"Geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. Çünkü geçmiş; zihnin hâkimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (daha doğrusu bu nesnenin bize yaşatacağı duygunun) içinde gizlidir. Bu nesneye, ölmeden önce rastlayıp rastlayamamamız ise tamamen tesadüfe bağlıdır."
Yukarıdaki epigraf; Kayıp Zamanın İzinde adlı 7 ayrı romandan oluşan toplam 3 bin sayfalık roman serisinin birinci kitabı olan Swann'ların Tarafı'ndan… Modernist romanının büyük öncülerinden Marcel Proust imzalı bu yedili seri Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesi'nde ile devam eder ve sonunda Yakalanan Zaman ile biter. Yazıya; zaman üzerine, yerine göre pek çok filozoftan daha fazla düşünmüş ve yazmış bir romancı olan Proust'tan bir epigrafla başlamamın elbette geçerli bir sebebi var.
S(İHA) devrimleri ile ve giderek Kızılelma'nın kendisi için küçük, ama Türkiye için büyük adımı diyebileceğimiz ilk 'take off'u ile ülkemiz, havacılık teknolojisinde kayıp zamanının izinden gitmekle kalmıyor, onu telafi de ediyor.
Zaman, geri dönüşsüz olduğu için aslında telafisi imkânsız bir şeydir, kabul. Ancak Proustian düşünürsek zaman, bir nesnenin verdiği duyguya bakarak o da belki, bir ihtimal telafi edilebilir. Bununla birlikte Proust'un bize dediğinden farklı olarak o nesneye, giderek öznel veya milli tarihlerimizin Kızılelmasına rastlamayı beklememek, bilakis onun peşine düşmek, hatta gerekirse bu uğurda tutkuyla bir ömür harcamak gerekir.
KIZILELMA ÜLKÜSÜNÜ SOMUTLAŞTIRAN KİŞİ
Türkiye'nin havacılıktaki yüz akı Bayrak Teknoloji'nin Lideri Selçuk Bayraktar da, ailesinin diğer fertleri gibi bu uğurda bir ömür harcamış, harcamaya devam eden bir 'ülkü takipçisi'… Bayraktar için; Kızılelma ülküsünü Türk tarihinde ilk kez somutlaştıran kişi diyebiliriz şimdiden. Rahmetli babası Özdemir Bayraktar, ağabeyi Haluk Bayraktar ve pek bilinmiyor ama, bu alanda Baykar'a büyük entelektüel, bilimsel katkılarda bulunan annesi Canan Bayraktar ile söz konusu ülküye erişmek için ülkemizin kayıp zamanlarını telafi edercesine çalıştı, çalışıyor. Ve bugüne dek yaptıkları, tartışmaya cevaz vermeyecek ölçüde başarıyı simgeliyor.
Geçtiğimiz hafta 28 Ocak'ta Beyoğlu Belediyesi'nin Türkiye Yüzyılı Buluşmaları sohbetleri kapsamında Baykar Teknoloji'nin Lideri Selçuk Bayraktar'ı dinledik. (Bu anlamda okuduğunuz yazı, taze haber veren bir yazı değil, medyada da geniş yer aldı, ancak ben biraz demli, farklı bir servis yapacağım siz okurlara.)
YİRMİ YILDA UÇAN BİLGİSAYAR
Etkinlikte Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız, Bayraktar'ın sunumunun ardından izleyicilerden, daha çok da gazetecilerden sorular alarak moderatörlük yaptı ve böylelikle sohbet derinleşti.
Toplantıda farklı her görüşten gazeteci, televizyoncu vardı. Beyoğlu Belediyesi Basın Danışmanı Ali Teker, her kesimden gazeteciyi davet etmişti. Özgüven göstergesi… 'Derin' demişken… Çeyrek asırdır dostum olan Ali Teker, hakikaten 'derin bir adamdır'. Derin olduğunu bilen insanlara da epey derinlerde rastlarsınız ancak. Yıllardır içinde bulunduğu camianın 'kitapsız bilenlerinden' biridir. İyi bir organizasyon yapmış, emeği geçen herkesle birlikte tebriği hak ediyor.
