Vakti zamanında "kendine muhafazakâr diyen devrimciler" diye çok yazdık. Muazzam yardımlar, reformlar, hastaneler, konut kampanyaları, dar gelirlilere dönük faaliyetler, bir sürü şey. Vesayetin bitirilmesi, sivil iradenin güçlendirilmesi, demokratik atılımlar hep sosyal demokrat politikalardır. İslamcı-muhafazakâr denenler yaptı bunları!
Hem darbeci bilinci dağıttılar hem de darbeye karşı halk direnişinin mükemmel örneğini verdiler. Yani sağ-sol kavramlarını dönüştürdüler. Sol politikalar ürettiler ve uyguladılar.
Siz şimdi sol deyince Kemalist tutuculuğu anlarsınız, öyle anlamayın.
Özgür seçimleri kabul eden aklı başında Sol, dünyadaki zenginliklerin daha adil paylaşımı ve yoksul sınıfların âbad edilmesine yönelir. Darbeyi, jakoben hiddeti reddeder. Halkın egemenliğini ve iradesini öne çıkarır. Bir avuç ayrıcalıklının çıkarlarıyla geniş kitlelerin mağduriyetlerini dengelemeye çalışır.
Ülkesinde bunları yaparken döner, dünyaya bakar ve orada emperyalistlerce açlığa mahkûm edilenlere elini uzatır. Gider oralarda kuyular açar, okullar yapar, açlara yemek pişirir. Tiranların savaşlarla yıktığı ülkelere dost olur, yollara düşen göçmenlere kucak açar, onlara sığınacak bir saçak altı sunar, onlara insan onurunu yaralamayan şefkatler sunar.
Zalimlerin taş devrine döndürdüğü memleketlere merhameti götürür, savaşın bitmesi için elini taşın altına koyar, sesi 'dünya beşten büyüktür' diye Birleşmiş Milletler'de çınlar.
***
Çok anlattık bunları. Ta 1967'den gelen İdris Küçükömer'i. "Bu ülkede kendine sol diyenler sağcıdır, statükocudur. Sağ diyenler de soldur, devrimcidir." Ne demişti, "Bir demokrasi devrimi olacaksa Müslümanlar yapacak!" Bir kehanetti sanki onun sesi.
Türkiye'de sağcı ve tutucu olan Cumhuriyetin kurucu partisidir. Şu an hükümette olanlar ise demokrat reformcu ve sosyal demokrattırlar.
Yaptıkları devrimlerin haddi hesabı yoktur. Seçim kaybettikleri İstanbul'u metro ağlarıyla örmek için hâlâ nasıl çalıştıklarına bakan ne dediğimi anlar...
Peki muhafazakârlık vurgusu nerden? O dine, imana, tarihe duyulan muhafaza etme duygusu...
Geleneksel itikatların çağdaş dünyaya erişen ve tıkalı olmayan damarlarını koruma isteği. İçinden medeniyetler geçen koca bir medeniyeti, onun birikimlerini gündeme getirme çabası.
Bu anlamda anlaşılır ve desteklenir bir muhafazakârlıktır bu. Anadolu irfanını önceleyen bir 'Yerlilik'...
Buna devrimci muhafazakarlık diyebilir miyiz? Orasını bilmiyorum. Çünkü ülkemizde görüldüğü anlamıyla 'muhafazakâr' kelimesi literatürün sınırlarını aşmış, bambaşka ve yeni bir anlam edinmiştir. Tutuculuğu, statükocu seçkinciliği imleyen kelime Türkiye tecrübesinde demokratik değişimler silsilesini ve dönüştürücü halk iradesini anlatır olmuştur.
***
Müslüman siyasetçiler bu ülkede müthiş bir demokrasi deneyimine ev sahipliği yaptılar.
İşler kolay olmadı elbette. Kurucu parti ve bürokratik oligarşi elindeki her araçla direndi...
Muhafazakârlar her sert tepkide demokrat bir partinin yapması gerekeni yaptılar, dönüp halka sordular ve her devirme girişiminden daha da güçlenerek çıktılar.
Bugün geldiğimiz nokta, dünya barışının ve bölgesel politikaların üstüne sesini yükselten bir ülkedir.
Ondandır bizim despotik solun aksine, milli egemenliği alnına yazan çağdaş solun idealleriyle Türkiye'nin çıkışının çakışması çok anlamlıdır. Müslümanlığın kök düşüncesindeki merhamet ve 'komşusu açken tok yatan bizden değildir' şiarı bu yeni solun, karşısında direnemeyeceği bir eğilim.
Türkiye'nin demokrat ve kapsayıcı bir laiklik hedefine yürüyen yolu yeni bir Müslümanlık düşüncesi kurmakta.
Artık şu daha rahat yazılır:
Evet bu ülkede kendine muhafazakâr diyen devrimci-demokratlar vardır...
Meraklısına:
'İkincilerin Cumhuriyeti: Adalet ve Kalkınma Partisi' (Christos Teazis), kitabına bakılmalı. Kitabı önümüze getiren Fadime Özkan'a müteşekkiriz.