Dünya 2020'ye giderken bilim ve teknolojide son derece dramatik gelişmeler yaşanıyor. Dönüşüm, doğrusal olmaktan çıkmış, bazı temel kırılmalar söz konusu…
Arabalar uçaklar sürücü ve pilotlarından kurtuluyor. 3 boyutlu yazıcılar, köprü inşa ediyor, ilaç üretiyor. Sanayi 4,0, endüstriyi başka boyutlara taşıyor. Biyo genetik gelişmeler, nano teknolojiler, ürün gamını dönüştürüyor.
Bunlardan daha hayati olan ve insan neslini tehdit eden, yapay zekâ ile donanmış robotlar ve savaşın çehresini, cephenin tanımını sonsuza dek dönüştüren savunma alanı ve yeni nesil silahlar… Buraya kadar sıraladıklarıma okur, kendi hayat ve ilgi evreninden binlerce farklı örnek ilave edebilir.
Liste uzaya dursun ben bu yeni ve cesur dünyada bilginin, en temel belirleyici olduğunu hissediyor, görüyor, adeta yaşıyorum. Gün geçmiyor ki beni hayrete düşüren bir teknoloji, laboratuvardan hayata geçmemiş olsun.
Tam da bu noktada kafamdaki sorular, artıyor, derinleşiyor. Acaba nicelik sorununu çözdüğümüz ve sayılarını 200'e çıkardığımız üniversitelerimizi, bilim üretir hale getirmek için hangi adımları atmalıyız?
Sayıları 60'ı geçen teknoparklarımızı emlak ofisi olmaktan çıkarıp yeni ve cesur dünyanın ihtiyaç duyduğu patent, lisans, tasarım, ürün üretir duruma nasıl dönüştüreceğiz? Binlere ar-ge merkezimiz neden hala endüstriyi uçuramıyor?
Eldeki YÖK ile tıkanıp kalan akademik dünyaya nitelik sıçraması nasıl yaptırabileceğiz? YÖK'ü yok etmek için ne bekliyoruz? Doktoralı yeni hoca, asistanından daha az maaş alıyorsa, bu beyin gücümüzü nasıl cezbedeceğiz?
Tersine beyin göçünü başlatmak için üniversite hocalarının maaşlarını, en az 3'e katlayarak Ar-ge bütçelerinden karşılayalım ve bunu yaparken "bu kadar cehalet ancak tahsille olur" kabilindeki profesörleri ayıklayan performans sistemi kuralım önerisi getirmiştim. Tecelli, akademik dünyaya seyyanen %30 zam oldu.
Bu mevzu uzar gider ama yer bitti, kafamı kemiren nihai soru şu; tam da bilim üretme zamanı gelmiş ise bunu biz yapmazsak kim yapacak?