O geceyi geride bırakalı 4 yıl oldu. O geceyi her hatırladığımda, görüntülerini her izlediğimde aynı şeyi düşünüyorum; "Ne muhteşem bir halkımız var, çıplak bedenleriyle tankları, F-16'ları durdurdu ve tarihin en büyük demokrasi destanını yazdı."
Ve ilk kez bir darbe halkın direnişiyle önlendi. Dünyada böyle bir demokrasi direnişi örneği yok.
Peki, 4 yıl sonra nereye geldik?
Çok şey söylendi, FETÖ'cülerle mücadelede zaaflardan, gel gitlerden, borsalardan söz edildi ama şu gerçek değişmedi; her şeye rağmen emperyalizmin en önemli küresel projesi FETÖ'nün beli kırıldı. Bir daha eski gücüne kavuşması mümkün değil.
Darbeciler hakkında açılan davalar da büyük oranda sonuçlandı. Çok sayıda itirafçı var ve örgütün içi kaynıyor. Yurt dışında en güçlü oldukları ABD'de bile birçoğu "yolsuzluk" batağına saplanmış, birbirleriyle hesaplaşıyor. Buna rağmen saldırılarından, hain planlarından da vazgeçmiş değiller. Ayrıca arkasındaki küresel güçler de bu örgütten umutlarını kesmedi. Özellikle ABD derin devleti, Pentagon- CIA ve Demokratlar, -buna MOSSAD ve BND'yi de ekleyebiliriz- hala örgüt üzerinden Türkiye'ye saldırıyor, bulundukları ülkeleri de kontrol ediyor.
Bu noktada Türkiye açısından en önemli motivasyon kaynağı muhalefet partilerinden aldıkları destek. Bu konuda ne yazık ki, CHP ve İP iyi sınav vermediği gibi onlara Ali Babacan gibi yeni isimler de ekleniyor.
Önceki gün TRT Haber'de 15 Temmuz'la ilgili bir programda, Başkan Erdoğan'ın avukatlarından Hüseyin Aydın'la birlikteydik. Aydın, 15 Temmuz sonrası FETÖ mensuplarının yöntem değiştirdiğini belirtiyor ve şöyle diyordu:
"Darbe ve kumpaslardan umudunu kesen FETÖ, ilk kez açık biçimde siyasete yöneldi."
Gerçekten de geçmişte "yargı, polis, asker ve medya üzerinden devleti ele geçirir, siyaseti de yönetiriz" diye düşünen örgüt, 15 Temmuz'dan sonra geçmişte ilişki kurduğu siyasi partilere "yön vermeyi" birinci hedef yaptı. Etkili de oldu. 15 Temmuz'un üzerinden çok geçmeden bunun etkilerini özellikle CHP ve İP'te gördük. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, FETÖ elebaşı Gülen'in 16 Temmuz sabahı söylediği "tiyatrodur" yalanını "kontrollü darbe" diyerek sürdürürken, İP Genel Başkanı Meral Akşener de askeri öğrencilere sahip çıkarak FETÖ'cülere motivasyon kaynağı oldu.
Hala da bu iki parti ve ittifak yaptıkları partiler bu tavırlarından vazgeçmiş değil. Ne gündemlerinde FETÖ ile mücadele var ne de 15 Temmuz'u anmak gibi bir çabaları. O gece ülkenin en önemli kurumları bombalanmış, milyonlar sokağa dökülmüş, 251 şehit verilmiş ama ne CHP ne de ittifak içinde olduğu İP, HDP, SP veya sonradan kurulan Deva Partisi'nin gündeminde 15 Temmuz var. Buna bir kısım sol, sosyalist partileri de ekleyebiliriz.
Hiçbiri o gece halkın destansı direnişini, darbelere karşı, demokrasiye ve ülkenin bekasına sahip çıkma olarak görmüyor. Bunu hissetmiyorlar bile... Eminim o partilerden darbeye karşı çıkıp meydanlara inenler de bu gerçeği görüp üzülüyor. Çünkü o partilerde darbelere karşı çıkanlar değil, darbecilere kadeh kaldırıp alkışlayanlar ya da sala okuyan imamlara saldıranlar çok daha etkin durumda.
İşte darbeci ve küresel aparat FETÖ hala buna güveniyor ve buradan güç alıyor. Bu değişmeden, yani muhalefet partileri 15 Temmuz'u içselleştirmeden FETÖ ile mücadele bitmez ve tehlike de geçmiş sayılmaz. Tam da bu nedenle o partilerdeki yurtseverlerin, demokratların partilerine sahip çıkmaları gerekiyor.