'Ezkaza dürüst olmak' diye bir cümle kursak yakışır mı? Yani kazara doğruyu söylemek!
Dürüst olmak, sahici olmaktır aslında. Numara yapmamak, laf kalabalığının arkasına saklanmamak. Yalanı karakterimize yapıştırmamak...
Peki, böyle bir insan boş bulunup düzgün bir söz edebilir mi? Eder ama 'domuzuna' eder! Çünkü yalan doğruyla harmanlanınca bir silah halini alır. Aklı evveller dışında tüm gezegen bunu bilir.
İstihbarat şirketleri bu konuda uzmanlaşmışlardır. İnsan hakları meselesi böyledir. Mursi'yi ezerek öldüren, ses geçirmeyen kafeslerin ardında tüketen faşizmdir bu. Ve faşizmin alt yapısı Mısırlı Geziciler tarafından kurulmuş, 'Cuntabaşı' Avrupa'nın elit kokteyllerinde gülücüklerle karşılanmıştır.
15 Temmuz'a 'görünmez adam' muamelesi yapılır ama darbeci casusların içeri atılması insan hakları ihlali olarak konuşulur, konuşulmuştur...
***
Yalan, modern dünyanın her tahtına kurulmuştur. Modern dünya derken bütün dünyayı söylüyoruz. Bunun içinde kendine Müslüman diyen, elçiliklerinde vatandaşlarını kezzapla eriten devletler filan da vardır.
İnzivaya çekilmiş birkaç iyi insan dışında atmosfere çöken bu ölümcül buluttan etkilenmeyen yoktur. Tek nefes almanız bile yeter. Onun için de kirli hava nargile vesaireden değil yalandan müteşekkildir.
Temiz hava, sağlıklı hava ihtiyacı insanoğlunda evet vardır. Ancak bu, kalbe konuşan yeni bir dille bağlantılıdır. Bu dil dobra olmalı, karışışındakinin içine işlemelidir.
Mesela 'Dünya 5'ten büyüktür' böyledir...
Bu dünya iyilerle kötülerin mücadelesidir. İyilik açık sözlülükle, şefkatle tanımlanır. Kötülük üçkâğıtla, yalanla. İkiyüzlülüğün ilahi akıştaki adı münafıklıktır. Biz bu riyayı, iki delikten de başını çıkarabilen fare metaforuyla anlarız. Şeytan, başka nasıl tarif edilir?
İnsana kendini bataklıktan kurtarması için nasihat edilmiştir. Aynı adresten gelmektedir öğüt! Merhametli ol, kalpten konuş, kalbini temizle. Adres tek, hukuklar ayrıdır. Yalan en büyük günahtır. Peygamberler bize bunu anlatır.
Hakikat, her şehrin, her toplumun kıyafetinde inmiştir. Prensipler mühimdir ama hesap pusulasına asıl yazılan hayatta ne yapıp ettiğindir.
İnsan, elbette hataların aksamaların günahların toplamıdır. Dağların tepelerindeki, şehrin kaybolmuş mekânlarındaki ermişler hariç herkes -hepimiz- niceliğin adet olarak kölesiyiz. Hazzın ve hızın keçi bacaklı tanrıları sanal tapınaklarını kurmuş, "kaç paralık adamsın" lafı ortamlarda darbımesel olmuştur.
Güncel hayatta 'nakit sayılara' ibadet vardır da, nitelik sadece edebiyatçılara mı kalmıştır? Sanmam. Bir kitap şu kadar tane satmazsa itibar yerlerdedir. Köşe yazılarının sosyal medya reytingleri vardır. Takipçi sayımızla aynı yastıkta sızaki kalmak bizi kocatır, kocatmaktadır. Derinlik ve tefekkür kavramlarının borsada getirisi yoktur.
Amma ve lâkin firavunun karşısında Musa, kurnazın karşısında tevekküllü zekâ, Batı denen hologramın fonladığı bilgiç akademisyenin önünde dikilen hakikat aşığı finalde kazanır.
Çünkü bu yaradılış bir çorbadan değil, bir nizamdan fışkırmaktadır. Evrenin sırları önümüzde açıldıkça idrakimiz artmaktadır.
Peki, insan ne bırakır arkasında? Yalanlarını mı, neyi?
Cevap kısadır: Elinde ne varsa onu...