Ne çok acı var. Sanki çivili bir sağanak yağıyor üstümüze.
Kırmızı bereli bir çocuk bakıyor bana ekranlardan. Avrupa'ya geçme hayalleri içinde ailesini kaybetmiş. "Annemi istiyorum" diye öyle masum ağlıyor ki, ta içimde bir çocuk hüngür hüngür...
***
Uzakta bir Avrupa şehrinde, Brüksel mesela, sarı saçları yanaklarına yapışmış bir adam çıplak ayaklarını uzatmış Tayvanlı bir kıza masaj yaptırıyor. Telefona konuşuyor:
"Biliyorum Hristos biliyorum, bizimkilere söyledim sana 700 milyon gönderiyorlar. Bununla idare et!" Gözü, ter içinde çalışan kızın dekoltesinde.
"Okey, okey" diyor bıkkınlıkla.
Telefonun öteki tarafındakinin lafı uzattığını düşündüren bir sesle. "Panik yapma sen! Gerçek mermi de kullanın. Birkaç zayiat korkutur gözleri."
Bir süre susuyor. Telefondakinin cırlak sesi taşıyor odaya. Ne dediği anlaşılmıyor ama "Erdo..." diye birisinden bahsediliyor. Nefret dolu bir homurtu.
Sarışın adam koltukta yayılıyor ayak masajı onu gevşetiyor. "Doğulular hizmet etme işine yarıyor" diye bir altyazı geçiyor çenesinden. Şimdi bunu parlamentoda söylese... Bir sansarın kuyruğunu hatırlatan sırıtış ağzının kenarında...
Masajcı kızın duru güzelliğini süzerken birkaç estetikten sonra travestiye dönüşen karısı gelince gözünün önüne, biraz keyfi kaçıyor ama!
"Her belanın altından kalkıyor adam! Sen cesur ol. Bizden haber bekle."
Tayvanlı kız öteki ayağa geçtiğinde, su samurlarını kurtarma vakfına bağışlayacağı miktarı düşünüyor adam. Biraz fazla değil mi?
"İçerdeki adamlarımız da ellerinden geleni yapıyorlar" diyor Hristos'a.
***
Çamurun ortasındaki kız çocuğu çaresiz bana bakıyor. Bombalar, ölüm çeteleri, hayalet şehirler hemen ardında.
Bir sunucu eskiden Sorosçu olan bir iş adamıyla konuşuyor. Sunucu sinsi bir 'Ankara solcusu'. İş adamına vesayete karşı mücadele yıllarını eleştirtmek, o dönemin başbakanına laf çaktırmak için ıkına ıkına kendini yırtıyor. Bir sorunu var bunun, kabız herhalde diye düşünüyorum.
Bu arada 'vesayet' lafı da ne kimliksiz bir laf. Darbe duman edildi, darbe!
Araya 'Gladyo' girdi diye komplekse girmeye gerek yok. Gladyo dediğin bir NATO tezgâhı. İslamcısı var, Baasçısı var diyor, başımı sallıyorum...
Karanlık bir internet odağı şehit olmuş bir vatanseveri, gizli bir kahramanı ifşa ediyor. 'Bu basın özgürlüğü' diye çığlık çığlığa birileri. Ne yüzsüzlük!
***
Kırmızı başlıklı kız sisler içinde bana bakıyor. Birden televizyonda bir gazeteci, ülkesini yabancılara satmış 'ağlak candündar' sesiyle, "Avrupa'ya karşı kapıları açmak kötü oldu" diyerekten yüzünü asıyor.
Daha dün ülkeye sığınan mültecilere defolsun gitsinler diye her türlü iftirayı atmış gazetesinin ırkçı siyahı alnında.
Ama umurunda değil sürdürüyor: "Böyle de olmaz ki ama!"
Midemde bir bulantı...
Ardından obur şehvetlere esir yağlı biri çıkıyor ortaya, ülkenin seçimle gelmiş ilk cumhurbaşkanına sokakta edilse cinayet çıkaracak küfürleri sıralıyor.
Cuntalar sırasında sıkı postal boyacılarıydı bunlar, diye geçiyor aklımdan. Bu diller oradan!
Acaba diyorum Esad temsilcisi mi?
Yok diyor biri, İsrail milletvekili...
***
Aklıma eski Soros'çunun itirafları geliyor.
Sunucu soruyor: Niye sizi ayırdılar da Osman Kavala'yı yerinize getirmek istediler?
"Çünkü Erdoğan'a muhalefet yapmaya karar verdiler."
Acaba bu cevaptan bir iş çıkar mı edasıyla üsteliyor kasaba kurnazı: "Niye verdiler böyle bir kararı?"
İş adamı şöyle bir düşünüyor, "Her şey one minute ile başladı sanırım!"
Sunucunun suratından ekşimiş bir lahmacun sarkıyor...
***
Ayak masajı yaptıran Avrupalı adama bakıyorum. Saklanması zor bir bencillik ruhu kaçmış gözlerinde...
Fakat o da ne? Kırmızı başlıklı kızın ailesini bulmuş bizimkiler! Gülümsüyor.
Ah diyorum, ah bebeğim. Yok bu batıda sana bir gelecek. Yok!
İçimdeki çocuk gözyaşlarını siliyor...