PKK terör örgütünün kaçırdığı çocuklarını isteyen Diyarbakır Anneleri'nin direnişi 500 günü geride bıraktı. Bu mücadele dalga dalga Türkiye'ye yayılarak milyonların desteğini ve gönlünü kazandı. Etkili de oldu, çok sayıda anne, çocuğuna kavuştu.
HDP Diyarbakır binası önünde başlayan bu eylem, aslında PKK'nın yıllardır bölgeyi terörle esir alan ve uyguladığı "her ev acı yaşasın" zalimliğine karşı bir "Edi bese" (Yeter artık) çıkışıydı.
Dahası PKK şiddeti karşısında susan ya da susturulan erkek egemen siyasete, aydınlara ve sivil toplum örgütlerine bir meydan okumaydı.
Anaların bu meydan okuması, insan hakları açısından da bir turnusol kâğıdı işlevi gördü. Bu konuda mangalda kül bırakmayan onca insan hakları örgütü, CHP ve İYİ Parti gibi partiler, doğrusu iyi bir sınav vermedi ve sınıfta kaldılar.
Çoğu da bu utançla yaşamayı göze alıp, eylemi görmezden geldi ama hiçbiri de çıkıp nispet yapmadı. Bunu HDP'nin şahinleri bile göze alamadı.
Ama bunu bir zamanlar "demokrat ve makul sol" diye bilinen eski bir öğretim üyesi, Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu yaptı. Hem de çirkin bir biçimde... Katırcıoğlu, HDP Diyarbakır binasından çıkarken anaların; "Evlatlarımız nerede?" sorusuna "zafer" işaretiyle cevap verdi.
Peki analara karşı bu neyin "zafer"iydi?
Bence bu fotoğraf, bir aydının zalimliğe teslim oluşunun fotoğrafıdır. Bu düşüşü de en çarpıcı biçimde yazar Orhan Miroğlu özetledi:
"'Çocuklardan katil üreten düzen' ne ise bir üniversite hocasından, yüreği acıdan kavrulmuş anaların önünden zafer işaretiyle geçen 'hocalar' üreten örgüt ve ideoloji de odur. Hoca haklı tabii, o kazandı 'vekil' oldu! Şimdi PKK'ya, vekilliğin bedelini ödüyor!"
Hakikaten de hocalardan "zalim" üreten örgüt "bedel" ödetmeyi de ihmal etmiyor ve kirli örgütü bile o hocalara temizletiyor. Baksanıza Katırcıoğlu, herkesin bildiği gerçeği nasıl çarpıtıyor:
"Yahu arkadaş, HDP ne yaparak şiddetle arasına mesafe koysun? HDP kimlere şiddet yapıyor ki vazgeçsin? HDP'nin şiddetle tek ilişkisi, iktidarın ona yaptığı şiddettir. Siz hâlâ bunu anlayamadınız mı?"
Gerçekten hayret edilecek bir durum. Bu hocanın HDP'yi PKK'nın kurdurduğunu veya İspanya'daki Herri Batasuna-ETA ilişkisini bilmiyor olması mümkün mü? Biliyor ve gerçekleri saklayarak bedel ödüyor. Aydınlar, Diyarbakır Anneleri kadar cesur olsalardı bu ülke çoktan şiddetten kurtulurdu.
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
KİŞİYE ÖZEL 'ÇAĞDAŞ' ADALET
Dünyanın en büyük barolarından biri olan İstanbul Barosu'nun başkanı Mehmet Durakoğlu, Halk TV'de "laik militanların" ablası sunucu Ayşenur Arslan'ın konuğu. Güzel güzel "adaletin" olmadığından, hukukun işlemediğinden söz ediyorlar. Birden Arslan, öznesi belirsiz genel bir soru soruyor;
"Bunak kadın demek hakaret sayılır mı?"
Yani Baro Başkanı'na göre birine "bunak" demek hakaret sayılmaz. Hatta "tıbbi" bir kavram olduğundan da söz eder. Ama çok sürmez, biraz da geç kalan Arslan telaşla araya girer ve tarihi gerçeği açıklar:
"Bana diyorlar."
Zavallı "tarafsız" hukukçu, abandone bir halde biraz önce söylediğini unutarak kişiye özel adaletin "çağdaş" bir örneğini verir:
"O zaman hakaret olabilir."
Ne diyelim, Mehmet Durakoğlu'nu Fikri Sağlar'a havale ediyorum. Herhalde bunu da "çağdaş ve solcu" bir perspektifle yorumlar.