Yaş ilerleyince ne kadar spor yaparsan yap ne denli diyetlere uyarsan uy, fark etmiyordu. Bir göbek gelip yerleşiyordu bedene. Uzun boylu olmanız aksine daha bir problemliydi. Bel üstünde bir çıkıntı pırtlayıveriyordu. İstediğiniz kadar yaşınızı göstermeyin, istediğiniz kadar dinamik bir hayatınız, hareketli günleriniz olsun bu iş böyleydi...
Yaşlanmayla ilgili bir sıkıntı her zaman vardır insanoğlunda. Dünyayı yöneten dijital prensler de yaşlanmayı durdurma ve ölümsüzlük arayışındalar. Milyarca dolar yatırım yapıyorlardı ARGE merkezlerine. Zaten beyazlar oldum olası ölümsüzlük peşindeydiler. Bunu başkalarıyla paylaşmak için değil kendi dar kavimleri için istiyorlardı. Yönetici bir seçkin azınlık ve kaderine terk edilmiş sıradan insanlar...
Mesele Olympos'tan beri aynı teraneydi. Ölümlüler ve ölümsüzler. Yeni tür tanrılar olmak peşinde bir takım pimpirikli firavunlar hep olmuş bu dünyada...
***
Karnımı içeri çektim.
Üsküdar Çarşısı'ndaki ekmekçi vitrinine bir göz attım. Yüzmek iyi gelmişti. Fena değildi durum. Sonra kasaba girdim. Köftelik hindi kıyması alacaktım.
Hindi eti hem yan etkiler açısından sağlıklı hem hazmedilerek yavaş çözümlenen proteinler açısında sadra şifa. Yüzücüler kullanıyor. Ayrıyeten fiyat olarak da mütevazı bir kimlik...
Çarşı benim için bir şakalaşma yeri. Balıkçı dostlarım var. Seyyarlar falan. Kasaptaki kardeşim "Abi bak kuzu etinde büyük indirim var" dedi. "Artık yaşlandık, hindiden yürüyoruz birader" diye karşılık verince, arkadaki cin fikir Erzincanlı, "Vay abi, yaşlanmayı artık kabul ettin ha? Bravo yani!" diye lafı yapıştırmaz mı?
Bir an düşündüm. Gerçekten kabullendim mi ben bunu? Yok, uzlaşmama imkân yoktu yaşla başla. "Kabul etmek zor be usta, en iyisi delikanlı yürümek şu hayatta!"
"Ne demezsin abi, merak etme hepimiz aynıyız o konuda." Hesabı öderken kasadaki mahcup kız, "Estağfurullah abi sizin karizmanız yeter" dedi de içim açıldı biraz. Zaten göbeği içime çekmiştim...
***
Fransız sinemasının benim neslimi sallayan Yeni Dalga yönetmeni
Godard intihar etmişti. 91'e gelince ötenazi demiş, kendimi bitireyim demiş.
Mao'ya kapılmış, inzivaya çekilmişti. Hüsran çağının aydınlarıydı bunlar. Fransız Marksist filozof Luis Althusser kendini öldürmek yerine karısını öldürmüş, akıl hastanesine kapanmıştı. Yanlıştan dönmek için Garaudy cesaretini gösterememişler, kardeşim bu sisteme başkaldıran tek kitap Kur'an, tek yol Muhammedî yoldur diyememişlerdi. Tabii bu işler kolay değildi. Bütün hayatlarını verdikleri ideolojilerin tel maşa çıkması öyle kolay kabul edilecek bir durum değildi. Hiç kimse için değil...
Kemalistlerden bahsetmiyorum ama bazılarının hâlâ Leninist, Stalinist gevelemeler peşinde sürüklenmeleri de aynı serencam. İnsanın bütün hayatının yalan olduğunu idrak etmesi büyük kıyamet...
***
Döndüm, torbalarımla trafikten men edilmiş gastronomi sokağına girdim. Yeni dükkanlar açılıyor, belediyenin yaptığı bina giydirmelerinden plastik çiçekler sarkıyordu!
"İslam zarafettir" diye bir söz geçti içimden. Hiçbir şey bizim istediğimiz gibi olmuyordu, olmazdı. Estetik meselesi henüz gömüldüğü yerde duruyor, o defineyi açacak evlatlarını bekliyordu. Kitap kafe modasını destekliyordum. Zarif varlıklar oturmuş kitap okuyorlardı. Daima bir umut vardı...
Sonra yaş almış yazarları düşündüm. Ne kadar öfkeliyleydiler. Ben söylüyorum ama siz anlamıyorsunuz, diye parmak sallayıp duruyorlardı. Felsefi olarak faydalı şeyler paylaşanlarda bile bir huysuzluk, bir hiddet. Bazılarının dilinden sanki alaycı bir sırtlan, kalpsiz kelimelerle sırıtıyordu.
Yargılamak bana düşmezdi, ben kimdim? Fakat birader kötü yaşlanıyorlardı işte! Allah yardımcıları olsundu.
Sonra bir yerlerden "Yalan dünya her şey bomboş, hancı sarhoş, yolcu sarhoş" diyen bir nağme vurdu kalbime. Rengarenk bir hanım karşı kaldırımdan sonbahara yakışan iyimser bir tebessümle geçti.
'İstanbul, yağmur kokulum benim' dedim, içimden 'şükür be ya' diye geçirdim.
Sonra karnımı içeri çektim...
Komet:
Ünlü ressamımız Komet ağır hastalık sürecini işine çalışarak geçirdi. Resimlerini yaptı, son sergisini açtı ve öyle terki diyar etti. Sergisini ziyaret ettiğimizde kahkahalarımız salonda çınlamıştı. Öte âleme geçmeden önce hasta yatağında espriler paylaştı. Allah rahmetiyle muamele etsin inşallah. O, çılgın denilen hakiki sanatçılar kuşağından biriydi. Yeryüzünde delikanlıca yürüdü, öyle de gitti.
Fotoğraf biraz flu. Tıpkı hayatımız gibi...