Üst Akıl, son dört yıldır yoğunlaşan Türkiye'ye yönelik operasyonlarında hep 'yeşil'i kullandı. 1980'lerde FETÖ üzerinden 'yeşil kuşak' projesini hayata geçirdiler, 15 Temmuz'da yeşil asker üniformalı teröristleri sahaya sürdüler. Ve son olarak da yeşil dolarları…
Son dört yılda ülke olarak çok sayıda istihbari, siyasi, askeri ve ekonomik operasyonun hedefi olduk. İç ve dış boyutlu bu çok yönlü, sistematik saldırılardan sağ kurtulabilmemizin, hatta güçlenerek çıkabilmemizin en önemli sebebi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın güçlü siyasi liderliği.
Bu hafta Üç Boyutlu Portre'de Türkiye'nin son dört yıldır karşı karşıya kaldığı saldırıların -PKK ve DEAŞ terörü hariç- 'rengini' anlamaya çalışacağız. Bunu yaparken saldırılardan en dehşetlisi olan 15 Temmuz'a ilişkin ortaya çıkmamış bazı gerçekleri de, ayrıntıları sonraya bırakmak üzere kısmen paylaşacağız.
Kronolojik sırayla gidelim: İlk tür saldırının, yani istihbari operasyonun müşahhas örneği, 7 Şubat 2012'de nihai olarak dönemin Başbakanı'nın hedeflendiği MİT'e yönelik operasyon idi. Siyasi operasyonun örneği yine sonuçta Başbakanı alaşağı etmeyi amaçlayan 17-25 Aralık 2013 yargı darbesi girişimiydi.
Bu ikisi başarısız olunca çok daha sofistike ve hain bir plan hazırlandı ve 15 Temmuz'da devreye sokuldu. 15 Temmuz, bir askeri darbe girişiminin ötesinde içeriden işgal harekâtı idi. Bu işgal harekâtı, Erdoğan'ın çağrısıyla meydanları; sokakları dolduran milletin inşa ettiği diriliş ruhuyla ezildi. Üst Akıl, bu üç operasyonda da Türkiye Cumhuriyeti devleti içine yerleşmiş Fetullahçı Terör Örgütü'nü (FETÖ) kullandı.
26. BAŞKANLARA YÖNELİK OPERASYON
7 Şubat operasyonunun planı şimdi firari olan bir dönemin İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili Fikret Seçen'in odasında yapılmıştı. Seçen, odasında görüştüğü dönemin terör, istihbarat ve KOM müdürlerinin verdiği bilgiler doğrultusunda soruşturmayla ilgili olarak görevlendirdiği Savcı Sadrettin Sarıkaya'ya "Düğmeye bas" talimatını vermişti. Başlangıçta deşifre olmamak için arka planda kalan Seçen, "Savcının geçerli bir sebebi, delili vardır" diyerek yarım ağızla da olsa operasyona destek çıkmış ve aslında daha o dönemde safını belli etmişti.
Tıpkı 17 Aralık 2013'te olacağı gibi Başsavcı Turan Çolakkadı operasyondan bihaberdi.
FETÖ, 26. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı tutuklamaya teşebbüs etmeden bir ay önce 2012'nin 6 Ocak'ında Türkiye'nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'u tutuklamıştı. Fidan da ifadeye gitseydi o da tutuklanacaktı. Bunu Erdoğan da, çok güvendiği bir kamu kurumu yöneticisi vasıtasıyla öğrenmişti. Bu kamu kurumu yöneticisi, 7 Şubat'ta Özel Yetkili Mahkeme Başkanı Vedat Yılmazabdurrahmanoğlu'na gitti ve "Hakan Fidan neden çağrıldı?" diye sordu. Yılmazabdurrahmanoğlu, "Gelirse tutuklanacak, gelmesin" dedi.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, operasyonun kendisini ve devleti hedef aldığını gördükten sonra Emniyet'te çok güçlü olan 'FETÖ'nün altın çocukları'na yönelik idari işlemlerle 7 Şubat'ı savuşturdu. O dönemde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda FETÖ ağırlığı olmasına rağmen (Çünkü HSYK'daki güç dengesini değiştiren seçimin yapılmasına iki yıldan fazla bir süre vardı) bazı FETÖ'cü savcıların yeri değiştirildi.
Erdoğan; 17-25 Aralık, 15 Temmuz ve şimdi içinde bulunduğumuz ekonomik operasyon sürecinde olduğu gibi devlet adamı refleksiyle adli, idari işlemlerin hızlandırılmasını sağlamakla yetinmedi, milleti operasyonun asıl niyetine dair sürekli bilgilendirdi. 7 Şubat operasyonunda seyri değiştiren şey, sonradan sürekli FETÖ mücadelesinde yalnızlığından şikâyet edecek olan Erdoğan'ın, "Alacaksınız beni alın" açıklamasıydı.
Onun ardından gelen siyasi operasyon olan 17-25 Aralık'ta da oyun, yine Erdoğan'ın hamleleriyle bozuldu. Erdoğan, kabinede hızlı bir değişiklik yaptı ve FETÖ'cü savcılarla polisler görevden uzaklaştırılmaya başlandı. Erdoğan, ayrıca 17-25 Aralık'ın dışarıdan gelen talimatla gerçekleştirilen bir ihanet operasyonu olduğunu Mart 2014 seçimlerinden önce meydan meydan gezerek sesi kısılana dek anlattı. Böylece FETÖ, Erdoğan'a güvenen kamuoyu nezdinde bir ihanet ve giderek terör örgütü olarak mimlenmeye başladı.
