Rusya'nın işgaliyle derin acılar yaşayan Ukrayna'nın bu noktaya gelişi hiç şaşırtıcı değil. Batı'nın dayatmasıyla bilinçli bir biçimde bu noktaya gelindi. Bu bir ABD operasyonuydu ve o operasyon daha Soğuk Savaş'ın bittiği 90'lı yıllarda başlamıştı.
Rusya ise Batı'nın bu hazırlıklarını uzun yıllar izlemekle yetindi. Kendi kapsama alanındaki Ukrayna'yı hep bir parçası saydı ve elinden kaçacağını hissettiği anda da kaba bir biçimde işgal yolunu seçti.
Oysa ABD ve Avrupa başından itibaren sinsi bir siyaset izleyecekti. İşaret fişeğini de Zbigniew Brzezinski vermişti:
"Ukrayna, Avrasya satranç tahtasında yeni ve önemli bir nokta..."
Sonra başta Soros ve CIA olmak üzere Batılı bütün istihbarat örgütleri devreye girdi ve "Ukraynalıları Rusya'ya düşman etmek" temelinde aşırı milliyetçiliği körükleyen bir siyaset izlendi. Hem de Nazist lider Stepan Bandera'nın heykelini dikecek, faşist paramiliter güçleri silahlandıracak kadar.
Bu gerçekleri, en çarpıcı biçimde ABD'li ünlü yönetmen Oliver Stone, yaptığı "Ukrayna Yanıyor" ve "Ukrayna Gerçekleri" isimli belgesellerde dile getiriyor. O belgeselleri izlerken dehşete düştüm ama şaşırmadım. Çünkü ABD'nin Ukrayna'da yaptıklarını, son 70 yıldır dünyanın farklı ülkelerinde ve Türkiye'de gördük.
Ayrıca adamlar gizlemiyor da... Türkiye için de raporlar hazırlayan CIA destekli Rand Corporation'un Ukrayna raporlarına bakın, yeter. Ruslara karşı gayri nizami harp yöntemleri dahil neler yapılacağı yıllar önceden yazılmış.
Aslında daha Ukrayna bağımsızlığını kazanmadan 1990 yılında Soros, Ukrayna için Rönesans Vakfı'nı kurmuş ve sivil topluma destek adı altında paramiliter güçlere milyonlar akıtmıştı.
Ünlü yönetmen Stone, belgesellerden birinde eski siyasi aktörlerden Viktor Medvedçuk'a soruyor:
"Soros tüm bu olayların neresinde?"
Medvedçuk: "Ne yazık ki her yerinde."
Sadece Soros da değil, eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da, ABD'nin Dışişleri Müsteşarı Viktoria Nuland da işin içinde. Sivil Toplum 2.0 adlı programı bizzat Sorosçular hayata geçirdi. 2014'teki Meydan Olayları için faşist paramiliter gruplar eğitildi.
Bu kirli operasyonda ABD Başkanı Biden da vardı... Biden, bir "sömürge valisi" gibi her şeyin içindeydi. Hem de Ukrayna'daki petrol şirketi Burisma Holding'in yönetiminde olan oğlu Hunter Biden'la birlikte... Anlaşılan baba-oğul Ukrayna'yı çok seviyorlar(!)
Yönetmen Oliver Stone'un iki belgeseli izlendiğinde, Ukrayna'da olanlar bire bir Türkiye'de olanları hatırlatıyordu. Özellikle de ekonomi ve toplumsal kalkışmayla ilgili olanlar. ABD, Ukrayna ile ilgilendikten sonra ekonomi neredeyse iflas etmişti.
Medvedçuk şöyle diyor:
"Ukrayna lokomotif üreten bir ülkeydi. Şimdi lokomotifleri ABD'den alan bir ülke olduk. Dünyada uçak gemisi üreten üç beş ülkeden biriydik, şimdi değiliz. Artık uzay sanayimiz de yok. Kömür ihraç ederken şimdi ithal eder olduk."
Gelelim Gezi olaylarına... CHP ve solun "devrim" güzellemeleri yaptığı Gezi de tıpkı Meydan Olayları gibi darbeye altlık olacak bir operasyondu. Birbirinin kopyası gibi... Dünya televizyonlarının ilgi odağı olması, göstericilerin kahramanlaştırılması, başbakanlık binasına saldırı ve barışçıl başlayıp şiddetle devam etmesi tesadüf değildi.
Medvedçuk, tesadüf olmadığına dair çarpıcı bir örnek veriyordu:
"Sabahın erken saatlerinde çadırlarda uyuyan öğrencilere polis vahşice saldırdı. Güç kullanma emrini kimin verdiği soruşturuldu ama bir şey çıkmadı."
Bu da FETÖ'nün nasıl küresel bir aparat olduğunu göstermeye yetiyor. Ukrayna'da yaşanan savaşın yol açtığı derin acıların arkasında böyle kirli bir tezgâh var. Bu tezgâha dur demeden bu acıların biteceği yok.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz