3 Şubat 2016
Belki bir meziyet belki bir mezellet, bilemem, bugüne kadar hiç dizi izlemedim. Aslında önemlerinin farkındayım.
Sinemanın artık öldüğü kanısındayım. Biliyorum şu 'ölüm ilan etmek' çabası artık kabak tadı verdi ama gene de öyle düşünüyorum. Televizyonun sonuna geldiğimizi de varsayıyorum. Artık dizi ve internet dönemindeyiz.
Dünyanın en önemli yönetmenleri dizi çekiyor. Çok daha hızlı, yoğun ve güncel!
Gene de, işte, belki kitap okuma tutkum, belki hâlâ sinemadan kopamayışım beni engelledi. Bir de bağlanmak, uzun şeyler izlemek, 'tefrika'ya bulaşmak... Sabırsızım; bir şey başlayıp bitmeli...
Ama Akın'la İpek o kadar içten bir şekilde önerince izleyelim dedim ve hep birlikte karşısında oturduğumuz Black Mirror (Kara Ayna) dizisinin bir bölümü bitince ağzım hayretten bir karış açık kalmış, şaşkınlığımdan ve çarpılmışlığımdan söyleyecek tek bir kelime bulamamıştım.
Nihayet kendime geldiğimde, "Bu dizi değil, bir güncel sanat yapıtı" dedim.
Tastamam öyle! Düşünün, Londra'da prenses kaçırılıyor, başbakan gece yarısı yatağından kaldırılıyor ve teröristlerin istekleri okunuyor ekrandan kendisine. Başbakan bir domuzla televizyon kameralarının önünde cinsel ilişkiye girecek. Giriyor da. Mesele, hem böyle bir konunun bir dizi film konusu haline getirilmesi hem de başbakanın David Cameron, prensesin Middleton olduğunu anlamamız.
Daha ne olsun...
Haydi bunu da geçelim.
Gençler 'distopya' dizisi dediler; doğrudur, kabul ederim.
Kesinlikle öyle! Fakat öykülere yansıyan o teknoloji boyutu, onlarla iç içe geçmiş yaşamlar, yaşantılar, arkalarındaki kurmaca, gerçeğin kabul ettiğimiz normlarından sıyrılıp yeni bir algı düzlemine taşınması bu diziyi benim için zaman-mekan ilişkisi, bellek-kimlik ilişkisi üstüne oturan bir kurmacaya dönüştürdü.
Yapısalcılık sonrası düşüncenin neredeyse bire bir yansıması bu dizi.
O zaman şunu düşündüm: öteden beri söylüyorum, yetenek birikimi önce edebiyattan sinemaya kaydı. Oradan güncel sanata aktarıldı. Şimdi de dizilere taşındı.
Bu filmleri kurgulamak, ne kadar yüksek bir kültür ve bilinç birikimine tekabül ediyorsa, bu, onlara sahip, o derecede seçme ve yüksek bir yetenek birikiminin onları kotardığı anlamına geliyor.
Öyle bir kitle var artık: genç, çağcıl, hatta çağın ve günün çok ötesinde, geleceği tasarlayan, kurgulayan, gerçekleştiren!
Ne varsa gençlerde var...
Hayretler içinde izlemeye devam ediyorum, son kertede varoluşsal sorgulamalara dönüşen bu filmleri. Bir yerde, bir kara aynada kendime bakıyorum. Yaşasın İpek, yaşasın Akın!