Bir olağan şüpheliler vardır. Bir de sakıncalılar...
Olağan şüpheliler, herhangi bir olayda gözlerin çevrildiği mimli insanları işaret eder. Sakıncalı olmak ise eski Türkiye'de siyaseten hemen herkesin kaydına yazılan şeydir.
Kimi sosyalist kelimeler kullandığından, kimi Kürtçe konuştuğundan, kimi de İslamcı mefhumlara muttali olmaktan fişlenmiştir. Bu cumhuriyette zamanı gelmiş Turancılar, Müslüman siyasetçiler, demokratlar ve dahi liberaller bile dillerinden dolayı sakıncalı bulunmuş, hayatlar zehir edilmiştir.
Sakıncalılar üstüne kitaplar yazılmış, 90'lı yılların sonuna kadar devletin arka planında halkın çoğuna böyle ürkek bakılmış, hülasa herkesin tadı kaçmıştır...
Kurucu cumhuriyet döneminde yapılanları maziye gömersek, bu işin en babası 12 Eylül'dür. 'Evren' demek yasaklanmış Kenan Evren'e, kinaye olarak 'kâinat' denme yoluna gidilmiştir!
Hâlâ o dönemin anayasasını yırtıp yeni sivil ve demokrat bir anayasa yapamadığımızı hatırlatırsak...
İnsan konuşurken, kelime sarf ederken evham içinde bırakılamaz, diyorsak...
Artık kültürel bir bahar temizliğinin zamanının geldiğini de anlarız.
***
TRT radyolarında program yaptığım sıralarda 'sakıncalı kelimeler' olayını maalesef yakından izlemiştim. Sanat şevkiyle yanan kökten radyocuların bütün gayretlerine rağmen, orada bazı kelimelere üvey evlat muamelesi yapmalar, milletin çok sevdiği bilinen efsane şarkıcılara, şarkılara uzak durmalar, nemelazımcı bürokrat bir tuhaflık görmüş ve buna çok üzülmüştüm. Öyle bir durumdu ki, mesela 'selam çakmak' sözü ikaz ediliyor, hatta bazen Osmanlı Türkçesinden kelimeler bile uyarı alıyordu...
***
Konuşulan dile, lisana 'sakıncalılar' gözlüğüyle bakmak, bazı kelimelere bu muameleyi yapmak dil zenginliğimizi arttıran değil 'eksilten' düz bir kafanın icraatı...
Ne günlük dilde onaylanan öz Türkçe kelimeler ne Arap Fars kökenli kelimelerimiz ne de Osmanlı Türkçesinin 10 bin küsurluk hazinesi mahzurlu olabilir...
Aynı şey elbette ülkemizde konuşulan bütün diller için geçerlidir
Tersi durumda, FETÖ ağladı diye yerli kültürümüzde şiirlerle onurlandırılan 'kalbin incileri,' yani gözyaşı dökmek küçümsenebilir mi? Bir kötü niyet bir kelimeyi, bir kavramı içini boşaltıp kullandı diye, o kelime suçlu olur mu hiç?
DEAŞ gibi karanlıklar İslam'ın ismini kullandı diye İslamofobik olmak, İslam'a düşman olmak ne kadar mantıklıysa, kelimelere olağan şüpheli muamelesi yapmak da o kadar mantıklıdır benim kanaatimce...
***
Söylemek gereksiz gelebilir ama yine de söylemek zorundayım:
Halk tarafından kullanılan her dil, her kelime bizim sözlüğümüzde itibarlıdır. Sokakların makul argosu, sosyal medya aksanı dahil hepsine ihtiram ederiz. Bu koca medeniyetin birikimi, Medeniyet Birikimi dediğimiz şey başka nedir, nasıl izah edilebilir ki zaten?
Bir söz ücra bir köşede sarf edilmişse, o bizim kültürel kapsama alanımıza girer. Böylece organik ve de dinamik bir 'Sözlük' zorlanmadan usulca, kendiliğinden oluşur ve hatta bir gün, beli mi olur, basılı dijital biçimini bilgisayarımızın dil seçeneğine ekleyeceğimiz günlere de kavuşulur...
İngilizcenin dünya dili haline gelmesini tek başına emperyalizme bağlamak gibi kolay bir çözüm yoktur bizim nezdimizde. İngiliz Büyük Sözlüklerinin nasıl çoğul bir mercekle kotarıldığını bilir, haklı iltifatlara mazhar Türkçe'nin de ülkemizde konuşulan diğer dillerin de birer kıyısız umman olduklarını fark eder, alır başımıza koyarız.
Bir lisanın olmazsa olmazı olan, kendini yenileyen canlılığına, yok o kelimeye yok bu kelimeye gıcık olup detektörle sakıncalı kelime arayanları ibret verici tarihi filmlere yolcu etmeli bence...
Nurullah Ataç kötü bir anı olaraktan unutulmuş, darbeli matkaplar ıskartaya çıkmış, onların eleştirdikleri okunur olmuş, o kitaplar baş ucumuza izzeti ikballe konmuştur...
Meraklısına:
Deli ve Dâhi filmini, Oxford sözlüğünün hazırlanış hikayesini hararetle tavsiye ederim.