Tıpkı havacılık, denizcilik gibi madenciliğin de güvenlik kuralları kanla yazılmıştır. 43 yıl önce Orly'de düşen THY 981 uçağı 346 can pahasına, havacılığa, "kopmayan kapı" standardını getirmişti.
Yine Panam kazasında yüzlerce yolcunun can kaybı, uçak pencerelerinin köşelerini bombeli yapmıştı. Bu gibi kazalar sayesinde her 1 milyon uçuştaki can kaybı 5'e inebildi.
Denizcilik farklı değil. Gemidekilerin can güvenliği için geçerli kuralların on binlerce cana ve yüzyıllık bilgi birikimine dayandığını biliyor muydunuz? Peki ya madencilik? Grizu patlamasını önleyen Davy feneri, kaçış odası, robotik üretim ve diğerleri.. Can kayıpları yinelenmesin diye yasaları, yönetmelikleri ve şirket kurallarını dönüştürmüştür.
Bize geliyoruz; 300 canımızı verdik ve hemen herkes, sorunu "kendi sorumluluk alanının dışına" öteliyor. Oysa hepimiz suçluyuz. Misal ben… 40 yıldır bu işteyim. Eğer her iş kazası ardından fikri takibimi daha özenli yapsaydım, bir veya birkaç ölümden bugün belki de Soma'lara yol açmayacak tedbirlerimiz olmuştu.
Denetçiler? Onları denetleyen olmadıkça işe yaramadıklarını gördük. Yasalar? En ağır müeyyide dahi bir kıvılcımı önleyemiyor. İşletme sahibi? Dün aHaber'de 2 saat Alp Gürkan'ı dinledim. Neredeyse suçu maden şehitlerimize atacaktı. Tıpkı uçak kazası ardından pilotaj hatası demeye hazır kötü havayolu şirketleri gibi.. Neticede ölenler konuşmaz ve suçu(!) inkâr edemez. Bu nasıl bir vicdandır?
Umudumuz, Soma'lar olmasın… Ama biliyoruz ki "umut, her şeydir" fakat asla bir "yöntem" değildir. Bizim, 300 can kaybımız yinelenmesin diye tedbir geliştirmeye ihtiyacımız var. Bu da ancak sorumluluğu başkasına atmak yerine, kendimizden başlayarak işin akıl ve vicdan çerçevesinde, yansız, ziyansız tedbirini geliştirmekle mümkündür.
Soma Kriterleri geliştiremez isek binlerce işyeri, potansiyel Soma'dır… Vicdan rahalama iyidir de akıllı tedbir daha iyidir.