şey amel defterlerine kaydedilmektedir." "Amel defterleri açıldığı zaman herkes ne yapmışsa onu görecektir." "Yaptıklarınızın karşılığı verilecektir. Çünkü biz yapmakta olduklarınızı kaydediyorduk." Câsiye Suresi.
"Kitap ortaya konmuştur, suçluları görürsün ki o kitapta yazılı olan şeyler yüzünden korku içinde ve eyvahlar olsun bize derler ne biçim kitap bu ne küçük bir şey bırakmış ne büyük, hepsini de sayıp dökmüş ve ne yaptılarsa hepsini de karşılarında bulurlar." Kehf Suresi.
***
Mikro kozmosta, yani insanda bilgi ve tecrübelerimizi yüklediğimiz bir hafızamız, 'akaşamız' da var. İhtiyacımız olan bilgileri bu arşivden çeker alırız. Hayatta bizi farklı kılan ise, öz arşivimize ne kadar bilgi ve deneyim kaydettiğimizdir.
Bu akıl yürütmeye göre, makro kozmos, kâinat da dev bir kayıt defteridir.
Onun için insan, arada bir haldır haldır koşuşturmayı bırakıp bir adım geri çekilmeyi ve teleskobu ayarlayıp farazi bir Andromeda'dan Dünya'ya ve kendine yeniden bir göz atmayı denemeli.
Belli mi olur, belki o büyük hafıza bize bizi başka türlü gösterir...
Meraklısına:
Evrenin hafızası-Akaşa kayıtları-Mehmet Fikri Sarıcı, makalesinden faydalandım.