Rusya'nın Ukrayna'yı işgal girişimi somut olarak Ukrayna'nın canını yakıyor ama aynı zamanda dünyayı da sarsmaya, altüst etmeye devam ediyor.
Bu yüzden de Rusya'nın Ukrayna işgali, Gürcistan, Suriye veya Libya'daki nüfuz alanları oluşturma çabasından çok daha sarsıcı ve beklenmeyen sonuçlara yol açacak gibi.
Sadece petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki akıl almaz artış bile bunu göstermeye yetiyor. Böylesine küresel çapta etkisi olacak bir müdahaleyle karşı karşıyayız.
Bu müdahaleden en çok da savaşan iki ülkeyle ilişkisi olan Türkiye etkileniyor ve daha da etkilenecek. İşin ekonomik ve küresel boyutu bir yana, şimdiden siyaset bile etkilendi ve yeni bir kamplaşmanın önünü açtı: NATO'cular ve Rusçular...
Bunda kuşkusuz, CHP ve İP Genel Başkanlarının son açıklamalarının etkisi büyük.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, birilerine mesaj verme derdine mi düştü bilemem ama Türkiye'nin iki ülkeye de eşit mesafede duran tavrına karşı NATO vurgusu yapması manidardı:
"Biz NATO'nun bir parçası olarak NATO'nun öngördüğü şekilde çalışmak zorundayız."
İşin doğrusu Kılıçdaroğlu'nun bu tavrı şaşırtmıyor. Çünkü Türkiye'de ne zaman küresel veya bölgesel bir kriz yaşansa, Kılıçdaroğlu hep iktidara karşı bir pozisyon alıyor. Mesela, ABD ile bir problem mi yaşanıyor? Hemen "İncirlik'i kapatın da görelim" diye devreye giriyor.
Artık bu konuda yalnız da değil. "28 Şubat İttifakı" ortaklarından İP Genel Başkanı Meral Akşener de var ve o çok daha ters şeyler söylüyor:
"Türkiye S-400'lerden acilen kurtulmalı, Akkuyu Nükleer Santrali'ni derhal millileştirmeli, bölgesel istikrara risk oluşturabilecek Kanal İstanbul projesini durdurmalıdır."
Bu tablo, Türkiye'deki muhalefetin siyaset üretemediğini gösteriyor. Ve ne yazık ki dünya "Nereye gidiyoruz?" sorusuna cevap ararken bizdeki muhalefet elitleri birbirlerini NATO'cu veya Rusçu olmakla suçluyorlar. Tıpkı geçmişteki gibi... Geçmişte siyaset Sovyetçi, Amerikancı, Çinci, hatta Enver Hocacı diye bin parçaya bölünmüş, sonra da 12 Eylül darbesiyle hüsrana uğramıştı.
Oysa elimizde bu topraklardan yükselen küresel bir tez var: "Dünya 5'ten büyüktür..."
Başkan Erdoğan'ın yıllardır BM Genel Kurulu dahil dünyanın dört bir yanında seslendirdiği bu tez, nihayet derin acılara yol açan Ukrayna krizi nedeniyle insanlığın gündemine oturdu.
İster ulusal ister küresel mecralara bakın, dünyanın yaşadığı kaosa kafa yoran her aydının gündeminde 5 daimi üyenin kilitlediği ve İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan Birleşmiş Milletler meselesi var. Şimdi herkes BM'deki bu statükonun değişmesini istiyor. Bunlardan biri de eski CHP'li Bakan Kemal Derviş:
"Ukrayna'daki savaş, BM Güvenlik Konseyi'nin 5 kalıcı üyesinin sahip olduğu veto hakkının barışın önüne nasıl set çektiğini bir kez daha gösterdi."
Bir diğeri de araştırmacı Galip Dalay:
"Kıta içi bir savaştan küresel sistem değişimine uzanan bir gerilim süreci yaşanıyor. Putin'in açtığı Pandora'nın kutusu nelere gebe şimdiden öngörmek zor. Ama kesin olan uluslararası sistemin 24 Şubat öncesine dönmeyeceği."
Aydınlar adını anmasa da Başkan Erdoğan bu gerçeği yıllardır söylüyor ve arkasında duruyor. Bu dünyanın da kaderini değiştirecek yeni bir siyasi çizgi. Artık "Dünya 5'ten büyük" ve "Adil bir dünya mümkün" diyen bir Türkiye çizgisi var.
Acaba muhalefet bu çizgiyi görmüyor mu yoksa görmek mi istemiyor?
NATO'cu veya Rusyacı olmaktan daha iyi değil mi?
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz