Altılı masa bir yıl sonra nihayet ortaya "anayasa önerisi" diye 84 sayfalık bir şey koydu. "Hiç yoktan iyidir" denebilir ama ne yazık ki bu metne anayasa önerisi demek, yakın tarihimizde birçok partinin veya kurumun ortaya koyduğu gerçek anayasa çalışmalarına haksızlık olur. Çünkü bu metin aslında bir anayasa önerisi değil, deyim yerindeyse altılı masanın seçim bildirgesi...
İçinde ne Türkiye'nin 70 yıllık çok partili sistem tecrübesi var, ne darbelere ve bürokratik vesayete karşı verilen mücadele geçmişi var, ne de sivil siyasetin kazanımları...
Bunun en çarpıcı örneği, o kazanımların başında gelen cumhurbaşkanını halkın seçme hakkıydı. Bu hak, her 10 yılda bir yapılan darbeler karşısında elde edilen en somut kazanımdı.
Altılı masa bu hakka biçimsel olarak dokunamadı ama içini boşalttı. Cumhurbaşkanı yüzde 50'nin üzerinde bir oyla seçilecek, sonra da en babası yüzde 25 oy alan 7 veya daha fazla partinin, hatta grubun temsil edildiği altı masadaki genel başkanların gözünün içine bakacak, onlar ne diyorsa onu yapacak. Bundan daha açık vesayet örneği mi olur?
Daha önce de yazmıştım, bu tarihin çöp sepetine atılan "vesayet sistemi"ni geri döndürmekten başka bir şey değil. Boşuna bu partilere eski Türkiye partileri denmiyor.
Meşruiyetini yüzde 50'nin üzerindeki halk desteğinden alan bir yürütme varken, sırf halktan oy alamayanlar da iktidar olsun diye tekrar o eski günlere, birbirine tuzak kuran, koltuk için kavga eden koalisyon günlerine dönmenin halka ne faydası var?
Demokratik bir seçimin ilk kez yapıldığı 1950'li yıllarda Şanlıurfalı bir vatandaşın söylediği şu söz hiç unutulmadı:
"Sandığa bir kâğıt attım, Ankara'da hükümet değişti."
Halk bunun kıymetini biliyor. Her seçimde isabetli oy vermesiyle siyaset mühendislerinin ezberini bozan ve tarihin her kırılma noktasında sandığa dökülen bir halk, elde ettiği bir kazanımı vesayetçilere teslim etmez...
İşin garip tarafı, cumhurbaşkanlığı meselesi sadece altılı masanın ortaya koyduğu metnin görünen yüzü, bir de arka yüzü var ki çok daha vahim. Bu yüzünde metnin bir anayasa taslağı değil, altılı masanın seçim bildirgesi olduğu çok daha net görülüyor. Şu tabloya bakın: Başta HDP olmak üzere FETÖ uzantılarından küçük partilere kadar hepsine "kıyak" yapılmış...
Kimine kayyum olmayacak, kimine "devlet geri alınacak" sözü verilmiş... Yüzde 1'lik partilere de devlet desteği...
Peki, yüzde 1 alamayan partiler ne olacak? Onu da Gültekin Uysal ya da "Bilge Adam" Temel Karamollaoğlu düşünsün!
***
KİM, NASIL KUTUPLAŞTIRIYOR?
Makul bir kutuplaşma siyasetin doğasında var. Ama bugün yaşadığımız ve toplumu da kuşatan kutuplaşma bunu çok aşmış durumda. Birileri de bundan hem şikâyet ediyor hem de besliyor. Asıl tehlikeli olan da bu. Peki, kim bunlar?
Sorunun cevabını muhalif cepheden ilgiyle okuduğum bir yazar, Ateş İlyas Başsoy veriyor. Sürekli "İktidar kutuplaştırıyor" diye sızlanan muhalefet için bakın ne diyor:
"Erdoğan'ı seven seçmen kibirle, alayla, nutuklar ve telaşla kutuplaştırıldı. Böyle yapınca da hep AKP kazandı, muhalefet kaybetti. Sadece CHP'de de değil... Örneğin 2015 Haziran ve kasım seçimlerini kıyaslarken aradaki terör dalgasından bahsederiz, bu doğrudur, itirazım yok. Ama pek söz edilmeyen bir konu daha var: Haziran seçiminde halay çeken, bağlama çalan, ortak yaşam için ezilenlerin sesi olan HDP'nin, kasım seçiminde 'Seni başkan seçtirmeyeceğiz' sloganına hapsolup tüm muhalefetini Erdoğan karşıtlığı üzerinden yapmasının hiç mi etkisi olmadı?"
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz