Yeni bir tartışmamız daha oldu, sosyal medya kapatılıyor mu? Başkan Erdoğan, torunu Hamza Salih'in doğum haberine yönelik atılan ahlaksız mesajlardan sonra sosyal medyaya hem hukuki hem de ticari açıdan çeki düzen verilmesi gerektiğini söyleyince siyaset mühendisleri hemen harekete geçti:
Sosyal medya mecraları kapatılıyor.
Siyaset üretme konusunda kabızlığı bilenen muhalefet de mal bulmuş mağribi gibi hemen bu öneriye sarıldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İP Genel Başkanı Meral Akşener senkronize bir biçimde aynı şarkıyı söylemeye başladı: "Dizimizi yasaklama."
İnsani bir tepki ve haklı bir talep üzerinden bile siyaset devşirmeye kalkmaları hiç şık olmadı. Oysa aynı gün Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ve eşi Esra Albayrak'a yönelik nefret saldırısını kınamış ve ortak tavır almışlardı. Bir anda o pozitif tavır gitmiş yerini zorlama Z kuşağı hesabı almıştı.
Oysa sosyal medya meselesi sadece iktidarın veya Türkiye'nin değil dünyanın çok önemli bir sorunuydu. Çünkü dijitalleşme insanlığa sadece basit bir sanal dünya sunmuyor, hayatın her alanına hükmeden yeni bir ilişkiler ağı kuruyordu. Bu yüzden buradan kaçış yoktu. Aslında buradan kaçmayı savunan da yoktu. Başta devlet ve siyaset olmak üzere herkes bu yenidünyaya adapte olmak için çalışıyor, kendisini yeniden yapılandırıyordu.
Problem olansa sosyal medyanın sınır tanımayan karanlık yüzüydü. Yeni kuşağı içine çeken şey tam da buydu. Bir yanıyla müthiş bir özgürlük alanı sunması öte yanıyla insanı hiçleştiren, değerleri yok eden bir tahrip kalıbı olması.
Bu yüzden dijital küresel çağ, insanlığın geçmişte karşılaştığı ve sarsıldığı matbaanın icadına, sanayi devrimine falan benzemiyor çok daha derin ve bir o kadar da tehlikeli bir değişimi işaret ediyor. İşin daha başında olduğumuz için de nasıl bir dünyaya doğru gittiğimiz bilinmiyor.
Bunu durdurmanın da yolu yok. Şu rakamlara bakın, Türkiye'de 50 milyonu aşkın insan internet kullanıyor. Cep telefonu kullananların sayısı ise neredeyse nüfusumuz kadar. Sosyal medya kullanıcılığında da dünyanın ilk 10 ülkesi arasındayız. Türkiye 38 milyon Instagram takipçisiyle dünyanın 6. ülkesi. Twitter'da da 12 milyon takipçiyle İngiltere'den sonra Avrupa'da ikinci sırada.
37 milyon insan da Facebook kullanıyor.
Öyle bir noktadayız ki, devlet başkanlarından, sokaktaki insana herkes her şeyini sosyal medya aracılığıyla paylaşıyor. Eskiden biz habercilerin haber kaynakları vardı, haberi onlardan alır, sızmasın diye de özel önlemler alırdık. Şimdi özel haber falan kalmadı, haberin bizzat unsuru o haberi sosyal medyadan paylaşıyor.
ABD Başkanı Trump bile sarsıcı bir açıklamayı gazetecilere değil Twitter'a yazarak dünyaya duyuruyor.
Bütün bunlar herkesin, sosyal medya gerçeğinin farkında olduğunu gösteriyor. Ama sosyal medya aynı zamanda, ırkçılık, ötekileştirme, nefret suçu, şiddet ve terör aracı olarak da kullanılıyor. Bugün dünyanın da Türkiye'nin de tartıştığı gerçek bu.
Buna karşı ne yapılabilir? Hukuk ve ticari araçlar kullanılarak bir sınır konabilir mi?
Yoksa kimse sosyal medya yasaklansın falan demiyor. Bu çağrıyı görmezden gelip, "sanal özgürlük" havarisi kesilen siyasilere şunu hatırlatmak gerekiyor; sosyal medyanın sunduğu kirli özgürlük alanı, bumerang gibi yarın kimi hedef alır hiç belli olmaz. Z kuşağı bile kendilerini küreselcilerin kulu kölesi yapan bu tehlikeden koruyamaz