Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Aç kendini

Nedir? Hayat bir açılımlar silsilesidir.
Açılım yerine fütuhat da kullanırız.
Beyni bitkisel hayata geçmiş olanlar fethi, fütuhatı elde kılıç savaş meydanı sanabilir. Öyle değildir.
İnsan kendi tekâmülünün dervişi olursa evet, içine doğru bir savaşa girişebilir.
Elde yine kılıç vardır ama bu kez kılıç tahtadır! İçe doğru, kendimize doğru giriştiğimiz cihat mecazi silahlarla yapılır. Mânâsındaki büyük deryaya dalan cesur dalgıç orada rastladığı köpek balıklarını öldürmez, ehlileştirir…

***

Bu yüzdendir, ruhuna kanat takmak isteyenler nefs'leriyle uğraşır. Biz buna sırtımızda taşıdığımız ayıyı indirmek diyebiliriz. Omuzlarımız böyle dikleşir, kilomuz böyle hafifler.
Egomuzun keçi bacaklı ucubelerine 'kılıçlarla' girişmek hadisesi budur… Çünkü biz biliriz ki her mühim kelimenin en azından iki karşıt anlamı vardır. Mesela, insan dediğimiz zaman hem homo sapiens gelir akla hem de ünsiyet. Ünsiyet: Rahman ile aramızdaki 'göbek bağı', insan kelimesinin etimolojisinden palazlanan sır!
İkisini de bilmelisiniz ama hangisine odaklanırsanız öyle bir bakış açınız olur. Eğer ruh beynin bir fonksiyonu ise geçmişin toplamı olarak bilinçaltının saldırgan hayvanları ve balta girmemiş ormanlarda sürüklenen vahşet sizi kendine müptelâ eder. Adınız Freud olsa bile karanlıklar prensinin kitabına yazılırsınız… Ondandır insanlık bin türlü sapkınlıkla birlikte tanımlanır. Unutulmuş kutsal hafıza tamamen silindi sanılır.
Ki adına peygamber dediğimiz çanak antenleri sonuna kadar açık erdemli insanların ağzından Tanrı, varoluşun maksadını sürekli hatırlatır. İnsanın içinde bir yerde bir şifre bunu duyar, şayet vakti zamanı gelmişse kişi kendini yeniden kurmaya başlar.
Bunu yapabilen insan için açılım bir ferahlama nedenidir. Toplumsal kuralların yüzeyinden, hakikatin içine doğru dalanlar bilir ki bazı şekil şartlarına uymak gizli hikmetin dip mânâsını kavramak için yeterli olmayabilir. Fakat şu da vardır: Cevizin kabuğuyla tanışmayan iç cevizi tadamaz. Kabuğu tek gerçek sanan ise suntayı yalar durur. Onlara göre hakikat sert ve tatsız tuzsuzdur.
Etrafta dolanan gülmeyi unutmuş, neşeyi haciz memuruna kaptırmış erkek ve kadınların mücbir sebebi budur…

***

Oysa bir kurtuluş yolu ya da bir düşünce kişiyi neşeli bir tebessümün, yumuşak başlılığın, böbürlenmeyi yenmiş bir dirayetin, etrafına hayat veren, tabiatı nebatı ve hayvanatı koruyan bir dirliğin 'delikanlısı' yapmıyorsa onda bir sakatlık vardır.
İnsan kendini keşfettikçe gençleşir, tazelenir… Paraya, mala, makama ve gösterişe tapanların 'ilgi manyaklığı' bizi değil psikoloji kliniklerini ilgilendirir. Arapça dahil yedi lisanı öyle mükemmel bilenler vardır ki, ağzında cam kırıklarıyla konuşan bir hiddet halindedir.
Mamafih kısık sesle kuyu kazanların şeytani marifeti de göz ardı edilmemelidir…

***

Hayat diyalektiktir, zıtların mücadelesidir, onu diyorum. Çünkü zıtlar ilahi bilgeliğin veçheleridir. İnsan mutlak birliğin farkına vardıkça kendini bulur.
Kalbindeki peygamberî sesi duyar.
Çünkü her insanın asıl konuğu odur… İddialı bir laf gibi gözükür ama aslında basittir.
Ergen saçmalıklarını olgunlaşmanın balıyla karıştırıp eritenler oradan şavkıyan bir lezzet çıkarır. Mevlana'ya baktığımızda bizi alıp götüren söz, imbikten geçmiş bir bâde kıvamındadır.
Üzüm olmadan aşkla sarhoş olmuşlar ondandır, şarap-saki-meyhane istiaresiyle anılır.
Evet bu doğrudur, "Harabat ehlini hor görme zâkir / Defineye malik viraneler var" denmiştir. O gösterişsiz insanların gözlerinde parlayan ışık medeniyet defterimize 'sonsuz nur' diye yazılıdır.
Ondandır işte insan "Çok yollar kat ettim, ben artık oldum" dediği an ayağı takılır.
"Ne oluyor ya!" diye döner ardına bakar ki, o da ne?
Bir arpa boyu yol gittiğini görür de haddini idrak eder, gözü öyle açılır…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA