Atasözü, "gözyaşı dökülmeden büyük işler başarılmaz" der. Çünkü gözyaşına konu olan olaylar, zihin yapısını değiştirir, önyargıları kırar, dönüşümü tetikler.
Dönüşümü ben "daha iyi bir yarın uğruna, dünü geride bırakmak" diye tanımlarım. Geçmişi inkâr değil, onu geride bırakmak… Üstelik bunu "daha iyi bir yarın" uğruna yapmak…
Dün İstanbul Sanayi Kongresi'nde 21. Yüzyılla Büyük Yüzleşme konusunu ele aldık. Başkan Erdal Bahçıvan büyük bir cesaret örneği göstererek, aynayı önce sanayicinin kendi yüzüne tutmak istedi ve orta gelir tuzağına bizi mahkûm eden vasatlığı tartışmaya açtı.
Fukuyama, ana konuşmacıydı. Onu, 19 yıl önce Windows 95 çıktığında dinlemiştim. Şöyle diyordu: "Tarih zaten ölmüştü, 95 de üzerine tüy dikti." Bu defa Fukuyama, biten tarihten ziyade yeni başlayan gelecekten söz etti ve jeopolitik ile güven kavramları üzerine yeşeren yarının tarihine değindi. Söylediği, Türkiye'nin barındırdığı potansiyel üzerineydi.
Ancak bu potansiyeli açığa çıkaracak enerjinin, vasatlık ile mücadeleden geçtiğini de eklemeyi unutmadı. Haiyan Wang; eskilerin Hindiçini dediği Çin ve Hindistan'ın şekillendirdiği dünyada Türkiye'nin "özel" yerine vurgu yaptı. Onun da sözleri "vasatlıktan çıkmak şartıyla.." diye bitiyordu.
Öğleden sonra "Türkiye Vasatlık ile Yüzleşiyor" panelini yönettim. Bu sayfada detayları var, yinelemeyeceğim. Ancak şunu söylemeden de geçemem. Türkiye, nihayet, onun ayağındaki prangalarla daha cesur yüzleşmeyi başarıyor.
Askeri vesayeti, yargı vesayetini aşmayı başardık. Şimdi bizim hızımızı kesen, artık işe yaramayan alışkanlıklarımızı konuşur olduk.
İSO'nun bu cesaretinin ülkeye yayılmasını umuyor ve bekliyorum. Aynayı başkasının yüzüne değil de kendi yüzümüze tutunca, eğitimden ekonomiye bütün vasatlıklarımızın envanterini fark edecek ve aşmak için gayret üretebileceğiz.