Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Milenyumun ilk faili meçhulü

Türkiye tarihinin en karanlık suikastlarından biri, belki de birincisinin gerçekleştiği 18 Aralık 2002 tarihinde Ankara'nın Ayranca semtinde Portakal Çiçeği Sokak'ta hiç alışılmadık bir şey yaşandı. Bölgedeki tüm sinyal kayıtlarını gönderen baz istasyonu, takriben iki milyar saatlik dinleme kaydını arşivleyecek bir hafızaya sahip olan eski TİB'in (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) atası olan kurumdaki esrarengiz bir el tarafından kapatıldı.

Aşikâr ki, akademisyen-yazar Necip Hablemitoğlu'nun tam bir gladyo tipi cinayetle öldürüldüğü 20:03'ten önce yapılmış bilinçli bir elektronik karartmaydı bu. Mezkûr karartma yüzünden Hablemitoğlu'nun katillerine 17 yıl süreyle ulaşılamadı.

Bu karartmanın yapıldığı kurumun devamı olan TİB'le ilgili şu ayrıntıyı aktarmakta fayda var: TİB'den vaktiyle 130 milyon saatlik ses datası (300 trilyon word belgesine karşılık geliyordu bu) kaybolmuştu. (Bu köşede, 4 Ocak 2015 tarihinde Paralel devletin hafızası: TİB başlıklı yazıda okumuştunuz.)

Devlet, bu kurumdaki bilgi sızıntısının sınırlarını ve fiber kabloların ulaştığı yerleri tespit etmek derdiyle baş etmekte zorlanınca çareyi, uzay üssünü andıran Gölbaşı'ndaki kurum binasını kapatmakta bulmuştu. Zaten kurum, 2005 yılında FETÖ'nün telkinleriyle teşekkül ettirildiği için kuruluşu ve işleyişi tartışmalı bir kurumdu.

Bu hafta Üç Boyutlu Portre'de içinde bulunduğumuz milenyumun Türkiye'deki ilk faili meçhulü olan Hablemitoğlu suikastını geçmişte araştırmış, soruşturmuş üç ayrı kaynakla yaptığım görüşmelerde edindiğim özel bilgiler ve açık kaynaklardan yararlanarak derlediğim malumatlar doğrultusunda bazı gerçekleri gözler önüne sermeye çalışacağım. Elbette hâlihazırda 'mevcutsuz' (gözaltısız) yürüyen 'mevcut' soruşturmanın gizliliğine halel getirmeyecek biçimde…

Zira şimdilerde Ankara Cumhuriyet Savcısı Zafer Ergün'ün yürüttüğü soruşturma sonucunda yeni teknolojinin verdiği imkânlar sayesinde elde edilen Historical Traffic Search (HTS) ve baz kayıtları Hablemitoğlu suikastında kilit bir isme erişilmesini sağladı: Nuri Gökhan Bozkır. Özel Kuvvetler eskisi Bozkır Ukrayna'da 12 Temmuz'da yakalandı.

1989'DAN GELEN 'HAYALET HABER'

Önce, taa 1989 senesine gidelim ve bir dezenformasyon haberi ile yine aynı mahiyetteki bir yazıyı satır aralarındaki şifreleri tespit ederek okuyalım.

Hablemitoğlu cinayetinden kısa bir süre sonra, 4 Eylül 1989'da Anadolu Ajansı (AA) tarafından servis edildiği ileri sürülen bir haber piyasa sürüldü. Haberde Hablemitoğlu, PKK'nın o dönemdeki siyasi kanadı ERNK'nın Ankara Sorumlusu imiş gibi gösteriliyordu. Bu kuyruklu yalana göre Hablemitoğlu geçmişte ERNK üyesi olduğu gerekçesiyle gözaltına alınmıştı. AA, cinayetten hemen sonra ortaya çıkan bu belgeyi kendi arşivinde taradı. Tarama sonucunda AA'nın, abonelerine hiçbir zaman böyle bir haber servis etmediği belirlendi.

