Hızlı yayılan koronavirüs nedeniyle dünyanın zor bir süreçten geçtiği çok açık... Ama bu zorluğun tek nedeni hızlı yayılan koronavirüs değil, bu hız ve bilinmezlik karşısında şaşkına dönen ve ortak tavır geliştirmekte geç kalan devletler ve onların kurduğu küresel sistemdi.
Devletlerin içe kapandığı, birbiriyle vekalet savaşları yürüttüğü, ekonomik eşitsizliğin en uç noktaya ulaştığı, bunun sonucu olarak devasa bir mülteci sorununun ortaya çıktığı ve başta BM olmak üzere ortak küresel kurumların etkisiz kaldığı bir dünyada yaşıyoruz.
Bu haliyle bile Dünya Sağlık Örgütü'nün ne kadar önemli olduğunu gördük.
Oysa Soğuk Savaş'ın bitmesinden sonra bu tür kurumların daha çok güç kazanacağı, internetin hızla hayatımıza girmesiyle savaş sanayiinin gerileyeceği, silahların yerine bilgisayarın geçeceği öngörülüyordu.
Yeni üretim ilişkileri de bunu işaret ediyordu. Akıllı cep telefonlarının, Google'ın, Facebook'un hayatları yönettiği, yapay zeka ve nesnelerin internetinin yön verdiği yeni dijital çağ.
Tıpkı 300 yıl önce İngiltere'de başlayan sanayi devrimi gibi bunun da önünde durulamazdı. Bu yeni dijital çağ da kendi üst yapısını, sınıflarını belki de "sınıfsız toplumu"nu ya da "küresel şirketleri"ni yaratacaktı.
Ancak öyle başlamadı. Ulus devletler içe kapanırken, ötekileştirme, ırkçılık ve vekalet savaşları dünyayı kuşattı. Bir anlamda dünya dijital devrime gebe kaotik bir geçiş sürecine sürüklendi.
Mesele bu yeni döneme hazırlıklı olup olmamakta. Çünkü şu anda nasıl bir dijital çağın kurulacağı, insanlığın nasıl bir yolculuğa çıkacağı tam bilinmiyor. Belli ipuçları var ama yeni dijital altyapının nasıl bir üstyapı oluşturacağı kestirilemiyor. Elbette bu yeni gelene, Blockchain, dijital kimlik veya dijital ekonomi gibi alanlara hazırlık yapanlar var. Hatta onlar, süreci yönetmek için farklı tezgahlar bile kuruyor.
Ama şu gerçeği de göz ardı etmemek gerekiyor, tıpkı doğaya müdahale gibi toplumsal süreçlere müdahale etmek de her zaman doğru sonuç vermez. Toplumsal sistemin değişim süreci başlamışsa önünde durmak zordur. Öyle olmasaydı sanayi devrimi sonrası birçok imparatorluk yıkılmazdı.
Şimdi aynı sürecin küresel versiyonuyla karşı karşıyayız.
Devletler ve toplumlar yeni gelene hazırlıklı olmalı. Türkiye, bu açıdan özellikle ulaşım ve internet altyapısına daha fazla ağırlık vermeli, AR-GE'ye pay ayrılmalı ve küresel yarıştan kopmamalı. Son yıllarda uzay ve yeryüzüyle ilgili araştırmaların artması, askeri teknolojide İHA ve SİHA hamlesi bu hazırlığın önemli işareti.
Türkiye, ayrıca içinden geçtiğimiz küresel sürecin iki temel sorunu; siyasal belirsizlik ve insani duruş konusunda da öncü durumunda. "Dünya beşten büyüktür" çıkışıyla yeni dijital çağda nasıl bir küresel yönetim olması gerektiğini ortaya koymuş, mülteci siyasetiyle de "öteki" olarak görülen ve yakın geleceğin en temel sorununa yerinde çözüm önermiştir.
Böyle derin değişim yaşandığı bir zaman diliminde -ister biyolojik ister doğal olsunkoronavirüsün bu kadar hızlı yayılması belki insanlığı kendine getirir. Belki de insanlık, "Bir musibet bin nasihatten iyidir" atasözünde olduğu gibi gelir adaletsizliğindeki uçurumu, aşırı israfı, tahrip ettiği doğayı, ölümden başka bir şey vaat etmediği sömürgeleri ve ötekiyle empati kurmayı hatırlar; yeni küresel çağa iyi bir başlangıç yapar.