İslam toplumu on dört asırlık tarihinde ağır travmalar yaşadı. Fakat bugün yaşadığı zihniyet travması şimdiye kadar yaşamış olduklarının en ağırı. Gençler ve gençlerle birlikte çoğu insan, evet manevi bir kriz yaşamakta.
Kendine din âlimi diyenlerin; deist, ateist boyutlara savrulanlardan gelen 21. Yüzyıl eleştirilerine yanıt verme konusunda yeterince rahat olduklarını söyleyemeyiz. Modern bireyin sorunları üstüne konuşmalıyız...
19. Asra kadar Alman toplumu çok dindar bir toplumdu. Fakat bilimden ve felsefeden gelen eleştirilere yanıt veremeyince bir asır içinde neredeyse tamamen sekülerleşti.
Fakat bugünkü travmanın çözümünün İslam'ın yeni bir dirilişine yol açabileceği de söylenmeli.
İslam'ın hakikatlerini bu asrın geldiği idrak seviyesine göre anlatabilirsek bırakın Türk toplumundaki gençleri, Batı'nın en seçkin düşünürleri bile İslam'a sarılabilir...
***
Türk düşünürleri Batı toplumu için inşa edilmiş kuramları hiç sorgulamadan Türkiye'ye uygulamak istediler.
Şerif Mardin yıllarca bu teamüle direndiği için büyük sosyolog oldu. Mardin şunu fark etmişti:
Türk toplumu Batı'nın tecrübesinden geçmedi. Türklerin kendine has bir deneyimi var. Bu deneyimi Batı'da üretilmiş kavramlardan farklı kavramlar yaratarak anlamaya çalışmak zorundayız...
***
Batıcıl düşüncenin eleştirisi için gelin biz anne karnında gelişen bebeğe bakalım. Eğer her şey, mesela kuantumdaki olasılık bulutuna göre şekillenseydi, bir embriyonun nihayetinde alacağı şeklin saçma sapan bir şey olması gerekirdi. Oysa saf olasılığa dayandığı iddia edilen tüm mikro etkileşimler sağlıklı bir bebek meydana getirmek üzere seferber olmuştur. O halde embriyo deneyimi üzerinden konuşursak, evrende kuantum mekaniğinden çok daha temel yasalar ve nedensellik prensipleri vardır ve işlemektedir.
O halde embriyonun şahsında tüm evrende, kör zorunluluğa ve mekanik nedenlere de hükmeden ve aslen bir amaç gözeten üst prensipler ve yasalar var. O halde bu prensipler eşliğinde tüm doğa bilimini yeniden düşünmeliyiz.
Demek ki canlının görünen yüzünden başka bir de görünmeyen, batıni içyüzü var. Bilakis canlının şahsında tüm evrenin de pozitivist deneyime ve dışarıdan gözleme konu olamayan manevi-batıni bir tarafı var.
Bizim tüm fizik ve kimya bilgimiz ise sadece varlığın bizim gözlerimize görünen dış yüzü üzerineydi. O halde bu çağda yeniden bilim konuşacaksak evrenin batıni yüzünü de hesaba katmak zorundayız.
Her şeyden önce ana karnındaki bebeği kuşatan bir 'merhamet' mevcut. Kozmik bir güç o çocuğu ana rahminde koruyor, besliyor. Ve o kozmik gücün bebeğe bu kadar ihtimam göstermesi için insani sıfatlardan biri olan 'merhamete' sahip olması lazım. Yani bu güç 'Rahim' adını almaya hak kazanıyor. Ve Rahim olarak bu kozmik kudret bizlere de kendisi gibi merhametli olmayı ilham ediyor.
Yine söz konusu kudret rızık vericilik sıfatına da sahip. O bir Rezzak! Rezzak ise bizlere de rızık verici olmayı ilham ediyor. Yani yoksullara yardım etmeyi...
Aynı kozmik kudret bebeğin uzuvlarını muntazam şekillendiren bir hikmete de sahip! Yani o bir Hâkim. Âlim, bilgin. Filozof, bilge.
Dolayısıyla biz embriyonun gelişimine bakınca 'hikmet' sahibi olmak konusunda bir ilham alırız...
***
Modern Batılıların 'Doğa'sı gibi ruhsuz, cansız, bilinçsiz bir doğa ile karşı karşıya olmadığımız âşikâr. Ama asıl mühimi, insanda tezahür eden latif sıfatlara mükemmelen sahip yaratıcı bir kuvvetin olduğunu bilmek.
Zaten ikaz vakti zamanında gelmiştir. "Seni bir damla sudan yaratan, daha sonra da seni insan haline getireni inkâr mı ediyorsun?"
İbn Rüşd'e göreyse Kur'an'ın yolu şudur:
Eğer evrensel hakikatlere ulaşmak istiyorsan tek bir canlıyı, onun uzuvlarını, onun gelişimini, ondaki sanatsal şaheserliği etüt et, müzâkere et, ona çalış...
Meraklısına:
Esat Arslan'ın dibace.net'te yayımlanan, "İlkokul mezunu annem Aristotales'ten daha iyi bir metafizikçi ve doğa filozofudur" yazısından serbest sıklet aktım. Tavsiyeye şâyandır.