Her toplum, dinamizmini dayandıracağı bir enerjiye ihtiyaç duyar. Tarım toplumunda bu enerji, kaslarımız ve yetmediği yerde hayvan gücüydü.
Ama sanayi çağının dinamizmine bunlar da yetmeyince devreye makineleri aldık.
Önce buharlısı ardından elektriklisi, içten yanmalısı derken milyonlarca sistem ürettik. Böylesi bir sistemin yumuşak karnı da doğal olarak "değirmenin suyu"nda yatıyor. Şimdi sorun, elimizdeki milyonlarca fişi, hangi enerji kaynağına takacağımızdır.
Sürdürülebilir enerji kaynağının, ülkelerin stratejik önceliği haline gelmesi tam da bu sebeptendir. Enerjide arz güvenliğini sağlamak, toplumu yarına taşıma sürecinde en hayati konuların başında gelir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak'ın Çin temaslarında vurguladığı da bu oldu. Albayrak tek kaynak yerine çeşitliliğin, bölgesel riskleri de azaltan unsur olduğunu söylüyor. Yalnızca doğalgaza bağlıysanız, geçmişte yaşadığımız sıkıntıları yeniden yaşarız. Herhangi bir sebepten fişi çekilen sistem, ülkeyi, üretimi, yarını tehdit eder.
Coğrafyamızın bize tanıdığı fırsatlardan biri, tam da bu noktada belirginleşiyor. Doğu ile Batı arasındaki köprü ülke Türkiye'nin "enerji koridoru" kartı, "yerinde ve ağırlığında" kullanılması gereken en önemli kozlarından biri... Cumhurbaşkanımızın 3T dediği; 1-tedarikçi, 2-transfer ve 3-tüketici vasfıyla Türkiye, enerjide kritik öneme sahip. Bakan Albayrak da Türkiye'nin enerjideki bu küresel oyuncu vasfını Çin'den başlayıp dünyaya anlatma gayretinde...
Biliyoruz ki 2023 hedeflerine varmada enerji, olmazsa olmaz unsurlarımızdandır ve artan jeopolitik önemimizi, proaktif yönetmedikçe enerji alanındaki potansiyellerimize erişemeyiz. Çin enerji seyahati tam da bu amaca hizmet ediyor zaten.