Ankara'nın siyaset gündemini koronavirüsü korkusu sarsa da, hayat devam ediyor ve siyaset kulisleri hareketli. İki konu ön planda, CHP kurultayı ve Ali Babacan'ın partisi. Babacan'ın partisinin nasıl bir performans göstereceği kendi siyasi söyleminden ve kurucular kurulundan çok AK Parti'nin önümüzdeki süreci nasıl yöneteceğine bağlı.
CHP'de ise durum biraz farklı...
CHP belki de ilk kez "tek parti" dönemini hatırlatan bir genel başkan dönemi yaşıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu artık tek adam durumunda. Dış faktörlerin, Türkiye'deki siyasi gelişmelerin CHP içini etkileme ihtimali de çok az.
Böylece Kılıçdaroğlu, yerel seçimlerde yürüttüğü "siyaset mühendisliği" sonucu yakaladığı başarıyla ilk kez partisini tek başına dizayn edecek. İşi zor değil. Ancak kolay da sayılmaz. Çünkü ortada partiyi toplumla buluşturacak, siyasi kadroları motive edecek yeni bir siyaset olmadığı için, kavga daha çok koltuk için yapılacak. Yenilenme olacak mı, kimlerin ayağı kayacak, kimlerin yıldızı parlayacak hiç kimse bilmiyor ve ciddi bir belirsizlik var.
İşin ilginç tarafı, ilk kez CHP'nin bir kurultayı, parti programını hayata geçirecek kadroları seçmekten çok "millet ittifakı"na uyum sağlama amacıyla yapılıyor olmasıdır. Kulislerde de en çok bu konu konuşuluyor. Bir anlamda Kılıçdaroğlu'nun arzusu olan Abdullah Gül'ün olası adaylığını "kabullenecek" bir parti yönetiminden söz ediliyor.
Kadrolar "yeter ki seçileyim" noktasına getirildiği için kimsenin buna itirazı da yok. Bu yüzden Muharrem İnce veya benzer birinin aday olması da zor. Daha ilginci ise bu kurultayda, Haluk Koç, Seyit Torun veya Tekin Bingöl gibi siyasi aktörlere "miadı dolanlar" denilerek tasfiye edilecek gözüyle bakılması. Bu adım, yeni aktörlere "yer açma" olarak nitelense de sonuç CHP'de geleneksel kadroların tamamen tasfiyesi anlamına geliyor.
Bu kurultaya, geleneksel CHP'lilerin, Kemalist veya Ulusalcıların tasfiyesine son nokta konulduğu ve CHP-HDP ittifakının tescillendiği bir kurultay olarak bakılıyor.
CHP'deki bu çaba, Babacan ve Davutoğlu'nun parti kurmaları, ekonomiden dış politikaya muhalefetin kara bir tablo çizmesi, koronovirüsten medet umar hale gelmeleri sokaktaki insanın yüzünü muhalefete dönmesine yine de yetmiyor. Bu gerçeği AK Parti'nin hala yüzde 40'ın üstünde olması da gösteriyor. Bu yüzden arayış hala muhalefet cephesinde.
Bu kanıyı çok sayıda eski siyasi aktör de paylaşıyor. Onlardan biri de siyasetle bağını yazılarıyla sürdüren eski CHP Milletvekili Mustafa Balbay.
Balbay, Babacan'ın parti kurmasını değerlendirirken "geleceğe umutla bakacak bir seçenek gerekli, yeni bir toplanma yeri gerekli" diyor ve şu tezi öneriyor:
"Buna AKP'den kopan partilerle çare bulmak mümkün değil.
Tersine AKP'ye hiç benzemeyen, yeni bir ufuk gerekiyor." Ay sonunda yapılması düşünülen CHP kurultayı, - koronavirüsü nedeniyle ertelensin veya ertelenmesin - parti içinde birkaç kişinin "değişiminden" öteye geçmeyecek bir kurultay olacak.
İstanbul örgütünden yükselen isyan sesleri bile sonucu değiştirmeyecek.