Türkiye, bağımsızlığının simgesi ilk Meclis'in 100'üncü yılını kutlarken, aynı zamanda "bağımsızlığın" tarihi öneme sahip olacağı ikinci bir yüzyıla hazırlanıyor. Birincisinde bütün küresel kuşatmalara ve sonrasında yaşanan zorluklara rağmen ayakta kalmayı başardı ve bugünlere geldi.
Şimdi sıra ikinci tarihi yolculuğunda... Bu kez birincisi kadar yokluk ve çaresizlik içinde değil ama önünde çok daha karmaşık ve derin altüst oluşların yaşanacağı küresel bir gelecek var. Bu geleceğe iyi hazırlanmak gerekiyor.
Korona salgınına karşı verilen mücadele, sağlık alanında ciddi bir yatırım yapıldığını gösteriyor. Şimdi Türkiye, korona sonrası başta ekonomi olmak üzere küresel dünyada öne çıkacak ve etkili olacak alanlarda güçlü olmaya hazırlanıyor.
Özellikle enerji ve tarımda daha yapılacak çok iş var. Ama onlar kadar önemli ve hepsinin ortak noktası, bilgi toplumunun olmazsa olmazı "yazılım" alanında söz sahibi olabilmek...
Korona günleri de gösterdi ki artık üretim ilişkileri değişiyor. Henüz işin başında olunsa da üretim devasa fabrikalardan "ev tabanlı" ve biraz da "yerelleşen" bir modele geçiyor. Peki, Türkiye buna yönelik ne yapıyor?
Heyecan verici ilk haberi Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak verdi; "Türkiye 1 milyon yazılımcı yetiştirecek"
Bakan Albayrak şöyle diyordu: "Uzun zamandır üzerinde çalıştığımız Türkiye'ye yazılım alanında tarihi bir kapasite kazandıracak 1 milyon yazılımcı projemiz tamamlandı. Sayın Cumhurbaşkanımızın açıkladığı bu proje kapsamında gençlerimize online eğitimle yazılımcı olma imkanı sağlayacağız."
Bu heyecan verici açıklamayı dinlerken, Hindistan'ın yazılımdaki başarısını konuştuğum bir dostumun şu sözlerini hatırladım:
"Türkiye bir an önce ülkenin dört bir yanındaki gençlerini harekete geçirmeli. Şanlıurfa, Kars, Giresun ve Uşak gibi yeni merkezler oluşturmalı ve 500 bin gence yazılım öğretmeli. 10 yıl sürmez Türkiye'de patlama olur."
O dostumun hayali şimdi ikiye katlanarak hayata geçiyor. Bu gerçekten de bilgi toplumuna hazırlanan Türkiye'nin en büyük ihtiyacı. Ayrıca Türkiye, diğer gelişmiş kapitalist ülkelere göre çok daha şanslı. Çünkü başta ABD, AB ve Japonya olmak üzere gelişmiş ülkelerde sağlık ve ulaşım gibi birçok alanda hantal bir altyapı var ve yapısal sorunlar çok daha derin. Bu yapısal sorunların çözümü de hiç kolay görünmüyor ve çok uzun sürebilir.
Türkiye ise hem genç ve dinamik bir nüfusa sahip hem de son yıllarda altyapıdan, yönetim biçimine kadar bir dizi alanda kendini yenilemiş bir ülke. Bakan Albayrak, bu nedenle geleceğe umutla bakıyor ve şöyle diyor:
"Türkiye olarak büyük ideallerimiz ve hedeflerimiz var. Yazılımcılık alanında büyük bir sıçrama sağlarsak inanın hedeflerimize ulaşmamız çok daha kolay olacak."
Bu hamle, reel sektörün somut olarak yaşadığı sistem analisti, tasarım veya siber güvenlik uzmanı sıkıntısını gidereceği gibi Türkiye'yi, İHA ve SİHA'da yaptığını başka alanlara da taşıyarak öne çıkartabilir.
Ekonomist gazeteci Erkan Öz'ün gelecekle ilgili şu önerisi de yabana atılmamalı:
"Türk insanı katı bir sistem altına girmektense sistem kurmaya eğilimli. Bu nedenle devletin stratejik önceliği hem sanayi ekonomisi hem de bilgi ekonomisi alanlarında çalışacak mümkün olduğunca çok girişimci yetiştirmek olmalı."