Peki, suikastın hemen ardından neden bir hokus pokusla sahte belge imal edilmiş ve devletin ajansı namına piyasaya sürülmüştü? Psikolojik harekât, suikast operasyonlarının bir parçasıdır da ondan. Bu tür durumlarda suikastın arkasında hangi güç varsa ya da suikasttan hangi güç fayda sağladıysa kara propagandayı da aynı güç yapar cümlesini gönül rahatlığıyla sarf edebilirsiniz.

Daha sonra düzmece AA haberindeki jargonla kaleme alınmış bir yazı ortaya çıktı. Yazıda şu cümleler yer alıyordu:

"Hablemitoğlu çocukluğundan itibaren istihbaratçılık oynamaya meraklıdır. Evinin önüne park eden Bulgar kamyonlarını KGB gönderiyor diye taşlatırmış. Babasını, istihbaratçı kimliği kullanarak DDY'de iyi bir göreve tayin ettirmişti. Yeni Hayat (Türkçü) ve İleri 2000 (Solcu - Kemalist) dergilerinin ve organizasyonlarının devamlısıdır. 1989'da PKK'ya yardım ve yataklık yapmaktan tutuklanmıştır. Belirgin vasfı, Osmanlı'dan bahseden herkesi şeriatçı ve Türk dünyasına hizmet eden herkesi CIA ajanı olarak suçlamasıdır."

İmdi… Sondan bir önceki cümlede AA'ya mâl edilmiş haberdeki kuyruklu yalandan bahsediliyor yine, ama siz en son cümleyi bir kez daha okuyun. Zira metnin, FETÖ'cüler tarafından yazıldığının net delili bu cümle. FETÖ'cüler Hablemitoğlu'nun öldürüldüğü sene devlet içindeki etkinliklerini giderek artıran bir pozisyona erişmişlerdi. Bu, 1999 yılında Telekulak Skandalı adıyla patlak veren süreç ile başlamıştı. Hablemitoğlu öldürüldüğünde yeni doğan AK Parti iktidarının 'kırkı çıkmıştı'. Türkiye 1990'lardaki, bilhassa da 93'teki faili meçhuller zincirinin türbülansından yeni yeni kurtulmaya çalışıyordu.

Şimdi cinayet ânına dair önemli ayrıntıları sıralayalım: Maktul; özel eğitim almış, attığını vuran bir profesyonel tarafından öldürüldü. Cinayetin karar vericileri işi şansa bırakmamak için Luger tipi Alman mermiyi tercih etti. Luger mermilerden ilki, Hablemitoğlu'nun Kırım Tatarı atalarınınkini andıran çekik gözünden girdi. Maktul yere düşerken tetikçi, silahı bir kez daha ateşledi. İkinci Luger Hablemitoğlu'nun başına isabet ettikten sonra kafasını delip geçti ve boynundan vücuduna inip, kalbinin yakınlarına dek gelebildi. Diğer çekirdek vücuda girip çıktıktan sonra olay mahallindeki onca araştırmaya rağmen bulunamadı.

Suikastta iki tetikçi olduğu değerlendiriliyor. Biri tetiği çeken, diğeri ise her ihtimale karşı bir aksilik yaşanırsa 'yedek tetikçi' olarak cinayet mahalline gelen kişi. Cinayetten önce Hablemitoğlu'na fiziki takip-tarassut uygulayan iki kişinin kamera görüntüleri flu olduğu için görüntüler ABD'ye gönderildi. Orada temizlendi ve dosyaya konuldu. Savcının bu görüntülere de erişmesinde sonsuz fayda var. Çünkü Bozkır ve diğer kişinin görüntüleriyle eşleşme sağlayabilir bu görüntüler.

