Kemal Kılıçdaroğlu, tam 10 yıl önce CHP Genel Başkanlık koltuğuna oturduktan bir süre sonra gazeteciler, o koltukta oturmanın kriterini sordu. Şu cevabı sonradan çok tartışılmış ve yakasını bırakmamıştı:
"Oylarınızda anlamlı bir artış yoksa seçimde başarılı sayılamazsınız."
Ne yazık ki, o günden sonra kimse "anlamlı artış"ın ölçüsünü öğrenemedi. CHP bırakın iktidar olmayı birinci parti bile olamamış ve oyu da yüzde 25'te kalmıştı.
Sonraki 10 yılda da tablo hiç değişmedi, CHP çakılıp kaldığı yüzde 25'in etrafında dönüp durdu.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
İşin garip tarafı CHP'de yukarı doğru "anlamlı" bir artış yoktu ama aşağı doğru vardı. Bunu son seçimde de gördük ama şimdi durum daha da vahim.
Yapılan birçok kamuoyu yoklamalarında CHP ya yerinde sayıyor ya da "anlamlı bir düşüş" içinde. Bunu CHP'ye yakınlığıyla bilinen Metropol araştırma şirketinin yaptığı son eylül araştırmasında da görmek mümkün.
"Bu pazar milletvekili seçimi olsa hangi partiye oy verirsiniz?" sorusunun yöneltildiği ankete göre olası bir seçimde sadece iki parti barajı geçebiliyor; AK Parti yüzde 32.3, CHP ise yüzde 17.7.
Yine aynı şirketin bir önceki ay yaptığı ankete göre AK Parti 1 puan yükselirken, CHP'deki düşüş 4 puan... Yani CHP, ağustostan eylüle geçerken yüzde 4 oy kaybetmiş. Bunu Kılıçdaroğlu "anlamlı" sayar mı bilemem ama bir ana muhalefet partisinin, muhalefette oy kaybetmesi siyasi tarihte pek görülmüş şey değil.
Peki, buna rağmen bu durumdaki bir parti neden "erken seçim" ister?
Klasik parlamenter sistemlerde özellikle de koalisyonların hüküm sürdüğü birçok AB ülkesinde muhalefet partilerinin veya koalisyon ortağı bir partinin oylarında küçük bir yükselme olduğunda hemen erken seçim istenir. Bu sistemde erken seçim istemenin bir mantığı var ve onun üzerine kurulmuştur. Oysa Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi veya Başkanlık Sistemi'nde "erken seçim" diye bir kavram yok ve iktidarlar 5 yıllığına seçilir. Bu sistemlerde "seçimin yenilenmesi" söz konusu. Bu da bir hayli zor.
Bu yüzden ABD'de veya benzeri başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerde erken seçimden söz edilmez.
Dahası var, CHP'nin ve ittifak yapacağı tüm partilerin oyunda "anlamlı" bir artış olmadığı gibi, Meclis'te AK Parti dışında bulunan 7-8 partinin ülkeyi seçime götürecek 360 milletvekili de yok.
Geriye bir tek seçenek kalıyor, Başkan Erdoğan'ın ülkeyi seçime götürmesi. Bu da hem içinden geçtiğimiz zaman dilimi açısından uygun değil hem de Başkan Erdoğan her defasında seçimlerin zamanında yapılacağını söylüyor.
Bütün bunları CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun bilmemesi mümkün değil. Peki bildiği halde neden erken seçim diyor?
Bu çıkışın iki önemli nedeni var: İlki CHP dahil ittifak yapacağı İYİ Parti ve HDP'nin içinin kaynıyor olması. Bir araya gelmeleri zaten zor olan bu partiler şimdi parçalanma ihtimaliyle karşı karşıya.
Kılıçdaroğlu'na göre gidişatı ancak seçim durdurabilir. İkincisi ise Doğu Akdeniz'den Libya'ya, Kıbrıs'tan Kafkasya'ya Türkiye'nin yükselen grafiği... Bu sürecin Türkiye'yi sadece bölgenin değil dünyanın etkili ülkelerinden biri yapma ihtimali her zamankinden daha büyük. Buna Karadeniz'deki doğalgaz keşfini de ekleyin. Bu tablo siyaset üretemeyen, dışarıdan medet uman muhalefeti daha da aşağı çekmez mi? İşte anlamlı düşüşe rağmen Kılıçdaroğlu bu yüzden erken seçim istiyor.