İsrail'in; Hamas'ın bundan tam 364 gün önce, 7 Ekim 2023'te başlattığı Aksa Tufanı'nı bahane ederek Gazze'de giriştiği katliamlar ve ardından Lübnan, Yemen, Irak ve bunların hepsinin 'müvekkili' olan İran'a yönelerek cepheyi genişletmesi Orta Doğu'nun, bölgemizin ve giderek dünyanın en önemli meselesi. Savaş tamtamları çalıyor, çatışma ihtimali yüksek; hatta belirli açılardan doğrudan İsrail-İran savaşının başladığı da söylenebilir. Ve tabii nasıl ki İran, Hizbullah'ı, yerine göre Suriye rejimini ve Yemen'deki Husileri vekil güç olarak kullanıyorsa İsrail de ABD'nin vekili.
Her şeyden önce İran ile İsrail arasında bir kara savaşının olması, sınırlar çok uzak olduğu için pek mümkün değil. Tahran ile Tel Aviv arasında 1500 kilometre var. İran silahlı kuvvetlerinin, geleneksel ordu ve İslam Devrim Muhafızları Birliği'nde en az 534 bin muvazzaf personel ve yaklaşık 400 bin rezerve personeli var. Yani kara ordusu nicelik açısından güçlü.
Bunun yanı sıra İran, Orta Doğu'daki en büyük balistik füze ve insansız hava aracı cephaneliklerinden birine sahip. Buna seyir füzeleri ve gemisavar füzelerin yanı sıra menzili 2 bin kilometreye yakın balistik füzeler de dâhil... Nitekim bunları 1 Ekim'de kullandı ve gerginliğin başından beri ilk kez etkili bir saldırı gerçekleştirmiş oldu.
İSRAİL ORDUSU KARADA ZAYIF
İsrail ordusuna bakalım. Dört birimi var. Kara kuvvetleri, hava kuvvetleri, hava savunma kuvvetleri ve deniz kuvvetleri. Etkin personel sayısı 160 bin. Rezerve personel maksimum 630 bin. İsrail ordusunda kadınlar da (evliler ve hamile olanlar hariç) zorunlu askerliğe tabii, çünkü personel eksiği var. İsrail'in ayrıca 589 uçak, 191 helikopter, 32 İnsansız Hava Aracı, SA-6 Füze Sistemi, HAWK başta olmak üzere muhtelif füze bataryaları bulunuyor.
Bu arada İsrail, bir nükleer güç. Bunu nereden biliyoruz? İsrailli teknisyen Mordehay Vanunu'nun 5 Ekim 1986 tarihinde, İngiliz Sunday Times Gazetesi'nde yayınlanan ifşaatlarından...
NÜKLEER GİRİŞİM YIKICI OLUR
Özetle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Gazze'deki katliamların ilk zamanlarında gündeme getirdiği gibi İsrail'in nükleer silahları var.
Ancak Netanyahu rejiminin bu silahları kullanması demek, yıkıcı bir dünya savaşının başlaması demek. Bunu da ne kendisi, ne de ağababaları göze alabilir.
Öte yandan İsrail-İran vekâlet ve ayrıca istihbarat savaşlarında İsrail, gördüğümüz üzere suikast işlerinde mahir. Geçmişte İran'ın çok sayıda nükleer fizikçisine suikast düzenlediler. 2020'deki Muhsin Fahrizade suikastı bunun müşahhas örneklerinden biri. Öte yandan Hamas Siyasi Lideri İsmail Haniye'nin 31 Temmuz 2024'te Tahran'da bir suikasta kurban gitmesi de İran'ın bu süreçte 'façasını çizen' bir hareketti. İran, krizin ilk zamanlarında sanki kadim tarihinden deneyim sahibi olduğu satranç oyununu değil de pokeri oynuyor gibiydi.
Ne var ki şimdi İsrail'in; blöflere endeksli pokere döndüğü, İran'ın daha orta, uzun vadeli stratejik bir satranç planıyla karşılık verme eğiliminde olduğu görüldü. Her ne kadar İsrail doğrudan ülkemizi karşısına alamayacak olsa da Orta Doğu'daki katliamları durdurulması gereken bir güç olduğu için elbette başta Türkiye ve arka planda Rusya olmak üzere bölgesel/küresel aktörlerin İran'a destek verdiğini, vereceğini öngörmek kehanet olmaz.
Tahran'daki Haniye suikastı normal koşullarda 'casus belli', yani Latince savaş nedeniydi; İran, bunun üzerine İsrail'e savaş açmadı. Ama Hizbullah'ın 32 yıllık lideri Hasan Nasrallah'a yönelik suikast İran'ın kılıcı kınından çıkarmasına yetti.
Güneydoğumuzun, tekmil Orta Doğu'nun ateş içinde olması; bize; yine, yeniden her anlamda ne kadar güçlü bir ülke olmamız gerektiğini hatırlatıyor. Askeri, siyasi, istihbari olarak yeterince güçlüyüz, ancak ekonomi aşil topuğumuz. Bu alandaki zaaflarımızı minimuma indirmeliyiz. Her alanda güçlü olmalıyız. Dünyanın en güzel, ama en belalı mahallelerinden birinde yaşıyor olmanın bedeli bu.