İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, iç güvenlik kadar küresel güvenlikle de yakından ilgilenen bir bakan. Siyasetçi kimliğiyle göç, terör ve uyuşturucu gibi küresel sorunlar kadar küresel dünyadaki siyasi alt üst oluşları, yeni trendleri de izliyor. Biz de dünyanın göz kulağı Ankara ve Antalya'dayken, hem bu ilginin nedenini hem Ukrayna-Rusya savaşının sarsıcı etkilerini hem de bu iki gelişmenin iç siyasetteki yansımalarını Bakan Soylu ile konuştuk.
KÜRESELLEŞMENİN İFLASI...
Rusya, kendisine karşı ABD tarafından yapılan çerçevelemeyi, sıkıştırmayı gördü. Uzun süre bir hamle zamanı bekledi. ABD ve AB'nin en savrulmuş durumu ve salgın etkilerinin oluşturduğu sonuçlar üzerine harekete geçti. Tabi bu yeni bir soğuk savaş mı yoksa başka bir şey mi onu birlikte göreceğiz ama bu küreselleşmenin iflasıdır.
Yani küreselleşme sona ermiştir. Dünyayı ekonomi üzerinden dönüştürmek isteyenler bundan sonra çok kolay adım atamayacaklar.
Şu tespiti de yapmamız gerekiyor: Dünya devletleri Soğuk Savaş'ın bittiği 1990'dan sonra adem-i merkeziyete doğru gidiyordu. Şimdi işler tersine döndü.
MİLLİ DEVLETLER DÖNEMİ
İçinden geçtiğimiz zaman diliminde güvenlik bütün devletler için en önemli mesele haline geldi.
Bu da dünyanın daha yoksul olduğu 90'larda değil, daha zengin olduğu 21'nci yüzyılın ilk çeyreğinde oldu. Kaybetme riskinin daha fazla olduğu bir zamanda yanı. Bu öyle bir zaman ki, birçok problem üst üste geldi. Pandemi, göç, enerji ve ekonomi...
Pandemi devam ediyor ve etkileri de devam edecek. Benim şahsi kanaatim dünyanın en büyük üretim üssü Çin'in dünyadaki bütün ülkelere olan arzında bir daralma var ve bu daralma bütün fiyatları yükseltiyor. Bunun yeri kolay kolay doldurulamayacak.
Burada bir parantez açalım bu Türkiye için büyük fırsattır aynı zamanda. Avrupa, Çin'den beslenirken şimdi farklı kaynaklar arayacak. En yakınında Türkiye var. Türkiye en az 5 yıl çok önemli bir avantaj yakaladı.
Dünyanın ikinci önemli problemi göç. Dikkat ederseniz son 3-4 ayda Avrupa birkaç göç dalgasıyla karşı karşıya geldi. İngiltere-Fransa birbirine girdi. Belarus'la Litvanya birbirine girdi. Şimdi Ukrayna üzerinden büyük bir göç başladı.
AVRUPA GÖÇ İSTİYOR AMA IRKINI DA BOZMAK İSTEMİYOR
Avrupa'nın genç ve emek nüfusuna ihtiyacı var. Bunu uzun zamandan beri bekliyor. Siyahi ırkı kendilerine yakıştırmıyorlar. Kendilerine benzeyen ve yakınlarındaki insanları istiyor. Bunu da Doğu Avrupa'dan bekliyor.
Bunun iki sebebi var, birincisi bunu yazmak gerekiyor mu bilmiyorum ama ırklarını bozmak istemiyorlar. İkincisi üretimde tıkandılar. Çin'deki durum da kritikleşince üreten, çalışan insana ihtiyaçları var.
Tabi Ukrayna'dan 4-5 milyon insan göç ederse bunu taşımakta zorlanırlar. Buna yeni göç dalgası da eklenirse Avrupa ciddi kriz yaşar.
TÜRKİYE EN GÜVENİLİR ÜLKE
Bütün dünya ciddi bir ekonomik problemle karşı karşıya... Mesele Türkiye'nin buradan nasıl çıkacağında... Türkiye buradan çıkar. Çünkü Türkiye diğer ülkelere nazaran altyapısını yeniledi, Avrupa'yla kıyaslandığında ciddi bir genç nüfusu sahip, ayrıca artan taşıma fiyatları ve piyasalara yakınlığı da büyük avantaj.
Tabi buna çeşitlenen enerji kaynaklarını ve doğal gaz keşfini de eklemek gerekiyor. En son Antalya'daki siyasi trafiğe de bakınca, enerjide en güvenli yolun Türkiye olduğu çok açık.
Ama daha önemlisi Türkiye'nin en güvenilir ülke olması... Türkiye bir süredir dünyanın dışladığı birçok ülkeyle itibarlı bir ilişkisi var ve bunu ilkeli bir biçimde sürdürüyor. İran-Rusya veya Venezüella örneği ortada ve devam ettiriyor.
