İSTANBUL kuşatması sırasında Fatih Sultan sormuş ya: "Ne zaman alacağız Konstantinopolis'i hoca?" diye. Şöyle cevap vermiş hocası, "İnsanoğlu tedbir alır, gayret gösterir, gerisini Allah bilir."
Tam da öyle.
Ehli irfan bir Ak Şemseddin çınlıyor içimde. Tedbir alıyorum, gayret sarf ediyorum, ötesini Allah'a bırakıyorum.
Her şeyi değil, ama 'bağzı' şeyleri söylemek gerektiğini biliyorum:
Mesela şu suçüstü yapılan FETÖ'cü askerlerin ifadelerine bakıyorum da...
İnsanın, sokakların o kolesterolsüz lisanıyla konuşası, "5 dakka delikanlı olun be ya!" diyesi geliyor.
Bu ülkede fi tarihinde sosyalistler yakalandı, -sıradan, yerli solcular- ideallerini söylediler, darağacında sandalyeye tekmeyi vurdular. Bu ülkede ülkücüler sorgulandı, ülkülerini haykırdılar, boyunlarına ilmeği geçirdiler. Bu ülkede kumpas davalarında öyle insanlar çıktı, aslanlar gibi amaçlarını çatır çatır söylediler, başları dik mahpus damında yattılar, şerefleriyle kızardılar.
Bir tek bunlarda gördük böyle bir sakilliği!
Adamlara bakarsan hepsi darbeyi televizyonda izlemişler. Peki darbeyi kim yaptı? Onu kimse bilmiyor.
İnsan bir kere daha anlıyor ki; milletin silahıyla, parasıyla millete kabadayılık yapandan bir cacık çıkmıyor. Çıksa çıksa zoru görünce salya sümük herkesi satan, beş para etmez müsveddeler çıkıyor...
Neyse o değil de aslında şunu söylemek istiyorum:
Eski devirler, sepya vakitler, camilerde emekleyen bir çocuktum. Itri bir nefes kulağımda. Salavat nedir o zamanlar bilmiyordum.
Sonra karıştı her şey. Marks diye bir sakallı. Ötekini, Big Brother'ı, heykel filan olanı hiç sevemedim fakat!
Ne yalan söyleyeyim şimdi, bununla övünürüm hâlâ...
Rock'lar, şiirler, kadınlar ve sabah uyanamamalar. Sisteme kökünden karşı olmalar. Öyle haller. Geceyi kutsamalar.
Geveze yıllar...
Bir an geldi, kırdım neon ışıklarını.Bilmenin ukala aksesuvarlarını parçaladım.İçimden bir ilahi patladı birden. Gittim Aksaray Meydanı'ndaki küçük Valide Camiine. Gittim, oturdum Itri'nin menekşe kokan hayalinin dizinin dibine.
Elhamdülillah, bir salavatla çıktım kuyudan.
Şimdi camilerde emekleyen bir çocuğum yine. Ülkemin bu büyük devriminin abartılmamış bestesinde. Zihnimdeki, tankları büken o müthiş ümmetle...
Şu sıra hepimiz biraz yorgunuz ama!
O da var.
Yokuşlarda, dönüm noktalarında kaybolmaktan, bağrımızdaki haklı öfkeyi terbiye etmekten, terbiye edememekten, "niye terbiye ediyorsun, çek atarı be kardeşim!" diye gaz veren içimizdeki ergen delikanlıdan. Yorgunuz, koşmaktan, sınavdan, imtihandan...
Askerlikte, erler bozuk yemekten zehirlendi diye aforoz edilirmiş bazı kazanlar. Yemekleri doğru dürüst yapmak yerine tencereye atarlarmış kabahati...
Deli sorular daima yanı başımızda!
Şeytan aşkı kötüye kullandı diye aşk biter mi? Bir takım dolandırıcılar sufi kelimelerle saf insanlara tuzak kurdular diye tasavvuf yara alır mı?
Sahtekarlar ağlama seansları düzenleyip dünyaları götürdüler diye göz yaşının kalbin incisi olduğunu unutabilir miyiz? CIA'in ülkeleri rezil etmek için kurduğu tarikatlar var diye, dervişlik taca çıkar mı? Tarik, yol, insan-ı kamil kavramları kıymetini kaybeder mi? Sapıklar var diye insan neslini toptan öldürmeli miyiz?
Bu soruları "Evet" diye cevaplayanlara -okuyucudan ve de gazetemin dakik ombudsmanı İbrahim Altay'dan izin alarak- "hadi len" demek istiyorum.
"Hadi oradan sizi gidi trol kafalılar, boş tıngırtılar, hadi oradan..." Onu diyorum, bazen politik seviyesizlikten insana ahmaklık sirayet ediyor.
Ahmaklığa "şeltoks" sıkmayı öneriyorum.
Fatih'in rehberi Ak Şemseddin bir bahar sabahı gibi çınlıyor içimde.
Ondandır, insanlığın medarı iftiharlarının, Anadolu Bilgelerinin önünde diz çöküyorum...