Dünyanın nefes almaya ihtiyacı var. Gazze'de, Ukrayna'da derin bir çözümsüzlük devam ediyor. İş soykırımcı İsrail'in suikastlarıyla daha da tehlikeli bir noktaya gidiyor. Ama ne yazık ki ortada bu tehlikeli gidişatı durduracak, elini taşın altına koyacak güçlü bir küresel irade yok. Tam tersine o irade savaşı körüklüyor.
İşte tam bu zeminde, küresel güçler kabullenmekte zorlansa da dünyaya nefes aldıracak ses ve girişim Türkiye'den yükseliyor.
Başkan Erdoğan'ın 2010 yılı sonrası küresel her platformda ısrarla seslendirdiği "Daha adil bir dünya" ve "Dünya beşten büyüktür" yaklaşımı sadece bir başlangıçtı. Bunun yansımalarını 30 yıldır çözümsüzlüğe mahkûm edilen Karabağ meselesinde, iç savaşın eşiğine gelen Libya'nın bir nebze de olsa istikrara kavuşmasında veya açlıkla boğuşan Afrika ülkelerine yapılan desteklerle gördük.
Bu barışçıl siyasetin belki de en çarpıcı örneğini, Rusya-Ukrayna arasında yaşanan ve dünyayı gıda kriziyle karşı karşıya bırakan savaşta gördük. Tahıl koridorunun açılması ve 200'ü aşkın esirin kurtarılması Türkiye'nin izlediği "barış ve denge siyaseti" sayesinde mümkün oldu.
İki gün önce dünya kamuoyu bu siyasetin çok çarpıcı bir örneğiyle karşılaştı. Tam 7 ülkenin uçakları, içindeki 26 rehineyle Ankara'da buluştu ve tarihin en büyük rehine takası gerçekleştirildi. Bu dünyanın İkinci Dünya Savaşı sonrası tanık olduğu en önemli rehine takasıydı.
Bu büyük başarının arkasında Türkiye'nin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) vardı.
Bu operasyonla, ABD'den 2, Almanya, Polonya, Slovenya, Norveç ve Rusya'dan birer uçak olmak üzere toplam 7 uçakla Türkiye'ye nakledilen rehinelerden; 2'si çocuk 10 rehinenin Rusya'ya, 13 rehinenin Almanya'ya, 3 rehinenin de ABD'ye nakledilmesi sağlandı.
Bu bir NATO ülkesi olan Türkiye'nin çok yönlü ve güven veren "barışçıl denge siyaseti"nin başarısıydı.
ABD ve İngiltere'yi bir yana bırakıyorum, AB'nin kurucu babaları Almanya ve Fransa, Türkiye'nin bu "insancıl" rolünü anlayabilmiş olsalardı, Avrupa Birliği yabancı düşmanlığı ve ırkçılık üreten bir birlik olmak yerine övündüğü demokrasi, hukuk ve eşitlik ilkelerini çok daha ileri boyutlara taşırdı.
Bundan sonra fark ederler mi bilemem ama en azından Gazze'de soykırımın suç ortağı Biden bile şunu söylemek zorunda kaldı:
"Müttefikimiz Türkiye'ye çabaları için minnettarım. Bu, dünyada güvenebileceğiniz dostlara sahip olmanın neden hayati önem taşıdığının güçlü bir örneğidir."
Nereden nereye... Daha dün Türkiye'yi "düşman ülke" kapsamına alıp ambargo uygulayan, darbecilere, FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerine destek veren ABD, bugün Türkiye'ye teşekkür ediyor.
Dışarıda Batı Bloku'nun, içeride de kraldan çok kralcı Batıcıların göreceğini sanmıyorum ama Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un şu sözleri anlayana çok şey anlatıyor.
Altun, son yılların en kapsamlı esir değişim operasyonunu değerlendirirken şöyle diyor:
"Türkiye'nin bu çok hassas müzakerelerin yönetiminde gösterdiği ciddiyet bölgedeki tüm sorunların çözümü için bir örnek teşkil etmiştir. Ülkemiz farklı taraflarla muhatap olan güvenilir bir ortak olduğunu bir kez daha gösterdi. Türkiye, tüm uluslararası çatışmalarda açık diyalog kanallarını sürdürmeye kararlıdır ve tüm tarafların katılımını ve arabuluculuk faaliyetlerinin yürütülmesini kolaylaştıracak platformlar oluşturmaya devam edecektir."