ERDOĞAN OYUNU NASIL BOZDU?
17-25 Aralık'ta Erdoğan, eğer operasyon başarıya ulaşsa oğlu gözaltına alınmış bir lider olarak dünya kamuoyuna lanse edilecek ve yargıya teslim ol baskılarıyla devlet, Erdoğan'ın şahsında diz çöktürülecekti. Plan tam olarak buydu. Ve Erdoğan'ın hem yerel seçimler, hem de Cumhurbaşkanlığı seçimi zaferiyle ve ayrıca devlet içindeki milli güçlerin adli, idari tasarruflarıyla boşa çıkarıldı.
15 Temmuz 2016'ya gelindiğinde terör örgütü FETÖ'nün elinde, gayri meşru bir askeri harekâtla, bir başka deyişle darbeyi de aşan bir işgal operasyonu ile devleti ele geçirmeye çalışmaktan başka seçenek kalmamıştı. Devletin; ByLock'un deşifresi, yaklaşan Yüksek Askeri Şura'da FETÖ'cüleri tasfiye planından ötürü tarih ve -sonra darbe günü deşifre olunca- saati öne alınan hain kalkışma planı yine Erdoğan'ın güçlü siyasal retoriğiyle boşa çıkarıldı. O gece, tarihin seyri Erdoğan'ın şu çağrısıyla değişti:
"Milletimizi illerimizin meydanlarına davet ediyorum, havalimanlarına davet ediyorum. Milletçe meydanlarda toplanalım ve bunların o azınlık grupları tanklarıyla toplarıyla gelsinler. Halkın gücünün üstünde bir güç tanımadım ben bugüne kadar. Ölümüne…"
Erdoğan bu açıklamaları yaparken Marmaris'teydi ve sonra kendisini enterne etmek ya da öldürmek üzere yola çıkmış 37 kişilik ihanet timinin saldırısını da atlatıp büyük bir risk olarak İstanbul Atatürk Havalimanı'na geldi. O gece yaşanan pek çok gizemli olay var. Bir kısmı yazıldı. Ancak hâlâ bilinmeyen, yazılmayan gerçekler var. Bunlardan biri, İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan'ın,
Erdoğan'ın "Havalimanında güvenliği ne kadar sürede sağlarsın?" sorusuna verdiği cevap. Cumhurbaşkanı'nın bu sorusu üzerine Çalışkan'ın ağzından "15 dakika" sözü çıkıyor. "15 dakikada güvenliği sağlarız."
Hâlbuki bunun yeterli bir süre olmadığını Çalışkan da biliyor. Nitekim olaydan günler sonra "Cumhurbaşkanı bugün aynı soruyu sorsa en az bir saat derdim" diyor Çalışkan. Ama o gece milli güçler, havalimanının kulesine 15 dakikada hâkim olmayı başarıyor ve böylece Erdoğan meydana inebiliyor.
DARBECİLERİN YUNANİSTAN PLANI
Bu arada Marmaris'te "Sizi Yunan adalarına götürelim mi?" önerisini sert sözlerle reddeden Erdoğan'ı darbeci FETÖ'cülerin de Yunanistan'a götürme planları var. Bu, FETÖ'cülerin Erdoğan'ı öldürme ve tutuklayıp Ankara'ya getirme seçeneği dışında C planı olarak düşündükleri bir plan. Bu planın detaylarına yaklaşık 50 GB boyutlarındaki 15 Temmuz Marmaris dosyasında bulunan bilgi, belgeleri (ceride ve görüntüler de dâhil) inceleyerek vakıf olmak mümkün. Dosyanın ayrıntılarını önümüzdeki günlerde yazacağım. Şimdilik şu kadarının bilinmesi yeterli: Erdoğan 15 Temmuz'da gayri milli güçlerin kendisini yönlendirmek istediği istikametin tam tersine istikamete giderek hain planı bozdu.
Türkiye üzerine ekonomik operasyonların yoğunlaştığı ve doların, euronun ani yükseliş trendine girdiği şimdilerde de ekonomiye siyasal müdahaleyle aynı şeyi yapıyor. "Kriz yine teğet geçecek" diyor, "Dolarlarınızı bozdurun" diyor. Ve bu söylem, dolarla euronun sert bir şekilde düşüşe geçmesine yetiyor.
Üst Aklın FETÖ'cü robotların düğmesine bastığı 7 Şubat'ta, 17 Aralık'ta ve dahi 15 Temmuz gibi karanlık bir darbe ve işgal harekâtının yaşandığı dönemde bile yükselmeyen dolar, Türkiye'de siyasal istikrarın yeni bir sarsıntının ardından tekrar tesis edildiği bugünlerde tırmanışa geçti. Ancak devlet ve millet bu oyunu da bir kontr-harekâtla bozacak ve Üst Aklın planları yine boşa çıkacak.
Yeşil üniforma giymiş teröristlerden korkmayan bir devletin ve milletin, yeşil dolardan korkması beklenemez. 1980'lerden itibaren FETÖ üzerinden Ilımlı İslam söylemiyle yeşil kuşak projesini harekete geçirmeye çalışan Üst Akıl, 15 Temmuz'da asker üniformalı terörist yeşilini ve son olarak doların yeşilini operasyon piyasasına sürdü. Dedik ya şifre yeşilde. Ne var ki artık kullanacakları 'yeşillik' kalmadı.