Normalde bu tür suikastlarda kullanılan Parabellum mermiler (uzun dokuz da denilir) 9 mm çapındadır. Hablemitoğlu suikastında kullanılan Luger (Amerikan Rugerle karıştırılmasın, daha önce ben böyle bir hataya düştüm çünkü) mermi ise 9,2 mm çapında. Bu mikro farklılık, merminin vücuda girdikten sonraki tesirini kelebek etkisi gibi katlayarak artırıyor. 9 mm, zaten ses hızını büyük farkla aşabilen bir mermi. Luger ondan da hızlı ve etkili.

Ayrıca Luger markanın, Hablemitoğlu Alman Vakıfları aleyhine de yazdığı için Almanları olağan şüpheli olarak göstermek için özellikle kullanılmış olma ihtimali de yüksek. Her ne kadar Alman Vakıfları Hablemitoğlu'nun öldürülmesinden memnuniyet duysa da ve bugün Almanya FETÖ'cülere açık destek verse de o dönemde algıyı Almanlara, hatta birazdan ayrıntılarını açıklayacağım üzere ulusalcılara yöneltmek de yine bir FETÖ taktiği idi.

FETÖ demişken… Haber kaynaklarım; Basri Aktepe (TİB eski Başkanı), Sami Uslu (İstihbarattan Sorumlu Ankara eski Emniyet Müdür Yardımcısı) ve Muharrem Durmaz (O da İstihbarattan Sorumlu Ankara eski Emniyet Müdür Yardımcısı'ydı) gibi FETÖ'cü polislerin kapatılan eski Hablemitoğlu soruşturmasıyla ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olduklarını söylediler. Savcılığın sorgulamasında fayda var.

Necip Hablemitoğlu çok erken tarihlerde, 1999'dan ölümüne dek FETÖ ile ilgili en net ve cesur tarifleri yapan aydındı. Devletin istihbarat kurumlarıyla bağlantısı vardı ama bu, araştırmacı-yazarlığına halel getiren bir unsur değildi. FETÖ'nün Gülen'den sonraki iki numaralı ismi olan Mustafa Özcan, ölümünden sonra yayınlanan Köstebek adlı kitabın baskısının engellenmesi için Hablemitoğlu'na çok baskı yaptı, hatta bu iş için ciddi bütçe de ayırdı. Ancak Hablemitoğlu tüm teklifleri elinin tersiyle itti.

'GİZLİ İNFAZ YAPTIĞINI SÖYLEMİŞ

Hablemitoğlu suikastının yeni şüphelisi Nuri Gökhan Bozkır, Sauna Çetesi'ne yönelik olarak başlatılan Küre Operasyonu kapsamında 21 Şubat 2006'da tutuklanmıştı. Bu operasyondan sonra tutuklanan şüpheliler Bozkır'ın 'infaz yapan' biri olduğu yönünde ifade vermişlerdi. Bozkır'la ilgili bu ifadeleri hatırlatmakta fayda var:

"Bozkır bizi, Yenikent'te eğitim yaptıkları yere götürdü. Eğitim alanının yanında bir tünel vardı. Bize orada 'Onlar TNT parçaları' dedi. Bol miktarda şırınga ve ameliyat eldiveni vardı. Büyük boş kovanlardan vardı. Avuç içi kadardı. Taşın arasından bir fitil çıkardı. Orada eğitim yaptıklarını anlattı. Tekrar geri dönüş için arabaya bindiğimizde 'Biz gizli infazı burada yapıyoruz. Düzce civarına götürüp bir yere atıyoruz' dedi."

Askeri Yargıtay, Sauna Çetesi'nin üyesi olduğu iddiasıyla Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndan ihraç edilen Yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır'a 'gizli askeri bilgileri açıklama' suçundan verilen altı yıllık hapis cezasını Ocak 2007'de 'esastan' bozmuştu. Nedense… O dönemin Yargıtay üyelerine bir bakılmalı derim, aralarında sonradan FETÖ'cü oldukları anlaşılanlar var mıydı acep!

