İstiklal mahkemeleri 'düşman öteki' yani kâfir olarak tanımladıklarını yargıladı. Bir kısmını çürüttü sessizleştirdi, bir kısmını astı.
Müslüman Türkler, Müslüman Kürtler, Müslüman Aleviler şiddetle bastırıldı. Resmİ ideolojiye uymayan herkes acıyı tattı.
TKP ve Nazım Hikmet'in buz gibi sustuğu Dersim katliamı için Necip Fazıl, 1950'de: "Dayandığı tek sebep de birtakım asayişsizlik ve itaatsizlik bahanesi altında, bütün Doğu Anadolu'yu kapsayıcı olarak, o mıntıkanın bir türlü sulandırılamayan koyu İslami rengi"ne duyulan düşmanlığı, "Dersim yangınının kömürleştirilmiş 50 bin cesedi..." diye yazmıştı.
***
Bürokrat oligarşi kılıcını sallıyor, gerekli gördüğü an Kemalist bir cunta kurup açık diktatörlüğe geçiyordu.
Ondan sonra utanç verici mahkemeler, idam sehpasına yürüyen başbakanlar, referanslarını Kemalizm'den alan devrimci ve ülkücü gençlerin imhası...
Türkiye halkı, çok uzun süre bu 'sıtmalı cumhuriyetten' demokratik bir cumhuriyete geçmek için tırnaklarını yiyerek bekledi.
Kemalizm, cumhuriyet öncesi tarihi silmek, her şeyi 1930'lara endekslemek istiyordu.
Bu meselenin dibini birkaç gün önce
Engin Ardıç yazdı: Alafranga faşizm!
"Atatürkçülük bir dünya görüşü ve yaşama biçimidir, Kemalizm, özellikle Mussolini hayranı
İsmet İnönü, Recep Peker ve Falih Rıfkı Atay tarafından şekillendirilmiş, kırklı yıllarda Milli Şef döneminde de doruğa çıkmıştır. Esas olarak bir 'memur diktasıdır"...
Evet olan tam da buydu. İttihatçı Yahudi Mohiz Kohen, diğer adıyla Tekin Alp, Kemalizm'i yazdığında İslamofobik, radikal bir yanılgı, resmi bir ideoloji olarak bayraklarını çekmişti.
***
Türkiye, Müslüman siyasetçilerle tanışana kadar karanlıkta koştu, duvarlara çarptı durdu.
Elbette NATO, darbeci fütursuzluğun halk nezdinde bir nefret dalgası yarattığını görmüştü.
İçimize yine aynı otoriter ideolojinin ikizini, Selefi Müslümanlar arasından devşirdiği bir Gladyo'yu, FETÖ'yü gömmüş ve beslemişti.
Selefiler baskıcı, dışlayıcı, etnik ideolojinin ters çevrilmiş eldiveni gibiydiler. İslam medeniyetinin bütün birikimlerini reddediyorlardı.
Selefizmin bugün geldiği nokta, DAEŞ,
Boko Haram,
El Kaide vs idi...
Tıpkı Kemalistler gibi onlar da 1400 yıllık muazzam İslam Medeniyet birikimini, kültür ve sanatı silmek istiyorlardı. Herkes düşman, kâfir, en hafif deyimle sapıktı. Yok hükmündeydi...
Yobazlık bu iki eğilimin ortak üniformasıydı.
***
Mevzumuza geri dönersek, oyunu bozan
Recep Tayyip Erdoğan oldu! Saldırılara göğüs germedeki metaneti, sivilliği ve siyasi zekâsı...
En son
15 Temmuz'da darbe direnişinin cesur önderi olmasıyla vesayet odakları büyük bir sille yediler ve sarsıldılar.
Türkiye 15 Temmuz zaferiyle sofu Kemalist mutasyonların sefaletini giderme şansı kazandı.
Ne var ki Kemalistler asla kendileriyle yüzleşemediler...
***
Mezarlıkta ölü sayan kafa gidik hınç işte oradan kaynaklanmakta.
An itibariyle var olan kutuplaşmayı fişekleyen beyin virüsü işte bu ideolojik deli gömleğinden yayılmakta.
İdris Küçükömer'in ispatlanmış kehanetinde dendiği gibi daha en başında sol eğilimler, bu otoriter yobaz ideoloji ile genetik olarak klonlanmışlardı. Baskıcı statükonun piyonu oldular.
Genel literatür açısından -bir iki istisna dışında- Türk solcuları sağcı, tutucu, totaliter ve dışa bağımlı. Müslüman eğilimler ise değişimci, sosyal adaletçi ve milli bağımsızlıkçıydılar.
Şu günlerde parlayan sağlık sistemimizin arkasındaki devlet aklını görmezden gelmelerin...
Giderek 60 ülkeye sağlık yardımı yapan Türkiye Cumhuriyeti'nin kazandığı itibara beslenen hasedin...
Darbe imalarının asıl sebebi budur...
Yani koyu bir taassupla, ideolojik bir 'Pandemi'yle karşı karşıyayız!
Korkarım sadece 'sosyal mesafe' bizi kurtarmaz.
Aşıyı da bulmalıyız...