TAYYİP ERDOĞAN MODELİ
Türkiye küreselleşmeye teslim olmadı. Bunu yaparken de tarihin kendisine sunduğu bölgesel ticari ilişkileri iyi kurdu. Bütün bu ilişkiler ağını bozmak istemelerine rağmen bunu başardı. Eğer küreselleşmeye teslim olsaydı yani küresel kulüplere, küresel şampiyon ülkelere teslim olsaydı Ukrayna'dan daha zor duruma düşerdi. Daha büyük maliyetler öderdik. Kendi göbeğini kendi kesti. Bu Tayyip Erdoğan modelidir. Dünyanın, 21. yüzyıla Tayyip Erdoğan modeli dışında bir modelle yürümesi mümkün değil. Bütün ülkeler bu modelin etrafında toparlanmalıdır. Çünkü küreselcilerin, küresel kulüpte at koşturanların dünyaya verebilecek yeni bir şeyleri yok. Artık alt ülkeler, orta ülkelerin hepsinin odağı Türkiye'dir. Altını çizerek söylüyorum model Türkiye'dir. İçinde bulunduğumuz küresel koşulların zorlukları, riskleri maliyetleri var ve tüm dünyaya ciddi maliyet getiriyor ve bizde etkileniyoruz. Bunu bazen anlatmakta da zorlanabiliriz. Ama burada temel mesele şu; bütün dünya bunun içerisinde ve bunu yaşıyor. Ama dünyayı bizden ayıran tek bir şey var; onlar ne yapacağını bilmiyor biz ne yapacağımızı biliyoruz.
AVRUPA SOROS'A TESLİM...
BM'nin NATO'nun ve dünyadaki küresel örgütlerin iflasını hep beraber görüyoruz. Hiçbir değerleri söz konusu değil. Ben bunu yıllardan beridir söylüyorum. Ben Avrupa'nın bir topluluk olarak bir anlam taşımadığını da düşünüyorum. Avrupa Soros kurallarıyla idare ediliyor. Onlar Soros kurallarına teslimler. Şunu çok açık söylüyorum, Soros'u artık dünyada hiçbir ülke kabul etmeyecek. Savaşta ölen bütün çocukların sorumlusu Soros'tur.
Bizdeki Sorosçular Kavala'nın peşine takılanlar. Kim Kavala'nın hukuk iğfal edilerek serbest bırakılmasını istiyorsa, Ukrayna'daki ve Suriye'deki çocukların katili de odur. Kimse başka yerde suçlu aramasın. Ukrayna meselesine bakın başından itibaren Soros var. Katiller onlardır.
DENGE DEĞİL KİŞİLİKLİ SİYASET
Ukrayna meselesinde Türkiye başından itibaren doğru bir politika uyguladı. Buna dengeli politika demek Türkiye'ye haksızlık etmektir. Türkiye kimlikli ve kişilikli bir politika ortaya koydu. Türkiye ilkeler üzerinden bir politika izledi.
Buna da sıkı sıkıya sarıldığı için ilkesiz politika izleyenlerin tamamı itibarlarını kaybederken Türkiye itibar kazandı.
SIRTINI ABD'YE DAYAYANLAR
Tam 20 yıldır AK Parti iktidarda ve en yakın ana muhalefet partisiyle arasındaki oy farkı yüzde 15. Dünya demokrasilerinde böyle bir örnek yok. Bu da neyin sonucudur? Millete dayalı siyasetin sonucudur. Amerika ve Avrupa'ya sırtını dayayan siyasetin değil.
KILIÇDAROĞLU PKK VE HDP'Yİ KURTARMAYA GİTTİ...
Kemal Kılıçdaroğlu'nun Diyarbakır ziyareti bir siyasi parti genel başkanının yapabileceği en son ziyarettir. Çünkü Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı olarak oraya gitmedi. PKK ve HDP'yi kurtarmak için gitti. Peki, Kılıçdaroğlu'nun gücü PKK ile HDP'yi kurtarmaya yeter mi? Yetmez çünkü Cumhuriyet Halk Partililerin büyük bölümü bunu istemiyor. Kılıçdaroğlu CHP'yi HDP şemsiyesinin altına koymuştur. Eğer siyasetin doğasına aykırı bir gelişme ortaya koyarsanız muradınıza ulaşamazsınız. Onun için Diyarbakır ziyareti sönük geçmiştir. Çünkü Kılıçdaroğlu'nun muradı, CHP fikrini, felsefesini geleceğe taşımak, halka anlatmak değil. Onun bir tek muradı var, parti içerisindeki rakiplerini elimine etmek. Hem onlara hem de dış dünyadan kendisinden beklentisi olanlara mesaj verdi o kadar. Diyarbakır annelerinin yeri HDP binasının önüdür, cesareti olsaydı oraya da giderdi.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz