Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım'ın Twitter'dan mahkeme binasının görüntüsünü de koyarak verdiği; "Işıklar yanıyor" mesajı siyasi gündeme bomba gibi düştü.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
İlk tepki bir süre önce AYM'yi siyasi kararlar verdiğini söyleyerek sert biçimde eleştiren Süleyman Soylu'nun başında bulunduğu İçişleri Bakanlığı'ndan geldi: "Işıklarımız hiç sönmedi."
Yıldırım'ın çıkışı bireysel olmadığı gibi içeriden çok dışarıya mesajdı. Bir anlamda "Yeni müesses nizam biziz" mesajıydı.
Dışarıda hangi ülkelerin ne beklediği artık biliniyor. Bu da yeni değil, 70 yıldır dışarının Türkiye'ye müdahale etme biçimi hiç değişmedi. Türkiye, bazen açık darbe ve müdahalelerle, bazen ekonomik kuşatmalarla, bazen de vesayet kurumlarının "hukuk" adına verdikleri kararlarla dizayn edildi.
Bu geçmişi bilenler için AYM üyesi Yıldırım'ın attığı tweet sıradan bir tweet değildi. Türkiye'nin hafızasından silinmeyen "Genelkurmay'ın ışıkları yanıyor" yaklaşımını hatırlattığı için de bilinçli bir tercihti. Sonradan tweet'ini silmesi ve özür dilemesi bu gerçeği değiştirmiyor.
Daha dün gibi kısa bir süre önce F-16'lar ve tanklarla gerçekleştirilen 15 Temmuz kanlı darbe ve işgal girişimine karşı çıplak bedenleriyle direnen ve darbecileri püskürten bir ülkede, böyle bir çıkışa tepki gösterilmemesi mümkün değildi. Öyle de oldu. Deyim yerindeyse partiler, sivil toplum örgütleri ve medya ayağa kalktı.
Başkan Erdoğan'ın tepkisi de sertti:
"Bireysel bir paylaşım olarak düşünülemez. AYM Başkanı ve üyeleri aynı fikirde değilse gereğini yapmalı."
İşin sırrı ve tehlikesi de bu çıkışın bireysel olmamasında. Şurası artık bir gerçek; AYM eski vesayet kodlarıyla hareket ettiği için sürekli siyasi iradeyle çatışan, siyaseti dizayn eden kararlar üretiyor.
AYM, geçmişte 367 garabetine ya da "411 El Kaosa Kalktı" kararlarına imza attığı için sicili temiz değil. Bunun bir adım sonrası siyasete darbedir. Tıpkı Brezilya'da olduğu gibi... Şimdi birileri çıkıp; "Anayasa Mahkemesi'nin silahlı gücü mü var ki darbe yapsın?" diye söyleyebilir. Bu gerçekçi bir yaklaşım değil. Değil çünkü Brezilya'da "Yüce Mahkeme" (bizdeki Anayasa Mahkemesi) dünyanın gözü önünde bal gibi de "darbe" yaparak siyasi iktidarın değişmesini sağladı.
Bu köşede, 5 - 6 Haziran 2020'de Brezilya'da nasıl yargı yoluyla darbe yapıldığını yazdım. O yazıların özeti şuydu: Uzun yıllar Brezilya'yı yöneten iki solcu lider, Lula ve Dilma'yı iktidardan indirmek için önce uyduruk yolsuzluk iddiaları ortaya atıldı. Sonra Yüce Mahkeme kuruldu ve iki siyasi lider orada yargılandı.
Lula kanıtlanmayan suçu nedeniyle 12 yıl hapse mahkûm oldu. Dilma ise o iktidarın devamı olduğu için iktidardan düştü. Ve meydan bugünkü sağcı Başkan Bolsonaro'ya kaldı.
Gördüğünüz gibi "darbe" sadece emir komuta zinciri içinde veya albaylar cuntasıyla olmuyor bazen yargı yoluyla da oluyor.
Mahkeme kararının bir "darbe" olduğunu 12 yıl hapse mahkûm olan Lula şöyle açıklıyordu:
"Darbenin ben tutuklanmadan tamamlanmayacağını biliyordum."
Türkiye'de iç ve dış vesayetçilerle mücadele, sadece "Suriye, Libya veya Doğu Akdeniz'de ne işiniz var?" yaklaşımı ya da PKK veya FETÖ üzerinden sürmüyor, kurumların kılcal damarlarına sızmış vesayet uzantılarıyla da sürüyor, sürmeye de devam edecek.