Bozkır, Sauna Çetesi davasında 18 sanıkla birlikte 'haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla cebir ve tehdit yöntemleri kullanan silahlı örgüt kurmak ve yönetmek, silahla ve birden çok kişiyle gasp ve tehdit, iş ve çalışma hürriyetini tahdit, nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik ve ruhsatsız silah bulundurmak' suçlarından toplam 31 yıldan 64 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmıştı.

Bozkır, o dönemde mahkemede verdiği ifadede Şemdin Sakık'ın Türkiye'ye getirilmesi dâhil pek çok hizmette yer aldığını söylemiş ve çete faaliyetleriyle ilgisi olmadığını söylemişti. Öyle ya, kabahat samur kürk de olsa kimse sırtına almaz!

Bozkır'ın Sauna Çetesi davasında avukatlığını emekli albay Mustafa Levent Göktaş yapmıştı. Göktaş ile Bozkır'ın yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordu, ağabey- kardeş gibilerdi. Göktaş, bu ülkede MİT Müsteşarlığı (başkanlıktan önce) gibi güzide bir makam için bile kulis yapma girişiminde bulunabilmiş bir isim. Üstelik halk deyimiyle 'girdiği hemen her toplumda' yaptığı operasyonları ve eski sırları böbürlene böbürlene anlatan biri olduğu halde! O LaLa!

Sauna'da vekilliğini üstlendiği Nuri Gökhan Bozkır ise, Ukrayna'da yakalanmadan önce Türkiye tarafından difüzyon kararı ile aranıyordu. Bozkır, Sauna Çetesi dosyasında halen sanık. Ayrıca edindiğim bilgilere göre bir dönem Kırgız askerlerine eğitim vermek üzere Kırgızistan'da da bulunmuş. DEAŞ'a mühimmat sevkiyatı gibi işlere bulaştığı da gündeme geldi, orası manipülasyon. Ukrayna'da motor işi de yaptığı söyleniyor, sözde Türkiye'ye göndereceklermiş ürettikleri motorları. Öyle bir şey de olmamış! Bir nevi 'Erke Dönergeci vakası'…

Uzun lafın kısası Nuri Bozkır, Özel Kuvvetler Komutanlığı gibi şanlı bir birimde görev yapan ve vaktiyle giydiği üniformayı kirleten biri. Suça bulaştığı için Türkiye'den 2015 yılında firar etmiş. Beş aydır tutuklu. Bakalım Ukraynalılar, beş yıldır barındırdıkları Bozkır'ı verecekler mi? Açıkçası şüpheliyi ev hapsine almaları pek hayra alamet değil. Biz yine de 10 Ocak'taki duruşmadan çıkacak kararı bekleyelim.

FETÖ'nün bir gladyo örgütü olarak gizlice iktidara geldiği 2005 yılından, hatta 2000'den beri Türk kamuoyunun zihni, dezenformasyonlarla iğdiş edilmeye çalışıldığı için her yeni gelişmeye temkinli yaklaşmak gerekebilir. Elbette Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili bu yeni gelişmeye de…

Fakat şundan eminiz ki, soruşturma makamlarının önceliği olayın kriminal boyutunu adamakıllı biçimde aydınlatmak. Sonrasında istihbari boyutla ilgili değerlendirmeler ağırlık kazanacak.

Umarım soruşturma, 17 yılda âdeta bir labirente dönen, daha doğrusu döndürülen eski soruşturmaların hiçbiriyle aynı kaderi paylaşmaz. Yakalanmayacaklarının verdiği özgüvenle -Pink Floyd'un hiç eskimeyen o müthiş şarkısındaki gibi- 'keyiflik uyuşukluk' (comfortably numb) içinde yıllarca eli kolunu sallayarak dolaşan katiller ile cinayetin karar vericileri de yakalanıp hesap verir. Ve böylelikle milenyumun Türkiye'deki ilk faili meçhulü zaman aşımına ramak kala aydınlanmış olur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA