Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye'nin, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın yemin törenine katılmak için geldiği başkent Tahran'da suikasta uğraması, neresinden bakarsanız bakın, sadece bölgeyi değil küresel dengeleri de sarsabilecek bir olay.
Olağan şüphelinin İsrail olması, hatta arka planda İran'ın iç hesaplaşmaları, konuğunu koruyamaması, şüphe yaratan ABD'yle gizli kapaklı ilişkileri ya da İran'da CIA-MOSSAD gibi Batılı istihbarat örgütlerinin cirit atması gibi iddialar seslendirilse de gerçekleşen olay etkileri bakımından çok daha büyük bir küresel hesaba dayanıyor.
Hem Lübnan hem de Haniye saldırısı öncesi dünyadaki tabloya bakın. Uluslararası Adalet Divanı, İsrail'i soykırım suçlusu ilan ediyor, o sürece destek veren Güney Afrika'dan İspanya'ya, Brezilya'dan İrlanda'ya dünyanın 150'ye yakın ülkesi çok açık biçimde "iki devletli çözüm" formülüne sahip çıkıyor.
Bunun üstüne Çin'in Filistin örgütlerini birleştiren siyasi hamlesi ve Başkan Erdoğan'ın dolaylı da olsa küresel korku duvarlarını yıkan "İsrail'e de gireriz" çıkışı geliyor.
Dünyadaki siyasi hava büyük oranda Filistin ve Gazze'den yana esiyordu.
İşte tam bu noktada ABD, o utanç verici şovla devreye girdi. Soykırımcı İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Kongresi'nde ayakta alkışlandı, iki başkan adayıyla da samimi fotoğraflar verdi.
Doğrusu bu fotoğraf sadece katil Netanyahu'yu değil, CIA'yı da, MOSSAD'ı da, CENTCOM'u da daha pervasız yapmaya yetti. Böyle giderse bunlar, birkaç saldırı veya suikastla da yetinmezler...
Bu da ABD ve İsrail eksenli Batı Bloku'nun dünyaya meydan okuduğunu ve büyük bir savaş hazırlığını gösteriyor.
Görünen o ki, ya ABD başta Çin ve Rusya olmak üzere dünyanın hiçbir ülkesinin kendisine ve kurduğu sisteme karşı çıkamayacağını görüyor ya da patronu olduğu küresel sistemin çöküşe geçtiğini gördüğü için son bir çılgınlığa imza atıyor.
İkinci ihtimal daha güçlü görünse de ortada garip bir durum daha var: Hiçbir ülke dünyanın gözü önünde 40 bin kişiyi katledip Gazze'yi yerle bir eden, bununla yetinmeyip Suriye'ye, Irak'a, İran'a, Yemen'e ve en son Lübnan'a açık açık saldıran İsrail'i durdurmak için kılını kıpırdatmıyor.
Neymiş, arkasında ona destek veren bir Amerika var. Oysa bırakın Filistin'e destek veren İspanya gibi ülkeleri, İslam, Arap veya ABD'nin düşman ilan ettiği ülkeler bir araya gelse ABD kıpırdayamaz.
Mesela Çin, bir yandan İran ile Suudi Arabistan'ı bir araya getiriyor, Filistinli örgütleri buluşturuyor ama nedense onlara yönelik saldırılar ve soykırım karşısında sadece kınamakla yetiniyor. Bakın Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Cien, Haniye suikastıyla ilgili, "Daha fazla istikrarsızlığa yol açabileceğinden derin endişe duyduğunu" belirtiyor ama sadece şunu söylemekle yetiniyor:
"Gazze'de mümkün olan en kısa sürede kapsamlı ve kalıcı bir ateşkes sağlanması gerekiyor."
İyi de ABD'nin en büyük hedefi olduğunu bilen Çin, "Haydut devlet" İsrail'in soykırım yapmasına veya bölgeyi suikastlarla istikrarsızlaştırmasına düşük profille "Ateşkes sağlansın" diyerek engel olabilir mi? Sıra kendisine geldiğinde geç kalmayacak mı?
Eğer ABD karşıtı yeni bir dünya düzeni kurulacak ve "Kuşak Yol" projeleriyle Çin ve diğer ülkeler buna öncülük edecekse, bugünden daha somut bir siyaset ortaya koymalılar ve kanlı saldırıları durdurmalılar. Aksi hâlde yarın silahlar onlara yöneldiğinde yanlarında kimseyi bulamazlar. Unutmasınlar, bu fotoğrafın daha beteriyle, Filistinli kardeşleri soykırıma uğrarken büyük çoğunluğu susan ve korkan İslam ve Arap ülkeleri karşılaşacak.