Çoğu kez, çok iyi bildiğimiz gerçeklerle yüzleşmekten korkuyor, o gerçeğin gereğini yerine getirmiyoruz. Bunun en çarpıcı örneğini de deprem konusunda yaşıyoruz.
Ortadaki tablo gerçekten ürkütücü. Bilim adamlarına göre, İstanbul'da olası bir depremde, 50 bin insanın öleceği, 100 milyar dolar maddi kayıp olacağı ve 50 bin binanın tamamen yıkılacağı öngörülüyor.
Bu gerçeği İstanbul'da yaşayanlar da hissediyor ve hayatımızın hiçbir anında aklımızdan çıkmıyor.
Ayrıca sadece gelecekte yaşayacağımız için değil, geçmişte de biz bu acıyı yaşadık. Çok değil 7 yıl önce Marmara'yı sarsan depremde binlerce bina yıkıldı, 20 bini aşkın insanımız yaşamını kaybetti.
Bir ülkenin tarihinde bundan daha büyük acı olabilir mi? Peki böyle bir acı deneyimden nasıl bir sonuç çıkardık ve ne yaptık? Görünen şu, belediyelerin birkaç semtteki tespit çalışmasından, devletin de birkaç güçlendirme çalışmasından öteye geçilemedi.
Neden?
Nedeni basit; "Paramız yok..."
Oysa bu tam anlamıyla doğru değil.
Elimde Dünya Bankası'yla ilgili devletin üst yönetimine de gönderilen bir bilgi notu var.
O notta yapılan bir tespiti aynen aktarıyorum: "Dünya Bankası 2001'den beri ihtiyaçları tespit ederek verilecek krediyi şekillendirmeye çalışmıştır. 4 yıllık uzun bir sürenin ardından nihayet Ağustos 2005'te İstanbul'u Depreme Hazırlama Projesi (İSMEP) adıyla bir anlaşma ortaya konmuştur. Anlaşmayla verilecek kredi 400 milyon dolar olarak belirlenmiştir ; 300 milyonu kamu binalarının güçlendirilmesine harcanacaktır. Kredinin kullanımı ise çıkarılan bir kanunla İstanbul İl Özel İdaresi'ne tahsis edilmiştir." Görüldüğü gibi kamu binalarının yenilenmesi için Dünya Bankası'ndan verilen 300 milyon dolar kredi hazır. Dahası adım atıldıkça rakamın 2 milyar dolara çıkabileceği hesaplanıyor. Peki ne yapıldı dersiniz?
Kredi bekliyor, ihale yapılmıyor
Yapılan ciddi bir şey yok. En önemlisi, Marmara'yı sarsan 1999 depreminde İstanbul'un üç önemli hastanesi, Koşuyolu Kalp, Beykoz Devlet ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde ciddi hasar meydana geldi.
Hem İstanbul'un bugünü hem de yarını için bu hastaneler çok önemliydi. Bir an önce yenilenmeleri gerekiyordu.
Bu nedenle hastanelerin yenilenmesi konusu Başbakanlık Proje Uygulama Birimi'nin öncelikli konuları arasındaydı ve nihayet geçen yıl gündeme alındı.
Hızlı bir şekilde ihale dosyaları, teknik şartnameleri hazırlandı ve ihaleye çıkılacağı açıklandı.
Sonra ne oldu dersiniz?
Aylar geçmesine rağmen ihaleye çıkılamadı. Şimdi şu soruları sormanın tam zamanı. Ortada Dünya Bankası'ndan alınan 300 milyon dolarlık kredi dururken neden ihale yapılmıyor? Bu kredi için devlet faiz ödemesi yapıyor mu? Ayrıca bu ihaleler için İstanbul İl Özel İdaresi bünyesinde oluşturulan Proje Uygulama ve Koordinasyon Birimi'ne direktör atamasının beklendiği iddia ediliyor. Bu doğru mu? Eğer bu doğruysa, hastanelerin yapımını geciktirmenin İstanbul'a maliyetini kim ödeyecek?
Ve bir not:
İstanbul İl Özel İdaresi bünyesinde kurulan Proje Uygulama ve Koordinasyon Birimi Direktörlüğü'ne Kazım Gökhan Elgin'in atanmasıyla ilgili bilim çevrelerinde ilginç iddialar konuşuluyor. Yardımcı direktörlük için başvuran ve puanlamada 16. sırada yer alan Elgin'in direktör olarak atanmasıyla ilgili iddiaları da gündeme taşıyacağız.