Şathiyeden konuşuyorum, sabırlara sığınıyorum...
'Cılık, culuk' bizden uzak olsun.
Yapaydan değil, organikten beslenelim.
124 bin peygamberle, resul ile nebi ile, adını bilip bilmediğimiz binlerce bilge ile geleni bırakıp da 19. yüzyılın yeniyetme ideolojileriyle uğraşamayız, vaktimiz dar!
Vaktin evladıyız, bakın o da mühim mevzu. Muhafaza ettiklerimiz kalbimizde.
Muhammedî nur ağzımızı coşkuyla kurutur. Her salise bin şükür, göz yaşlarımıza vurur...
Ruhumuz diyorum, delifişek bir çocuk, geçer sokakların terli hikayelerinden.
Yaş geçer, o dirilir. Deli kelimeler ondandır, dilimize ilişir.
Rüyalarımız karanlıklara tuttuğumuz fener. Düşlerimiz, durup düşündüğümüz işler...
***
Belki tamam adam uçtu diyeceksiniz, ama gene de söyleyeceğim: Abdülkadir Geylani Pir görünür bazen, mesela pazara çıktığımda! Deniz kıyılarında dolaşırken filozof bir meczubun balık ağlarından yapılmış sarığından Şems bakar şahsıma. İbn Arabi telefon rehberime kayıtlı cevapsız bir arama...
Bazen, öfkemi yendiğim zamanlar yani, kalbimi yumuşattığım anlar diyorum, ansızın önüme çıkar hayatımın sorusuna cevabıyla
Nasreddin Hoca!
Ararım, aramakla bulunmaz bilirim.
Ama bulanlar arayanlardır, anlasana...
***
'Lâ' diyenler, illallah diyemeyenler de çekmiştir dikkatimi bir vakit. Tanrısız bir nihilizm bir tür siyatik gibi sarmıştır insanlığın bedenini. Dostoyevski karşı çıkmıştır Ecinniler'de buna. Tolstoy daha bir derindir fikrimce. "Aklı olan Hz. Muhammed'in yolunda gider" demiş mi dememiş mi tartışılır durur.
Seküler zevat, dememiştir der haklı olarak. Çünkü onlar Allah adını duyar duymaz panikatak!
Oysa hadise daima dindir...
Astrofizik uzaktaki galaksilere bakar da görünmez bir ağ ile evrenin sarıldığını görür. Keşfettikçe şok geçirdiğimiz o muazzam tasarıma 'Allahuekber' diyemez de gider kara deliklere tapar. Bilim insanı enteresandır, harmoniyi kabul edemez, kaosa atlar.
Aydınlanmacı, pratik akla tapıcı batı kafası gözüne sokulan gerçekleri göremez, kekeler. Hakikate hakikat dememek için kendini böler.
Zorlama bir şizofreni toplumları sardığında, herkes yüksek sesle konuşur.
Akıl hastanelerinin bahçeleri bölünmüş, kendileriyle yüzleşemeyenlerin korkuluklarıyla dolmuştur.
Görünen ve görünmeyen âlemlerin rabbine, onun elçilerine kör olanların dilinde evrenin düzeni kaostur. Kaos nedir, düzensiz kargaşa!
Halbuki kargaşa bizim kafamızdadır.
Kendini çözmenin yoluna yabancı olanlar kördüğüm olmuşlardır. Çünkü ancak kendini bilen rabbini bilir. Bilemeyen kaybolur. Bilim insanı denen ideolojik var oluş, bilinemezci filozoflar kadar şüpheli teoriler uydurur. Cahile göre hayat anlaşılmaz bir çorbadır. Tasavvuf ilminin çıraklarına göre bize muhteşem bir düzen hediye edilmiştir, insan o düzenin kaidelerini idrak ettikçe 'İnsan'a yükselecektir...
Hubble teleskopu ve kuantumun geldiği nokta kadar biyolojideki gelişmeler de rahmani bir kozmosu bize seyrettirir.
Darvin'in determinizmi o kibir haliyle anca ilkokulu bitirebilir.
Evet bir evrim vardır ama dini tarzı fark etmez, bazıları hayvana doğru ters evrimleşir!
Aşkın, düşüncenin ve cesaretin bilgeleri binlerce yıl konuşmuştur. Şeriatlar farklı öz hep aynı olmuştur. İkindi peygamberi geldiğinde ona karşı çıkanlarla bugünün eblehleri aynı kumaştan dokunur.
Ve Hakka itiraz edenlerin de her zaman bir 'dini' olur. Ondandır din lafına değil, Hakk lafına besmele okunur.
İnsan, sofulukla şekil şartlarını yerine getirse de hakikat ve marifet tecelli etmeyebilir. Modern hayatta kayıp bilgeler, insan-ı kamiller olmasa bu şehirler inan, helâk edilir.
Onu derim: Kaosun yerine mutlak ahenk konduğunda, şudur:
Allah ne derse o olur...
***
*Meraklısına Şathiye:
"Şath" kelimesi Arapça'da alaylı söz, tasavvufta sufinin kendisinden geçtiği bir sırada söylediği söz anlamına gelir...