Önce İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu, sonra da İBB AK Parti Meclis Başkanvekili Tevfik Göksu'yu izledik.
Son yıllarda özellikle de CHP'nin çok önemsiyor gibi sundukları "liyakat" meselesinin nasıl bir yalan propaganda aracına dönüştürüldüğüne tanık olduk.
Karşımızda dünyanın en güzel ve en önemli şehri İstanbul'u yönetmeyi hak etmeyen, polemik yapan, işine hâkim olmayan, öfkeli ve saldırgan dil kullanan bir siyasi aktör vardı.
Gazetecileri azarlıyor, soru sordurmuyor, hatta bir ara Nagehan Alçı'ya öfkeyle, "Tevfik Göksu'nun mesajlarını okursan program bitmez" diyerek iftira bile atıyordu.
Aslında İmamoğlu'nun İstanbul'u taşıyamayacağı başından belliydi ama öyle bir siyasi konjonktür oluşmuştu ki bunu saklamayı becerdiği gibi "kahramanlaştırılarak" yeni bir yolculuğa çıkartılıyordu.
Oysa ne İstanbul'a ve İstanbul'un sorunlarına hâkimdi, ne de siyasi bir perspektife sahipti.
Daha programın başında, "İki yılda neler yaptınız?" sorusuna bile yeni bir vizyon ortaya koyarak cevap veremiyor, "terlemeye" başlayarak şöyle diyordu:
"Süt dağıttık, burs verdik, Hacıosman ve Kemerburgaz kent ormanlarını açtık..."
İşin en acı tarafı, İstanbul'u yöneten bu siyasi aktörün, Metro, Kanal İstanbul, belediyenin borçlanması ve 11 bin işçinin işten çıkarılmasıyla ilgili verdiği bilgiler de yalan ve yanlıştı.
Bunu da önceki akşam Habertürk televizyonunda Tevfik Göksu'nun açıklamalarıyla öğrendik.
Göksu, rakamlar ve belgelerle konuştu. İstanbul'un her sorununu bilen ve çözümlerini de ortaya koyan Göksu konuştukça, iki yılda depremle ilgili hiçbir şeyin yapılmadığı, ayrıca Kanal İstanbul'la ilgili verilen bilgilerin yalan olduğu görüldü.
İmamoğlu balonu bu kez kötü patlamıştı. Ne kayak macerası, ne de tatil pervasızlığı bu sonla yarışamazdı. CHP yine makûs talihini değiştiremeyecekti.
Peki, İmamoğlu balonunun şişirilmesinde "tarafsız" görünen gazetecilerin katkısı yok mu?
Yola çıkarken "Herkesi kucaklayacağım" diyen bir aktörün iki yılda nasıl kabalaştığını son yayında soru sorduğu için azarlanan gazeteci Nagehan Alçı özetledi:
"Maalesef yayın boyunca hiçbir soruma sakin ve net bir cevap alamadım. Daha doğrusu sormak istediğim hiçbir şeyi doğru dürüst soramadım."
Gördüğünüz gibi ortada sadece liyakatsizlik yok, aynı zamanda siyasi basiretsizlik de var.
Son bir not: Belli ki İmamoğlu, Göksu'dan korkuyor ve öfkeleniyor. Bu öfkeyle bir büyükşehir belediye başkanı olarak birinci derece muhatabı olan Esenler Belediye Başkanı Göksu'ya "Muhatabım değil" diyebiliyor. Sonra da kendisinin Başkan Erdoğan tarafından muhatap alınmasını istiyor. Pervasızlığa bakar mısınız?
***
LÜTFÜ TÜRKKAN'IN ALTUN TAKINTISI
Bugün muhalefetin en önemli sorunu inandırıcı olmayı başaramamasıdır. Başta CHP olmak üzere eski yeni, küçük büyük bütün muhalefet partilerinin temel sorunu bu. Ya iktidar düşmanlığıyla ya da gerçeğe bandırılmış yalanlarla siyaset yapılınca, aynı partinin kadroları bile söylenenlere sahip çıkmıyor, çıkamıyor. Bunun son örneği, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un görev ve yetkileri konusunda, İYİ Parti İstanbul Milletvekili Lütfü Türkkan'ın Meclis'te genel görüşme isteğinde görüldü.
Türkkan'ın bu teklifi, Cumhur İttifakı partilerinin oylarıyla reddedildi. Buraya kadar sorun yok. Ancak Meclis'te ilginç bir fotoğraf ortaya çıktı. Oylamaya İYİ Parti'den sadece 6 kişi katılmıştı. Yani anlayacağınız Lütfü Bey'in önerisine kendi milletvekilleri bile inanmamış ki katılım bu kadar düşük kalmış.
Dedik ya, siyasette inandırıcılık önemli. Sevgili Türkkan, golün kralını yemişsiniz, hakeme itiraz etmeden önce arkadaşlarınız oraya neden gelmedi, onu sorgulayın!