Baykar Yönetim Kurulu Başkanı ve Baykar Teknoloji Lideri Selçuk Bayraktar'ın sunumunun ayrıntılarına girebiliriz şimdi. Konuşmasının başlangıcında şöyle dedi Bayraktar:
"Havacılık özelinde; Milli Mücadele'nin meşalesinin yakıldığı yerlerden birindeyiz. (Etkinliğin yapıldığı Pera Palas'ı kast ediyor.) Cumhuriyet'in ilk yıllarında Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Milli Mücadele ruhunun havacılıkta da büyük bir atılıma dönüştüğünü görüyoruz. Vecihi Hürkuş'lar, Nuri Demirağ'lar bu atılımın öncüleriydi. Bu alanda tam bağımsız ve güçlü olabilmemiz için büyük bir ruhla gayret sarf ediyorlardı. Ancak maalesef bu çalışmalar sonrasında bir şekilde akamete uğradı."
Kayıp zamanın telafisi derken kast ettiğim tam da bu. Aradan insan için uzun belki, ama insanlık için küçük bir zaman dilimi olan 100 yıl geçti ve biz bu arada 'uçan bilgisayarlar' üretir hale geldik. 'Uçan bilgisayar' kavramı da Bayraktar'a ait. Bu iş için aile olarak emek verdikleri süre de, 20 yıl.
Uçan bilgisayar deyince ilk başta çok 'havalı' geliyor. Öyle de… Ancak uçan bilgisayar teknolojisi diyeceğimiz teknoloji, bütünüyle yapay zekâdan oluşan; dolayısıyla doğal zekâyı -insan zekâsını kast ediyorum- aşan bir şey de değil.
Aralarında benim de bulunduğum gazetecilerin sorularını yanıtlarken de Bayraktar'ın yapay zekâ meselesine temkinli yaklaştığını gözlemledim. Daha doğrusu bu kavramın ulu orta, her yerde kullanılmasının doğru olmadığını düşünüyor. "Her şeye yapay zekâ denilmeye başlandı, öyle değil" diyor.
Bayraktar'ın açıklamaları, yapay zekâ denilen şeyi de bazı açılardan gözümüzde büyütmemiz gerektiğini gösterir nitelikte. "Makine neyin ne olduğunu bilmiyor. Dikiş makinası gibi kendisine verilen komutu yapıyor. Bilgisayar bir şeyin farkında bile değil" dedi mesela.
Bir başka emsal olarak "Bu SİHA'ların önüne takoz koyun, uçamaz. İşte bu takozları aştık" da dedi takozu metafor olarak da, literal anlamıyla da kullanarak…
16. YÜZYILDA YAPILACAK İŞİ 21. YÜZYILDA YAPTIK
Savunma sanayii teknolojisi meselesinde zamansal açısından tek kaybımız havacılıktaki gecikme değil elbette. Çok daha vahim gecikmeler var, onları da anlattı Selçuk Bayraktar. "Piyade tüfeğinin bile icadı 16. Yüzyıl'a dayanıyor. Bizde ancak yirmi yıl önce yapıldı" dedi. Yani 21. Yüzyıl'a girdikten sonra… Neyse zararın neresinden dönülürse kârdır. Kayıp zamanın telafisi ancak böyle mümkün olabiliyor.
Bu arada tabii hâlâ geç kaldığımız alanlar var. Misal uzun menzilli hava savunma sanayii bunlardan biri, hatta bana göre birincisi. Selçuk Bayraktar'a; Baykar'ın havadan savunma konusunda uzman olduğunu, yerden havaya savunma sistemlerinin ise Türkiye'nin aşil topuğu olduğunu düşündüğüm için bu alanda teknolojik bir katkılarının olup olmadığını sordum. Her ne kadar bazı füzeler, insansız hava aracı olarak kabul edilse de uzun menzilli hava savunma sistemlerinin, İHA'ların rakibi olduğunu söyledi Bayraktar.
Bir de şu gözlemi aktarmamda fayda var: Baykar Teknoloji'nin askeri devrim niteliğindeki atılımı, Bayraktarlardan beklentiyi o derece artırmış ki, Selçuk Bayraktar'a zaman makinesi teknolojileri bile soruldu. Alanında yıllardır çalışan biri olarak öyle bir teknolojinin dünyada var olduğunu doğrulamadı Bayraktar. Bu konuda ancak fizik kanunları ekseninde bilgi sahibi olduğunu söyledi.
İnsanlığın pek çok önemli buluşunun misal internet gibi savunma sanayii ihtiyaçlarına dayandığını da ekledi. Dolayısıyla yakın, orta gelecekte, hatta uzak gelecekte bile çok kolay değil ama şayet Zaman Makinesi icat edilirse bunun da savunma ihtiyaçlarından doğacağına şimdiden kesin gözüyle bakabiliriz.
Selçuk Bayraktar, ayrıca "Yirmi senede üç platform inşa ettik, dördüncüsü geliyor" dedi Kızılelma'yı kast ederek. Zaten ondan sonra Fergânî ismi verilen proje ile uzay teknolojilerine geçecekler. Elbette bu proje de ismini, bundan yaklaşık 1100 yıl önce ata yurdumuzda, Mâverâünnehir'de yaşamış Ferganalı astronom Fergânî'den alıyor.
Bayraktar, Beyoğlu Sohbetleri'nde literatürde pek yaygın olmayan 'teknolojist' diye bir kavram da kullandı. Dikkatimi çekti. Teknolog da diyebiliriz, teknokrat gibi... Aslında teknolojist kavramı yeni üst sınıfı da ifade ediyor. Teknolojiyi kontrol eden, onun öncüsü olan; dünyada söz sahibi olur. Baykar'ın hedeflediği de bu. 28 ülkeye ihraç edilen TB2'nin öncüsü olan Selçuk Bayraktar'ın dördüncü platform işinde, yani uzay araştırmalarında da başarılı olacağından eminim.
'ÖLENE KADAR YAŞAYACAĞIMIZ GARANTİ'
Etkinlikte siyasi sorular da soruldu Selçuk Bayraktar'a. Hatta "Cumhurbaşkanı adayı mısınız?" diye bile soruldu. "Cumhur İttifakı'nın Cumhurbaşkanı epeydir belli" dedi, biraz da kinayeli biçimde adayı belli olmayanın, Millet İttifakı olduğunu ima ederek. "Kendi işimi iyi yapmıyor muyum da siyasete girip girmeyeceğim soruluyor" da dedi.
Medikal teknoloji alanında, babasını da kanser nedeniyle kaybettiği için kanser tedavileri üzerine çalışan bir vakıf (Can Sağlığı Vakfı) kurulmasına da öncülük ettiğini anlattı Bayraktar.
Özdemir Bayraktar'ın, "Ölene kadar yaşayacağımız garanti" dediğini de aktardı. Ve insanın, ömrü ölçeğinde iyi olduğu alanda başarılı işler yapmakla sorumlu olduğunu da söyledi. Kendisine, ailesine, milletine ve giderek tüm insanlığa karşı… Önemli olan vademiz ölçüsünde dünyaya yararlı işler yapmak, bilimsel buluşlar, sanatsal buluşlar, siyasi buluşlar…
Son bir ekleme ile bu kısmı da kapatalım: Etkinliğin bitiminde Selçuk Bayraktar'a yeni kitabım MİT Efsanesi'ni takdim ettim.
TÜRKİYE'NİN ELON MUSK'I DEĞİL, CARL SAGAN'I
On bin vuruşa yaklaştık: Artık yavaş yavaş toparlayalım: Selçuk Bayraktar, 13 farklı mühendislik disiplinine mensup bir ekibe teknik liderlik, bir tür maestroluk yapıyor. Bayraktar için Türkiye'nin Elon Musk'ı benzetmeleri yapılıyor sık sık. Musk'ta felsefi derinlik yok ama Bayraktar'da var. Ben bu yüzden illa bir benzetme yapılacaksa Türkiye'nin Carl Sagan'ı denilmesinden yanayım.
Bayraktar'ın yalnızca anlattıkları değil, bir kısmına kamuoyu olarak da şahit olduğumuz başarı öyküsü; gençlerin siyaset dışı alanlara da yönelmesi gerektiğini gösterir nitelikte. Dünyada politikanın haricinde verimli olunabilecek pek çok alan var.
Yeni kuşaklar siyasetten uzak dursun demiyorum. İnsan, politik bir varlıktır; yerine göre yaşamak bile başlı başına bir politikadır. Ve fakat sanata, bilime, hele de bu yeni teknolojilerin bilimine zaman adamak kayıp zamanın izinde yürümek gibi ve de heyecanlı… Öyle ya, Hubble Teleskobu'nun merceğini tamir eden bir astronottan duyduklarını anlatırken Selçuk Bayraktar, "Bu teleskobun merceğinden 13 milyar yıl öncesini gördük" dedi. O zaman yazıyı şöyle sonlandırabiliriz:
Uzay projesi Fergânî ile birlikte Baykar; mekân-zaman fiziğinin, diyalektiğinin uçsuz bucaksız ve milyarlarca sırla dolu kaynağına, uzaya gidince belki kayıp zamanın izine ülke olarak bir nebze daha yaklaşırız. Ve o da yeni Kızılelmamız olur.