CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, kendisini izleyenleri beklentiye soktuğu 3 Aralık "vizyon" toplantısını nihayet gördük
Ekran başına oturanlar büyük ihtimalle "Sonsuza kadar krizi bitirecek bir vizyon açıklayacağız" sözüyle seslendirdiği o mucizevi reçeteyi bekliyordu.
Kılıçdaroğlu açılış konuşmasında da aynı iddiasını dile getirdi:
"Bugün dinleyeceğiniz sadece bir krizden çıkma programı olmayacak. Krizden alnımızın akıyla ve hep birlikte çıkacağız. Asıl zor olan, ülkenin yeniden bir yapısal krize girmesini kalıcı olarak engellemek."
Doğrusu Kılıçdaroğlu'nun bu açılış konuşmasıyla gidişatın klasik bir parti toplantısının ötesine geçmeyeceği anlaşıldı. Ama yine de merak edip yapılan konuşmaları izledim ve daha önce yazdığım AK Parti'nin 2012 yılında planladığı, "Özel Ekonomik Bölgeler" projesiyle benzerliği olup olmayacağına dikkat kesildim.
Ancak somut hiçbir öneri yoktu ve konuşmalar ağırlıkla teorikti. Vizyon toplantısından çok bir üniversite paneli havası vardı. Daha garip olanı ise böyle bir toplantıya onca para ödenen bir danışmanın veya konuşmacıların katılmamış olmasıydı. Büyük çoğunluğu salona gelmek yerine canlı bağlantılarla katıldı. Her şey teorik, çeviri de sıkıcı olunca Kılıçdaroğlu'nun büyük bir havayla tanıttığı danışmanı Jeremy Rifkin konuşurken, eşi Selvi Kılıçdaroğlu uyuyakaldı.
Danışman Rifkin sadece uyutmadı, Türkiye'nin yeni teknoloji, yeşil ekonomi veya iklim değişikliği konusunda attığı adımları da görmezden geldi. Bırakın 2050'de sıfır emisyon hedefini, Türkiye şimdiden "emisyon borsası" oluşturma hazırlığında.
Aslında o bile Türkiye'nin geldiği noktayı biliyordu ki şu gerçeği dile getirdi:
"Türkiye bir G20 ülkesi. Üniversitelerinizde müthiş yetenekler var. İş dünyanız da aynı şekilde."
Kuşkusuz buna onun görmediği veya görmek istemediği devletin hem yeni nesil teknolojide ve sanayide hem de iklim değişikliği konusunda attığı adımları da eklemek gerekiyor. Kasım ayı ortasında Mısır'ın Şarm El Şeyh şehrinde yapılan BM'nin düzenlediği COP27 toplantısına katıldım. Eğer Kılıçdaroğlu, o toplantıya katılan Türkiye'nin tavrını, tezlerini ve yaptıklarını izleseydi Rifkin'i değil Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'u dinlerdi.
Çünkü Bakan Kurum, o toplantıda Türkiye'nin 2038 ve 2050'ye nasıl hazırlandığını anlattığı gibi Rifkin'in dile getiremediği dünyayı kirletenin ABD, AB ve Çin gibi gelişmiş ülkeler olduğu gerçeğini onların yüzlerine karşı söyledi, "Dünyayı biz kirletmedik" diye haykırdı.
Danışman Rifkin'den sonra Türkiye'yi 2001 yılında IMF'ye teslim eden ekibin önemli isimlerinden CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak konuştu. Öztrak "Yeni nesil kalkınma planını hazırladık" dedi ve bildiğimiz klasik "yapacağız, edeceğiz" söylemiyle bitirdi.
Anlayacağınız, Batı cephesinde yeni bir şey yoktu.
Nihayet Kılıçdaroğlu, son konuşmasında Norveç'i neden kattı belli değil ama Singapur örneği vererek aslında sözü bu köşede yazdığım, "Özel Ekonomik Bölgeler"e getirdi. Bu tamamen AK Parti'nin 2012 yılında yaptığı projenin bir kopyasıydı. Büyük ihtimalle "kopya" denmesin diye yuvarlak geçti.
Kopya bile olsa projeyle siyaset yapma noktasına gelmek de bir merhaledir.
İşe yarar mı bilemem ama konuşmaları izlerken şu anekdotu hatırladım. Genç bir adam, bir köye giderken rastladığı yaşlı bir köylüye sorar: "Muhterem amca, şu köye ne kadar zamanda giderim..."
Yaşlı köylü hiç oralı olmaz. Genç adam tekrar aynı soruyu sorar. Yine cevap alamaz ve yoluna devam eder. Biraz yürüdükten sonra yaşlı köylü arkasından bağırır:
"Bu yürüyüşle iki saatte gidersin..."
Yaşlı köylünün cevabı ders gibidir: "Nasıl yürüdüğünü görmeden ne diyebilirim."
CHP yönetiminin bugüne kadar yaptıklarına ve akıl verenlerinin dün söylediklerine bakınca, neden yıllardır iktidar olamadıklarını anlamak hiç zor değil.