Trump'ın gidip, Joe Biden'ın gelmesi bırakın dünyayı ABD iç siyaseti için bile nefes aldıracak gibi görünmüyor. Türkiye açısından durum ise hiç farklı değil. Daha dün yeni göreve başlayan ABD Başkanı Joe Biden'ın Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Türkiye iç siyasetini de hatırlatan bir kelimeyi ilk kez kullanarak şöyle diyordu: "Sözde stratejik ortağımızın en büyük stratejik rakiplerimizden biri olan Rusya'yla bilfiil aynı çizgide olması fikri kabul edilemez."
Altını çizelim, ABD veya başka bir ülkeyle ilişkilerde ilk kez "sözde" değerlendirmesiyle karşılaşıyoruz. İlginç bir durum bu... "Özde- Sözde" yaklaşımı aslında vesayet döneminin, daha doğrusu darbeci siyaset dilinin bir göstergesi. Bugünlerde, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Başkan Erdoğan için "sözde cumhurbaşkanı" diyerek yeni bir "meşruiyet" tartışması başlattı. Bununla ABD Dışişleri Bakanı Blinken'in Türkiye'yle stratejik ortaklığı "sözde" diye nitelemesi arasında bir paralellik olması manidar değil mi? Bu paralellik ve 70 yıllık ikili ilişkide "meşruiyet" tartışması başlatmak tesadüf olabilir mi?
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Kirli ittifak ilişkisi
Şu tabloya bakın, seçim sürecinde Biden, Türkiye iç siyasetine açık müdahale eden ve muhalefet açısından utanç verici olan şu açıklamayı yapıyor: "Yani çok endişeliyim. Erdoğan'ı yenecek duruma gelmeleri için hâlâ var olan Türk liderliği unsurlarından daha fazla verim almalı ve onları güçlendirmeliyiz. Darbe ile değil, seçim süreci ile."
Bu yaklaşıma, muhalefete yol gösteren Rand Corporation raporunu, ABD'nin koruduğu FETÖ'cülerin Türkiye'ye yönelik kara propagandalarını ve ABD kurumlarında alınan kararlardaki rolünü ekleyin. Kongreden bakanlıklara, düşünce kuruluşlarından medyaya her alanda FETÖ unsurları var ve o kurumları etkiliyor. Onlar, ABD'nin "kendi çocukları" ve siyasetin tepe isimleriyle de yakınlar. FETÖ'cüler, Hillary Clinton'dan bu yana Demokratlara açık destek veriyor. Biden'la da iyi ilişkileri var.
En basiti, FETÖ'nün ABD'deki en etkili isimlerinden Faruk Taban'ı ve firari Kemal Öksüz'ü sık sık Biden'ın yanında gördük ve büyük ihtimalle bu dönemde de o ilişki derinleşerek sürecek. Şimdi buraya bir nokta koyup, 2013 yılı Aralık ayına gidelim. O ayın başında Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı olarak 37 yıl sonra ABD'ye gidiyor ve bugün Biden'la birlikte poz veren FETÖ'cü Faruk Taban'la bir araya geliyordu. Taban'ın başkanı olduğu Türk Amerikan Birliği'nin kahvaltısına katılan Kılıçdaroğlu, memnuniyetini şöyle anlatıyordu: "Yaptıkları çalışmaları bütün ayrıntılarıyla bize anlattılar. Çok memnun olduk."
Artık CHP için geçmişin F Tipi gitmiş, 17-25 Aralık yargı darbesi sonrası sahte belgeler üzerinden kurulan kirli "ittifak" ilişkisi gelmişti. Bu kirli ittifak, 15 Temmuz darbe girişimine "kontrollü darbe" söylemiyle de devam etti. Biden'dan "demokrasi" beklentisine giren CHP, ABD Dışişleri Bakanı Blinken'in sözlerine tepki verir mi bilemem ama Türkiye-ABD ilişkileri geçmişle kıyaslanmayacak zor bir döneme giriyor. Daha şimdiden Blinken, gerçekleri tersyüz eden bir algıyla işe başlıyor: "Türkiye, birçok açıdan bir müttefikin davranması gerektiği şekilde davranmıyor."
Türkiye'nin ikili ilişkilerde "eşitlik" istemesine öfkelenen bu "vesayetçi" emperyalist akıl, anlaşılan sadece PKK ve FETÖ'cüleri değil, nüfuz casuslarını, hatta AB ülkelerini de devreye sokarak Türkiye karşıtı bir mücadele yürütecek. Biden'ın dünyaya demokrasi getireceği rüyası görenler olabilir ama Türkiye, gerçekçi olmak zorunda.